Bir suç ithamı nedeniyle cezaevine konulan kadın açısından öncelikli problem işlediği iddia edilen suçtan dolayı içine düştüğü utanç duygusudur. Bu yabancısı olduğumuz bir duygu değildir.

Kadına yönelik toplumsal şablonlar ve sınırlamalar ona, toplumun dışladığı ve yasaların yasakladığı "suç işleme" eyleminde de özgürlük tanımamıştır. "Kadınlar suç işlemez / işleyemez" yargısı kadınların suç nedeniyle takibata uğradığı ilk andan itibaren peşini bırakmamaktadır.

Bir kimlik: Suçluluk

Dolayısıyla, suça dair cinsiyetçi yaklaşım biçimi en fazla kadınlar üzerinde baskı yaratmaktadır. Kadının gözaltına alınması, tutuklanması "ayıplanır" toplum tarafından. Bu öylesine bir ayıptır ki, asla zaman aşımına uğratılmaz. Suçluluk kadın için yaşam boyu taşınan bir kimliktir.

"Utanç" ve "ayıp" duygularının birbirini körüklemesinin yarattığı tahribat cezaevinde kadın olmayı zorlaştıran en önemli etkendir. Çoğu zaman, aynı suçu işleyen erkekler yönünden bu utanç duygusundan söz etmek mümkün değildir.

Cezaevinde kadın olgusu üzerinde düşünce üretirken elbette, "kadın" ve "cezaevi" olgularının ayrı ayrı sorunlarından ve bunların nedenlerinden kopuk değerlendirmeler yapmak olanaksızdır.

Başlı başına iki temel sorun alanının bir araya geldiği "cezaevinde kadın" olgusu, ne yazık ki bu özelliğine rağmen özel çalışma konusu haline gelememiş ve hak ettiği ilgiyi görmemiştir.

Kadınların cezaevlerinde ya da işlemiş olduğu suç nedeniyle cinsiyete dayalı ayırımcılığa uğramamaları, bu tür ayırımcılığa karşı korunmaları ve ayırımcılığın önlenmesi konusunda Türk hukuk mevzuatında ve cezaevi mevzuatında düzenlemelere rastlanmamaktadır.

Türk infaz sisteminin temel esasları 647 sayılı Cezaların infazı Hakkında Yasa ile belirlenmiştir. Ancak bu yasa kapsam ve günün koşullarına uygunluk açısından genel infaz sorunlarını çözmekten uzaktır. Bu yönüyle eleştirilere maruz kalan yasanın, kadınlara özel ve onların gereksinimlerini karşılayacak hükümler içermemesi de şaşırtıcı olmamalıdır. Gerek Tüzük gerekse Standart Kurallarda belirtildiği üzere tutuklu ve hükümlü kadınların çoğu, kadınlara özel ceza ve tutukevinde tutulmamaktadır. Türkiye'de kadınlara özel tek bir tutukevi vardır, o da Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukevi'dir.

Bu tutukevinin fiziki koşullan TBMM insan Haklarını inceleme Komisyonu'nun 1998 ve 2000 yılları incelemeleri sırasında kadın ve çocukların tutulmalarına uygun bulunmamış ve tutukevi bu nedenle eleştirilere maruz kalmıştır. Türkiye'de bulunana 600 cezaevinden ise sadece 4'ü kadınlara özeldir.

Bu nedenle, tutuklu ve hükümlü kadınların çoğu, ayrı bir cezaevi bulunmadığı için, erkeklerin bulunduğu cezaevlerinde ayrı bölümlerde tutulmaktadır. Ancak bu uygulamanın standartlara uymayan, ihlallere ve şikayetlere yol açan pek çok sakıncası bulunmakta ve sayısız sorunlar yaşanmaktadır.
Cezaevlerindeki insanın bedensel ve ruhsal bütünlüğünü zedelemeden ve bundan doğan haklarına saygı temelinde, insana yaraşır bir fiziksel ortam ve uygulama yaratılmadan Türkiye'de cezaevi sorunun kadın erkek herkes için çözümü olanaksızdır.

Pek tabii ki kadınlar için, ayırımcılıktan uzak, fakat farklılıklarını da dikkate alan ve bu anlamda objektif ayırımcılığı da içinde barındıran bir yaklaşım benimsendiği ölçüde bu sorunlardan arınmak mümkündür. Pek çok günlük sorunun halledilmesinde, insan haklarına ve birey olmanın gereklerine uygun, eşitlikçi bir hukuk sisteminin etkin olmasına duyulan ihtiyaç da unutulmamalıdır. Bütün bu noktada esas sorumluluk ve ödev devlete aittir.

Tutsak edilmemiş bir yaşam umudu ile.