TC. Merkez Bankası’nın faiz düşürme kararı sonrasında dövizdeki artışın yarattığı gürültü arasında yeterince üzerinde durulmasa da geçen hafta ekonomimiz açısından çok önemli bir olay yaşandı. Kısa adı FATF olan Mali Eylem Görev Gücü, Türkiye’yi kara paranın aklanması ve terörizmin finansmanını engellemede başarılı olamadığı için “gri listeye” aldı.

FATF Türkiye’nin gri listeye alınma nedeni olarak “bankacılık, gayrimenkul, altın ve kıymetli taş ticareti alanındaki ciddi gözetim ve denetim sorunlarını” gösterdi. Kararda bu gerekçeyle yetinilmedi ve Türkiye’nin El Kaide ve IŞID gibi terörist grupların, terörizmin finansmanına yönelik faaliyetlerini yeterince takip etmediğini de vurgulandı. Bu gerekçe ve vurgu, hem Türkiye’nin şişirilmiş büyüme rakamlarının dayandığı bankacılık ve inşaat gibi sektörleri doğrudan hedef alıyor hem de ülkemizi uluslararası terör örgütleriyle yeterince mücadele etmemekle suçluyor.

Gri liste kararının hepimizin günlük yaşamına yönelik, siyasi ve ekonomik etkileri olacaktır. En önemli siyasi etki ülkenin kaybettiği itibarın yarattığı kırılma olacaktır. İtibar kaybının boyutu ülkemizin isminin kimlerle birlikte anıldığına baktığımızda açıkça görülüyor. FATF son toplantısında Türkiye ile birlikte Mali ve Ürdün’ü gri listeye alırken Botsvana ve Mauritius’u listeden çıkardı. Ülkemiz; Arnavutluk, Barbados, Burkina Faso, Kamboçya, Cayman Adaları, Haiti, Jamaika, Malta, Fas, Myanmar, Nikaragua, Pakistan, Panama, Filipinler, Senegal, Güney Sudan, Suriye, Uganda, Yemen ve Zimbabve ile birlikte mali sistemi şüpheli ülkeler arasında sayılıyor.

Ekonomik açıdan en önemli etki Türkiye’ye gelen sermayenin özellikle de sıcak paranın akışında meydana gelecek azalmayla görülecek. Üstelik gri liste kararından sonra ülkeye sermaye getiren yabancı yatırımcılar yeni bir risk değerlendirmesi yapacaklar ve bu değerlendirme sonucunda para girişindeki eksilmenin yanı sıra mevcut sermayenin ülkeden çıkışı artacaktır. Bu durum döviz krizinin en sert şekilde yaşadığı, Merkez Bankası’nın net rezervinin eksilerde olduğu bir dönemde sıcak parada azalmaya, kurun daha da yükselmesine yol açacaktır. Aldığı borcun faizini ödemek için bile dış krediye ihtiyacı olan Türkiye hem dış kredi bulmakta zorlanacak hem de bulduğu krediyi daha yüksek faizle alacaktır.

Aslında bu karar sürpriz değil. FATF iki yıldır Türkiye’yi bu konuda uyarıyor ve etkili önlemler almasını istiyor. FATF, 16 Aralık 2019 tarihli Karşılıklı Değerlendirme Raporunda Türkiye’nin karar para aklama ve terörün finansmanından kaynaklanan riskleri anlamış olmasına rağmen terörle bağlantılı varlıkların dondurulmasına ve kitle imha silahlarının yayılmasına yönelik tedbirlerde iyileştirme yapması gerektiğini açıkça vurgulamıştı. Aralık 2020’de çıkan 7262 sayılı Kanun’un alınması gereken önlemlerin çok uzağında olduğu CHP İstanbul Milletvekili Aykut Erdoğdu tarafından açık şekilde dile getirilmesine rağmen gereken adımlar atılmadı.

İçerden ve dışarıdan gelen tüm bu uyarılara rağmen döviz darboğazına giren ekonomiyi rahatlatmak için kimin nasıl oluşturduğu belli olmayan fonlarla anlaşma yapıp ülkeye döviz çekmeyle, yapılan uyarıların gereğini yapmak arasında zorlanan bürokrasi, tıpkı faiz kararında olduğu gibi, gerekli olanı değil emredileni yaptı. Faizin indirilip dövizin yükselmesine göz yumulmasında olduğu gibi bilinçli ama hatalı tercihlerin sonuçları ortaya çıktı ve çıkmaya devam edecek.

Ekonomik ve siyasi etkileri olacak gri listeye alınma kararına karşı siyasi iktidar temsilcilerinin konunun esasını bir yana bırakıp “atar yapmalarının” sorunu anlamaya ve çözmeye katkısı olmayacaktır. Neden olduğu sorunu çözmekten uzak, siyaset üretme gücünü kaybetmiş kadroların hamasetini bir yana bırakıp kararın hepimizi etkileyecek sonuçları üzerinde durmak gerekiyor.

Ekonomi biliminin ve hukukun temel ilkelerinden kopmuş, halkı değil bir avuç sermayeyi korumayı amaçlayan tercihlerin yarattığı fakirleşmeyi hep birlikte yaşıyoruz ve bir süre daha yaşayacağız. Ancak bilmemiz gerekir ki bu yaşadıklarımız kaderimiz de değil çözümsüz de değil. Halk, her türlü siyasi farklılığı ve çekişmeyi bir yana bırakarak, kendisini yok sayan ve yoksullaştıran tercihlerin sahibi siyasi iktidardan kurtulmayı, çareyi ve çözümü hayata geçirecek kadroları seçmeyi bilecektir.