Hamaset ve lafa gelince ön sıraları kimselere bırakmayanların sıra sorun çözmeye gelince öfke ve kibir diline sarıldıklarını bir kez daha gördük. Küresel salgınla mücadelede insanüstü bir gayretle çalışan sağlıkçıların sırtını sıvazlayıp balkonlardan alkışlatanlar şimdi “giderlerse gitsinler” diyebiliyor. Hiçbir insana dayatılamayacak uzun ve ağır koşullarda çalışan, hakarete hatta şiddete maruz kalan hekimler tüm bu şartlara rağmen işlerini yapmaya çalışıyor. Ülkelerinde yaşamayı, çalışmayı ve en önemlisi insanlarına hizmet etmeyi istiyorlar. Onların bu gayretini destekleyip sorunlarını çözmesi gerekenler, bunları yapamadıkları için kendilerinin gitmesi gerektiği halde hekimlere gitsinler diyebiliyor.

Bölücülükle mücadele şampiyonları, Türkiye’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğunu unutup, kendisinden olmayanları ötekileştirmekte, milletin güzide evlatlarına el kapılarını göstermekte bir sakınca görmüyorlar. Birlik ve beraberlik nutukları atanların birlikten neyi ve kimleri kast ettiğini daha doğrusu bizleri kast etmediğini bir kez daha görmüş olduk.

'Giden gitsin’ açıklamasının içinde yer alan bir husus gözden kaçmasın. Cumhurbaşkanı, hekimlerin 9 bin lira yani yaklaşık iki aylık asgari ücret almasını yeterli görüyor ve bunu beğenmeyenlere kapıyı gösterebiliyor. Oysa bir hekimin haftalık çalışma süresi normal bir çalışanın çalışma süresinin iki katından fazla. Hekim olabilmek için harcanan emeği, alınan eğitimin zorluğunu, yapılan işin önemini anlatmaya hiç gerek yok.

Kendisi de bir hekim olan ve hekimlere yapılacak zamla ilgili olarak konuştuğu için basın mensuplarının önünde azarlanınca “size sormadan bir şey der miyim efendim” diye kem küm eden sağlık bakanı meslektaşlarının hakkını ve onurunu korumayı bir kenara bırakmış. Yapabildiği tek şey cumhurbaşkanının sözlerini “bir sitem” diye geçiştirmeye çalışmak ve 14 Mart’ta yapılacak eyleme katılmamaları için hekimlere mesaj yazmaktan ibaret. Devri iktidarlarında hastaların müşteri olarak görüldüğü sistemin siyasi sorumlusu olan sağlık bakanı, hastaları gözetme, hastaları nesneleştirmeme konusunda en son söz söyleyecek kişi bile değilken bu sözleri hakları için mücadele eden hekimlere yazdığı mektupta söyleyebiliyor.

Kendilerine gelince en iyi hekimi arayıp onun hizmetinden yararlanmaya çalışan iktidar sahipleri yoksul halka zor koşullarda, uzun süre çalıştığı için yorgun, kendini geliştirme imkânı bulamadığı için bilgisi sınırlı, yeni mezun hekimleri tavsiye edebiliyor. Hekimin hiçbir sorununu çözmeyen, sağlık sisteminin tıkanma noktasına gelmesine sebep olanlar sorunların kendilerinin eseri olduğunu saklayıp hekimi hedef gösterebiliyor. Sağlıkta şiddet sorununu yaratan nedenleri ortadan kaldırmak yerine sorunun sadece cezaların arttırılmasıyla çözülebileceği yalanına hepimizin inanmasını bekliyor.

Ülkenin sanatçısından yazarına, işçisinden memuruna, çiftçisinden esnafına, öğretmeninden hekimine; üreten, toplum için çalışan, bu ülkenin geleceği için kaygılanan herkesi ötekileştirenler, içinden çıktıkları halka kibirle üstten bakanlar şunları bilmelidir: Bu ülkenin yetiştirdiği evlatları ülkede kalmaya ve bu ülke için çalışmaya devam edecek. Biz birbirimizi sevmeye, birbirimizin hakkına sahip çıkmaya, bir olmaya ve bir arada yaşamaya devam edeceğiz. Gidenler hekimler değil sorunları yaratanlar, çözmeyenler ve kendilerinden başka kimseyi sevmeyenler olacaktır.