Merhaba Sevgili Ercan,¹

Ne zamandır doğrudan bilgisayara yazıyorum. Eski usul kâğıdı kalemi bırakalı çok oldu. Hani, mektup deyince zarflı pullu bir şey sanma...

Fonda John Lennon, “Imagine...” diyor; bir kadeh de ev yapımı şarap... Malum, alınmaz oldu para verilip. Dostlar sağ olsun, sevgilerini kattıklarından mıdır, fabrika işinden iyi oluyor yaptıkları. Kırk yıllık dostum Mehmet’ten yine bu yıl şarabımız. Üstelik hem Alphonse hem Cabarnet!..

Ne çok çağrışımı var şu ‘mektup’ sözcüğünün! “Haysiyetimdir.” dediğin ‘sözcük’ de öyle...

Hep çok sevdim mektup yazmayı. Beyaz kâğıdın, kuşların eksik olmadığı balkonundan, şairlerimden birinin bir dizesinin kuşlarla gülümsediği. Senin dizelerini konuk ettiğim mektuplarım da oldu.

Cemal Süreya, dostlarının yanı sıra kendisine da mektuplar yazarmış, sana da kendine mektup yazmanı salık vermiş ya... Bak, şimdi de aklıma Rilke’nin Genç Bir Şaire Mektuplar’ı düştü. Bir de senin, “Birkaç mektup yazdım ve kendime yolladım. O zamanlar iyi gelmişti.² dediğin...

Ben de yazdım kendime. “Geçtiği her şeyi öpüyor zaman” duygusuyla... Bir kartpostal, birkaç da mektup... Hem nerelere uğrak verdiğimin has bir çetelesini tutarım üstelik posta damgalı hem de o günlerdeki duygularım kayda geçer diye heveslenmiştim. Otuzumda var yoktum. Haklısın, sürdürmeliydim... Yıllar sonraydı, yazdığım her şeyin aslında kendime birer mektup olduğunu fark ettim. Doğru, avuntu biraz da...

Mektup bitirir insanın yalnızlığını. Yazarken mi salt? Okurken de, evet. Kimeyse yazdığı, o gelip oturur yanı başına. Sonra başkaları... Tıpkı senin, “Şiir çalıştığımda omzumun üzerinden birçok şairin yazdıklarıma baktığını düşünürüm, bazen de hissederim.³ dediğin gibi. Bir şair, ‘Benden de bir dize ekle mektubun yüreğine!’ derken bir başkası, ‘Daha yeni bitirdin, benim kitabımdan da söz etsene...’ diye fısıldar. Gelir arkası...

Sevgili Enver,

Her yazar-şair Türkçenin dudaklarıdır zaten!” notuyla 2014’te, İzmir’de imzaladığın, Türkçenin Dudaklarısın Sen⁴ seslendi raftan. Dilinde senin o çok sevdiğin Di şiirin:

elim sana değse/ diniyor gece/ saçlarından başlıyorum/ günü çözmeye// yüzüm sana değse/ sürçüyor zaman/ daracık odalarda/ ben kafir, sen müslüman// dilim sana değse/ uyanıyor sözcükler

Zamanda yolculuk mu deniyor... İşte İstanbul’dayız. Ömrünü verdiğin Varlık Yayınlarının sergi yerinde bulunca seni, senin de “oyun arkadaşları” arasında yer aldığın Ölmeden İyi İnsanlar’ı⁵ imzalayıp uzattım. İlkin Can Yücel’den bir anıya göz attın:

İstanbul’un sert geçen kışlarından biri yaşanıyor. Hava tatsız. Bir akşamüstü Can Yücel, Enver Ercan’ın koluna girmiş, Cağaloğlu Yokuşunu kazasız belasız inmeye çalışıyorlar. Her yer cam gibi. Onca gayret, çaba boşa gidiyor, kayıyorlar yokuş boyunca. Ve kafa kafaya tokuşuyorlar durabildikleri yerde.

Can Baba ayıyor ilkin:

- Yahu Enver, öldük mü şimdi biz?

Gülümsemenin arasına girince Cemal Süreya, “Bak, sana bir Cemal Süreya anısı da ben anlatayım. Yeni baskıya onu da koy istersen.” deyiverdin.

***

Sevgili Enver,

Hayallerin arasındaydı, bilirim şöyle yemyeşil bahçe içinde bir kitap kafe.

Bugün çıktım evden, her gün çıkamıyoruz, toplumun günah keçisi ilan edilmiş kesimindenim ya artık... Nereye gider bizim gibi insanlar? Doooğru “kafe”si kapalı kitabevine. Yolda Gülce Başer’le lafladık bir kahve içimi. İstanbul’a dönme hazırlığında. Yakın Kitabevinde Levent’le Nusret çay ikram ettiler. Ahmet Tuncay’la Kemeraltı’yı, kentin sıkıntılarını konuştuk. Kemeraltı için yazmamı istedi. Tuğrul Keskin göründü sonra kapıda. Koyuldu sohbet.

Acıtan bir şairim, çünkü canım acıyor... Şiirlerim hep bir tabancadan mermi gibi çıksın isterim.” diyorsun ya egemenin, zorbanın, halkın ekmeğine göz dikenin canını acıtmayan şiirlerden, şiirden anlamın kovulduğu günlerden konuştuk. Ah, Mehmet Çetin’den de...

Senin gibi, “Bir ‘suçtur’, bir ‘yanlışlıktır’ aslında. Alıştığımız ‘doğruları’ sorgular sürekli. Gül gibi geçinip gitmelerle hesaplaşır.” diyenlerin varlığını, seslerinin çok daha gür çıkmasını diliyorum.

***

Sevgili Enver,

Kızın Özge Ercan, ne iyi etmiş de senin için yazılanları, seninle söyleşileri kitaplaştırmış! Vaktidir şiirinle birlikte onları da yeniden okumanın...

Türkçede içli bir çıt sesi, bu dünyadan hafif adımlarla ve gülümseyerek geçip gittin işte. Üstelik “şiir okuru denen o uçsuz bucaksız azınlığa” el sallayarak...

........................

¹Enver Ercan (şair, editör/ 21 Ocak 1958-22 Ocak 2018)

²Enver Ercan ile Söyleşi, Mehmet Ertunç, Türk Dili, TDK Yay., Haziran 2014, Ankara

³ags

⁴Türkçenin Dudaklarısın Sen, Enver Ercan, şiir, Varlık Yay., 2014, İstanbul

⁵Ölmeden İyi İnsanlar, Y. Bekir Yurdakul, anı, Yitik Ülke Yay., 2016, İstanbul