Siyaseti halkın anlayacağı dilde yapmak önemli. Örnek verirsek, ‘telefon direği aşı tutmaz’ diyen Demirel çiftçilerin tümüne mesajını verebiliyordu. Halkın anlayacağı dilde konuşuyorum diye muhatabına ‘ahlaksız, sürtük, çürük, babası da böyleydi’ diye konuşanların siyasi etik hakkında bilgisinin geliştirilmesi gerekir. 

Bunun nedeni kendi düşüncesinin zayıflığını örtmek için, kabalıktan, hatta küfürden yardım beklemektir ve doğal olarak bir aczin, güçsüzlüğün içinde bulunmanın sonucudur.

Atatürk’ün 15 Ekim 1927’de başlayıp 20 Ekimde bitirdiği konuşmasının, bilinen adı ile Nutuk’un sonundaki Gençliğe Hitabesi’nin sonunda yer alan şu sözden; 

“… memleketin dâhilinde iktidara sahip olanlar, gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler…” sözünden kimler rahatsızlık duyabilir? 

Osmanlının son padişahını eleştirmek, Osmanlı’yı inkar etmek değildir. Türkiye Cumhuriyeti bir imparatorluğun ümmetini millete çeviren bir dönüşümdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Osmanlının borcunun tamamını tek bir kuruşu kalmayıncaya dek ödemiştir.

Son padişahın iki mektubundan kısa not vereyim: 

Birincisi: 

“Dersaadet İşgal Orduları Başkumandanı General Harringthon cenablarına.

İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, yüce İngiliz devletine sığınıyor ve bir an evvel Konstantinapolis'den başka yere naklimi talep ederim efendim!
16 Kasım 1922
Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdettin”

İkincisi: 

"Amerika Cemahir-i Müttefikiye Reisi Mösyo Coolidge Cenaplarına siyasi olayların ve gelişmelerin tüm iç yüzünü, hangi nedenlerden dolayı saltanat merkezimi geçici bir süre için terk etmek zorunda kaldığımı biliyorsunuz. Bu konuda ayrıntılı bilgi sunmayı gereksiz görüyorum. Bu süresiz uzaklaşmanın, babadan kalma sahip olduğum Saltanat ve Hilafet makamından vazgeçtiğim anlamına gelmeyeceği açıktır. Ankara meclisi gibi bir isyancı fitnenin bu konuda alacağı tüm kararların geçersiz olacağını bildiririm.” Mektup uzun, şöyle sonlanıyor: 

Bu konuda yüce kişiliğiniz ve cumhuriyet hükümetiniz tarafından olanaklar ölçüsünde yapılabilecek yardımları pek değerli sayacağımı açıklamaya gerek yoktur. Bu vesile ile sağlıklı olmanızı yüce haktan niyaz eylerim.
13 Mart 1924
Müslümanların Halifesi Mehmed Vahdeddin"

Vahdettin, İngilizlere mektup yazıp ülkeyi terk etmiş, Cumhuriyetin ilanından sonra ise Amerikalılara mektup yazarak Saltanatına ve Hilafetine iadesi için yardım talep etmiştir. 

Kullandığı dil aczin ifadesidir; isyancı fitne…

Bir de, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu sırasında savaşlarda on binlerce şehit verilirken “müstevliler alacaklarının birkaç kat mislini aldı ve öyle gittiler, çekildiler. Kurşun sıkmadık ki.” diyebilen “keşke Yunan kazansaydı” diyen fesli Kadir Mısırlıoğlu hayranları var..

Kahramanlar, hainler, işbirlikçiler...

Hainler, yayınlanan belgelerle ortada. Onları özlü beyanlarla çarpıtıp kahramanlık mertebesine taşımaya çalışmak boşuna. Ulusal kurtuluşun ve bağımsızlık ruhunu yıpratmaya çalışanlara en güzel yanıtı İzmirliler 9 Eylül’ün 100. yıldönümü kutlamaları sırasında verdi. Kahraman arıyorsanız, kutlamalara katılan milyonlarca kişi kahramandır ve aydınlık günlerin habercisidir.