İnsanlar günlerden beri kaygı içinde. Birbirlerine dokunmadan, birbirleriyle vakit geçirmeden kendi kabuklarına, evlerine çekilmiş durumda. Dışarı çıkmak zorunda olanlarımız tedirgin. Yapmamız gereken işi bir an önce yapıp eve dönme telaşı içindeyiz. Zihinlerimiz dağınık. “Evde kalacak biraz zamanım olsa şunları yapardım” diye saydığımız şeyleri yapamadan vakit geçiriyoruz. Koskocaman bir bahar penceremizden geçip gidiyor. Piknik yapamadan, çocuklarla uçurtma uçuramadan, bisiklete binip gezemeden baharın geçişini uzaktan izliyoruz. Yaptığımız şeyler yeterince verimli değil. Hareketsiz, neşesiz, canı sıkkın halde iyi haberin gelmesini bekliyoruz.

Sevdiklerimizle buluşmayı, kocaman sarılmayı, yürekten gülmeyi, çalışmayı, üretmeyi daha çok özlüyoruz.  Bugünler geçecek dışarı çıkacağız duygumuz giderek ya bitmezse kaygısına evriliyor.

Yaşadığımız zor dönemde, kendimizi bir parça iyi hissetmemizi sağlayan işler belediyelerden geliyor. Belediyeler her zaman belde halkına en yakın olan, halkın derdini en çok hisseden kurumlar oldu. Belediyeler halkın yanında olmak, ihtiyaçlarını gidermek en azından gidermeye çalışmak konusunda gayret gösteriyor. Halkın kendi oyu ile seçtiği yöneticilerin zor zamanlarda yaptıkları işler halkı umutlandırıyor.

Hafta sonu ilan edilen, ilan edilme biçimiyle tam bir basiretsizlik örneği olan sokağa çıkma yasağı nedeniyle evlerinden çıkamayan insanların temel ihtiyaçlarının karşılanması için belediye ekipleri seferber oldu. Belediyeler; sokakları gezerek, kendilerine gelen telefonları cevaplayıp ekipleri yönlendirerek insanların yanında olduğunu gösterdi.

Ben de Karşıyaka ilçesinde sokakta çalışan ekiplerin içindeydim. Güzel şehrimin güzelim sokaklarını, bir bahar sabahında bomboş görmek hüzün vericiydi. Ama balkonda oturan, etrafına boş ve hüzün dolu bakışlar atan birine el sallayıp “Nasılsınız? Bir şeye ihtiyacınız var mı?” diye sorduğumda o kişinin yüzünün nasıl değiştiğini, güzel bir gülümsemeyle kaplandığını görmek hüznümü azalttı.

Yaptığımız çok bir şey yoktu aslında. Kapısını çaldığımız, balkonda otururken gördüğümüz insanlara; selam vermek, hatır sormak, bir şey lazım olursa bizi aramalarını söylemek, isterlerse iki ekmek bir gazete vermek, varsa ufak tefek ihtiyaçlarını gidermekten ibaretti yaptığımız.

Akşam eve geldiğimde insanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşündüm. İnsanları mutlu eden şey verdiğimiz ekmek ya da ufak tefek ihtiyaçlarını gidermemiz değildi. Onları mutlu eden şey, birilerinin yanlarında olduğunu, birilerinin onlar için çalıştığını bilmekti. Belediyelerinin kendilerini düşündüğünü, elinden ne gelirse yapmaya hazır olduğunu bilmekti yüzlerinde umutlu bir gülümsemeye yol açan şey.

Salgın döneminde yaşadığımız olaylar belediyelerle halkın arasında her zaman var olan gönül bağlarını biraz daha güçlendiriyor. Aynı şehirde yaşama, hemşehri olma duygusu öne çıkıyor. Belki de siyasi iktidar bunu istemiyor. Kendisinin kontrolü dışında insanlarla bağ kurulmasını önlemek için belediyelerin halka ulaşmasının önüne engeller koyuyor. Çünkü yalnız, korkmuş, kaygılı, umudunu yitirmiş insanları daha kolay yöneteceğini, yönlendirebileceğini düşünüyor. Ama belediyeler şehrinde yaşayan insanlara ulaşmanın bir yolunu her zaman buluyor. Ve halk, sırtında şehrinin belediyesinin ismi yazılı yelekleri giymiş kişileri görünce yüzündeki donuk bakışı silip yerine umut dolu gülümsemeleri koyuyor. Yalnız olmadığını bir kez daha hatırlıyor. Kaygılarını, korkularını silemese de hafifletiyor.

Salgın döneminde halkın yanında yer alan, halkın çıkarlarını düşünen belediyeler geleceğe dair umutlarımızı tazeliyor. Şehrimize ve birbirimize sahip çıkarak bu zor günleri aşacağımıza olan inancımızı güçlendiriyor. Çünkü biliyoruz ki birlikte başaracağız. Ve biliyoruz ki zor günlerde halkının yanında yer almayan hiçbir iktidar halkının gönlünde de yer bulamayacaktır.