Yıllardır bir gazeteci olarak Bargama köylülerinin mücadelesini izlerim, aktarmaya çalışırım. İzmir'e taşındığımız 2000 yılından bu yana. Bugün çok daha iyi görebiliyorum; tarlasında, tütününde, pamuğunda çalışan Bakırçay'ın yoksul köylülerinin yaşam alanlarını korumak için verdiği mücadele aslında o kadar çok şeyi değiştirdi ki.

""Başta "çevre mücadelesi, ekoloji mücadelesi" dediğimiz olgunun sınıfsal tabanını sarstı. O güne kadar "bir grup, orta sınıf küçük burjuvanın işi" olarak görülen çevre mücadelesi artık köylülerin yaşam savunusuna dönüştü. Tarlası, toprağı, suyu, havası için binler halinde yürüdüler. Yapmadıkları eylem türü kalmadı. Bir üniversite oldular; "Bergama Üniversitesi." Önce kendileri öğrendiler altını, siyanürü, emperyalizmi, devleti, sonra çevrelerine öğrettiler. Ve çok önemli bir miras bıraktılar günümüz ekoloji mücadelelerine. Hatta ektikleri tohum, Gezi Direnişi'nde filiz verdi. İki ağaç için başlayan mücadele tüm ülkenin yaşam çığlığına, baskılara karşı isyanına dönüştü.

Bergama köylülerinin direniş bayrağı bugün Artvin'de, Kaz Dağları'nda, Karadeniz yaylalarında, Alakır'da doğanın talanına yönelik sermaye saldırılarına karşı yaşam mücadelesi verenlerin ellerinde.

MİLLİ TEHDİT

""Bergama köylülerinin, hem ülke içinde, hem yurtdışında sempati uyandıran, ülkedeki demokrasi mücadelesine ve sınıf mücadelesine de önemli katkılar sunan direnişleri MGK tarafından "milli tehdit" olarak nitelenerek, sönümlendirdi.

Hikaye çok uzun. 2000-2002 yılları arasında ortaya konan bu psikolojik savaşın asker, yargı, üniversite, basın ve siyaset ayağı vardı. Bu psikolojik savaşın en önemli aracı ise, geçtiğimiz günlerde İz Gazete yazarlarından Ozan Yeşiltepe'nin anımsattığı Necip Hablemitoğlu'nun yazdığı "Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası" adlı kitabıdır. Bu kitabın büyük katkısı ile Bergama Köylülerinin altın madenine karşı direnişi "Almanya'nın, dış güçlerin bir kışkırtması" olarak damgalandı. Bergama köylülerinin mücadelesinde öncü olan isimlerin de aralarında olduğu 15 kişi bu kitaptaki iddialar nedeniyle "Legal Alman Casusu" gibi 'komik' bir suçlama ile kendilerini DGM'de buldular.

Suçlama komik, ama ağırdı. İddialar yenilir yutulur gibi değildi. Hablemitoğlu'nun kitabındaki Alman Kalkınma Bakanlığı'nın, "Türkiye ve Altın Konsepti" başlıklı raporu, iki ülke arasında diplomatik kriz çıkaracak bilgileri barındırıyordu. Rapor özetle; "Türkiye'nin altın çıkarması, yılda 3 milyar dolarlık altın satan Almanya'nın ekonomik çıkarlarına aykırı. Onun için altın madenlerinin çalışmasını önleyelim. Bergama köylülerinin mücadelesini destekleyelim. Şu, şu kişiler bu işle ilgilensin. Şurası lojistik destek sağlasın..." vs şeyler yazıyordu.

Hablemitoğlu kitabında bu raporu İsveç'te yaşayan Prof. Dr. Metin Deliormanlı'nın Türkiyedeki bütün kurumlara gönderdiğini yazıyordu. "Kimse birşey yapmadı" diye hayıflanıyordu Hablemitoğlu ama bu iddialarını ciddiye alan DGM hemen soruşturma başlattı. Gazeteler "Hoptediks, Asteriks Alman Casusu" manşetleri attılar. Bergama köylüleri, günümüzün FETÖ'cüleri gibi büyük bir psikolojik baskıyla karşı karşıya bırakıldılar. Öyle ki işin içine şiddet bile girdi. Bugün FETÖ'nün kasası olarak aranan Akın İpek'in Koza'sı yaşam savunucularına saldırdı.

""Ancak bu kadar özetleyebildim olan biteni. 2000 yılından bu yana süreci izleyen bir gazeteci olarak Hablemitoğlu'nun yazdığı kitap elime geçer geçmez kendisiyle iletişim kurup, kitaptaki iddiaları sordum. Benim gibi başka gazeteciler de bu iddiaların peşine düştü. Hiç birimiz aradığımızı bulamadık. Hablemitoğlu öldürülmeden kısa bir süre önce hepimize bir gerekçe ileri sürerek o kitaptaki belgeleri, bilgileri, isimleri vermedi, geçiştirdi. Çünkü yazdığı kitap SAHTE belgeler, kişiler ve bilgiler üzerine kurgulanmıştı.

Yıllarca bilgi belge topladıktan sonra 2011 yılında Hablemitoğlu'nun iddialarını ve öldürülüşünü ele alan "Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği" kitabını yazdım.

Bu kitabın çok kısa bir özetini yaparsak;

RAPOR SAHTE, KİŞİ SAHTE, OYUN GERÇEK!

1. Hablemitoğlu o dönem MGK Genel Sekreterliği Toplumla İlişkiler Birimi (TİB)'de uzman olarak görev yapıyordu.

2. Yazdığı kitabın en önemli belgesi, Alman Kalkınma Bakanlığı'nın, "Türkiye ve Altın Konsepti Raporu" SAHTE! Bu DGM davası sürecindeki resmi yazışmalarla ortaya konmuş durumda.*

3. Raporu Türkiye'deki bütün kurumlara verdiği ileri sürülen Prof. Dr. Metin Deliormanlı diye birisi HİÇ OLMADI. BU İSİMDE BİRİSİ YERYÜZÜNDE YOK!

4. Hablemitoğlu'nun kitabında verdiği Türkiye-Almanya arasındaki altın ticaretine yönelik veriler de GERÇEK DIŞI!

5. DGM'de zamanın Bergama Belediye Başkanı Sefa Taşkın, Bergama Köylülerinin Avukatı Senih Özay, Köylülerin Sözcüsü Oktay Konyar, İstanbul Barosu eski Başkanı Yücel Sayman, Turizmci Birsel Lemke ve işadamı Özcan Durmaz'ın da aralarında bulunduğu 15 kişi ile ilgili açılan davaya dair bir tek somut BELGE YOK! Dava bu nedenle DGM'nin yargılama rekorunu kırarak bitirildi. Çünkü dosya bomboştu!

6. İşadamı Özcan Durmaz'ın, madende işe girmesin diye Oktay Konyar'ın ricası ile bir köylüye iki kere gönderdiği 200 milyon liranın (günümüz parasıyla 200 tl) makbuzu "Alman yardımını ortaya koyan en önemli belge" diye basına servis edildi!

7. Hablemitoğlu, DGM'de görülecek olan bu Alman Casusluğu davasından 8 gün önce ÖLDÜRÜLDÜ!. Öldürülmese idi, bugün sahte belge ve kişiler üzerine yazdığı ortaya çıkan, ama ölümünün ardından tüm bu gerçeklerin üzeri örtülüp "best seller" olan kitabı ile ilgili bir avukat ordusu tarafından 'SORGULANACAKTI'.

8. Hablemitoğlu öldürülmese idi yazdığı  kitabın ALTIN MADENCİLERİ tarafından finanse edildiği, dağıtımının da altın madencileri tarafından yapıldığı ortaya konacaktı.

9. Hablemitoğlu öldürülmese idi, o gün Bergama köylülerine, bugün tüm  yaşam savunucularına yönelik ortaya konan "Arkalarında dış güçler var" iftirası açığa kavuşacak, altın madencilerinin bu kirli oyunu tersine dönecekti.

HABLEMİTOĞLU ÖLDÜRÜLMESEYDİ

Ama Hablemitoğlu, evinin önünde 18 Aralık 2002 tarihinde öldürüldü. Kim öldürdü peki? AKP'nin tek başına iktidar olmasından iki ay sonra meydana gelen bu faili meçhul neden  aydınlatılmadı? Yazıyı uzatma pahasına buna da yanıt verelim;

1. Hablemitoğlu öldürülmeden önce kendisinin MİT müsteşarı olacağını söylüyordu gazetecilere. AKP-Gülen Cemaat'i koalisyonu böylesi 'Kemalist' görüşleri olan birisinin MİT'in başına geçmesine izin veremezdi. Vermedi de zaten!

2. Hablemitoğlu, F. Gülen'in Amerika'ya gitmesi ve devlet kurumları içerisindeki örgütlenmesi üzerine bir hayli çalışmış ve bugün FETÖ denilen örgütün ipliğini taa o zamanlarda ortaya sermiş bir isimdi. Öldürülmesi ile Cemaat çok önemli bir hasmından kurtuldu.

3. Hablemitoğlu'nun yazdığı, yukarda kısaca özetlediğimiz Alman Vakıfları ve Bergama Dosyası kitabının çok büyük etkisiyle Bergama Köylü hareketi sönümlendirildi. Ülke, altın madencileri için 'dikensiz gül bahçesi' haline geldi. Sonrasında da Cemaat sermayesi Koza Altın Şirketi eliyle bu madenlerin üzerine çöktü.

Yani; Hablemitoğlu'nun öldürülmesinden en karlı çıkan kesim FETÖ oldu. Bu çok açık. En çok zarar görenler ise Hablemitoğlu'nun eşi, iki küçük kızı, Bergama Köylüleri ve ekoloji mücadelesiydi.

HABLEMİTOĞLU'NU KİM ÖLDÜRDÜ?

""Hablemitoğlu'nu kim öldürdü? Bunun yanıtını ben biliyorum. 2011 yılında yazdığım kitabımda yukarıda özetlediğim bilgilerin hepsinin yanında Hablemitoğlu'nu öldüren kişinin ismi de var. Ki bu kişi üç ayrı zamanda, üç ayrı savcıya, en son el yazısı ile 5 sayfa olarak verdiği ifadede suikasti bütün ayrıntılarıyla anlattı. Kimlerin bu işi kendisine verdiğini (Birkaçını sayalım: Veli Küçük, İbrahim Çitçi, Sami Hoştan, Muzaffer Tekin) karşılığında ne kadar para aldığını, sonra neden itirafçı olduğunu anlatıyor. Bütün bu bilgiler tabii ki devletin bütün birimlerinde, dava dosyalarında var. Ben de bu dava dosyalarından edindim bu bilgileri. İyi de neden 14 yıldır  çözülmüyor  o zaman bu suikast? Anımsar mısınız, Uğur Mumcu'nun eşi, Güldal Mumcu ile zamanın Emniyet Genel  Müdürü Mehmet Ağar arasında geçen bir konuşmayı aktarayım; "Mehmet Ağar, cinayetin karmaşıklığını anlatmak için, “Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” dedi. Ben de kendisine “Çekin o zaman” dedim. “Çekemem” dedi. “Çekin, kenara çekilin” dedim. “Yapamam” dedi. “O zaman, çekerler, altında kalırsınız” dediğimde de yüzünde “Bu imkânsız bir şey. Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez” der gibi bir ifade belirmişti."

İşte Hablemitoğlu suikasti o duvardaki tuğlalardan birisi...

FETÖ VE BERGAMA KÖYLÜLERİ YALANI

""Çok uzadı biliyorum ama son olarak önce İz Gazete yazarlarından Ozan Yeşiltepe'nin gündeme getirdiği, ardından Yeni Asır'dan Zafer Şahin'in köşesine daha da ileri götürerek taşıdığı iddialarla Bergama Köylüleri mücadelesi ve FETÖ işbirliği meselesine gelirsek. Yukarıdaki bilgiler ışığında bu iddialar, tıpkı Hablemitoğlu'nun o zaman ortaya attığı iddialardan daha kıymetli değil. Gerçeklikle, olan bitenle ilgisi olmayan, günümüz moda ifadesiyle algı operasyonunun bir parçası.

2000'li yılların başında turizmci Birsel Lemke üzerine kurgulanan oyun, bugün farklı bir isim, CHP Aliağa İlçe Başkanlığını yaptığını öğrendiğim Özcan Durmaz üzerinden kurgulanmış. Ben kendisiyle şahsen hiç tanışmadım. Bu iddialar -ki ben  "iftiralar" diyorum, neden böyle dediğimi de yukarıda özetleyeme çalıştım- hakkında konuşur konuşmaz kendi bileceği iş. Belki de bu yazarların Özcan Durmaz'la kişisel, politik bir çatışmaları, hesaplaşmaları vardır, onu da bilemem. Ancak, bu kapışmayı yaşam alanlarının nasıl korunacağını bütün ülkeye öğreten Bergama köylülerinin o görkemli direnişleri üzerinden yapmaları asla kabul edilemez. Çünkü aslında bu gerçeklikle hiçbir bağı olmayan iddialar üzerinden Bergama köylülerine söylenen her söz, Artvin'de Cerattepe'yi savunmak için yıllardır direnen Artvinlilere söyleniyor. Dağlarda, kırlarda, kentlerde direnen bütün yaşam savunucularına atılıyor o iftiralar. Hepimize...

 

* Bütün bu yazılanların belgeleri  "Kuyudaki Taş / Alman Vakıfları ve Bergama Gerçeği" adlı kitapta mevcut.