TUGAY CAN / ÜMİT KARTAL / İZ GAZETE - Cumhuriyet Halk Partisi’nde İnsan Hakları’ndan Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı gibi çok kritik bir görevde bulunmuş olan CHP 26. Dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’a, atmış olduğu tweetler sebebiyle ‘Cumhurbaşkanı’na Hakaret’ suçlaması ile yine dava açıldı. Altıok’un bir önceki Cumhurbaşkanı’na Hakaret davası ise Aralık’ta sonlanmış ve dava düşmüştü.

Kendi tabiriyle hak savunuculuğunu hayatının merkezine koyarak yaşamını da buna göre şekillendiren Zeynep Altıok ile Türkiye’nin yakın dönemini içerisinde barındıran Gezi direnişi, geçtiğimiz günlerde Gezi davasında alınan toplu beraat kararını, Osman Kavala’nın tutukluluk halinin devam ediyor oluşunu ve Türkiye gündeminde yaşananlara dair konuştuk.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde 28-29 Mart tarihinde gerçekleşecek olan büyük Kurultay’da delege olan Altıok’a Kurultay üzerine merak edilenleri sorduk.

‘MAHKEME ÇÖKMÜŞ OLDU’

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen Gezi Davası’nda sürpriz bir karar alındı ve toplu bir beraat kararı alındı. Gezi Davası’nı en başından bu yana takip eden isimlerden biri de Zeynep Altıok. Davaya ilişkin gözlemlerini gazetemiz ile paylaşan Altıok, geçmişte de birçok kumpas davasını yakından takip ettiğini, çok ağır hukuksuzluklara tanıklık ettiğini ancak Gezi Davası’nda yaşanan hukuksuzluk ve sistemsizliğin bir benzerini görmediğini anlattı. Gezi Davası’nı “bağımlı bir yargının aynı zamanda sistemsizleştirilmesinin en uç noktası” olarak niteleyen Altıok, “Gezi, bu kadar hukuksuz bir dava ile aklanmış olmadı. Gezi zaten tertemizdi. Temiz olmaya devam etti. Sadece Erdoğan’ın Gezi’ye ait her şeye duyduğu öfke oraya dönük cezalandırma arzusu ile yürütülen bu kurmaca dava çökmüş oldu” diye konuştu.

Süreç boyu yaşananların ardından toplu beraat kararının haksız yere yargılananları dahi şaşkınlığa süreklediğini belirten ve bu türlü bir beraat kararının yargının birilerinin güç gösterisinin aracı olduğunu kaydeden Zeynep Altıok, “Gezi duruşmasında gelen beraat kararı elbette fazlasıyla hak edilmiş bir karar. Asla yargılanmaması gereken insanlar yargı önündeydi. Ama bu beraati de sanki olması gereken bir süreç içinde hukukun gereği gibi işlediği şeklinde değerlendirmek imkansız. Hiç suç işlememiş tertemiz insanlar aklanmış oldular aslında. Ama onlar zaten vicdanlarda tertemizdiler” ifadelerini kullandı.

‘MEVCUT DÜZEN DAHİ...’

Gezi Davası’nda hakkında beraat kararı çıkmasının ardından yeniden gözaltına alınan Osman Kavala’ya karşı kişiselleştirilmiş bir öfkenin söz konusu olduğunu aktaran Altıok, süreç hakkında yaptığı değerlendirmede şu ifadeleri kullandı:

“Kendi kalıcı iktidarlarını korumak için süreç içinde simgeselleştirdikleri insanlara dönük hukuki süreç ile toplumun tüm kesimlerini sindirmek üzere hareket ediyorlar. Dolayısıyla Gezi’de birilerini çok rahatsız eden beraat kararının ardından Osman Kavala için hukuki süreçin başka bir yerden devam ettirilmesi gerekiyordu. Son derece anlamsız. Ben Osman Kavala’nın yeniden bu davadan beraat etmemesi için mevcut düzeninin dahi bir kulp bulabileceğini düşünmüyorum. O kadar aşikar ki. Mutlaka hüküm giysin istenerek talimatla yeni bir süreç yaratıldığı. Burada Gezi ile suçluyorsun sonra Gülen Cemaati ile yeniden suçluyorsun. Tıpkı Ergenekon sürecinde olduğu gibi. Kendi inşa ettikleri Ergenekon sürecinde o kadar çok masum insanı o kadar beş benzemez hikayeyle soktular o kadar gerçek üstü, deli saçması argümanlar deliller uydurdular ki; bu davalar, kendiliğinden kendi kitlelerinde dahi hiçbir inandırıcılığı ve kredisi olmayan durumlar haline geldi. Gezi davasında da aynı durum söz konusu. Önce Fetö karşıtı diye suçladığını sonra Fetöcü diye yargılamak.”

Geçtiğimiz Aralık ayında Cumhurbaşkanı’na Hakaret suçlamasıyla yargılandığı davadan beraat eden ve sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek hakkında tekrar Cumhurbaşkanı’na Hakaret suçlaması ile dava açılan Zeynep Altıok, sadece kendisinin değil, birçok insanın sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek yargılanmanın yanı sıra evlerinden alınır duruma geldiğini kaydetti. Hem kendisinin hem de sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek hakkında dava açılan çoğunluğun paylaşımlarında küfür ve hakaret değil eleştiri ve itiraz dile getirildiğini kaydeden Altıok kendisinin suçlandığı tweet’lerde incitici bir söylemin dahi bulunmadığına dikkat çeken Altıok, şöyle konuştu:

“Mizaç itibariyle sert bir dil kullanan, kavgacı bir üslup sahibi bir siyasetçi değilim. Daha insancıl, vicdan üzerinden konuşan, biraz da tırnak içerisinde alışılmış siyasetçiler gibi olmamaya çalışan birisiyim. Gezi’de şiir sokakta diye bir hareket vardı. Şiir direniş ile birlikteydi ve direnişin de bir unsuruydu. Ben miletvekili olduktan sonra Şiir Mecliste diyerek çalışan birisiyim. Dolayısıyla benim herhangi bir insana hakaretim söz konusu olamaz. Nitelikli, ironi, hiciv, şiir üzerinden göndermelerle üsluplu bir eleştirim söz konusu olabilir ancak. Mesela Soma davasında patrona beraat kararı verildikten sonra; Sivas Katliamı gibi bir insanlık suçunun zaman aşımına uğramasını hayırlı bulan ve bunu kutlayarak kamuoyuna duyuran CB’nı eleştirerek; Soma’daki durumun da bundan hiç farklı olmadığını işaret etmek üzere yapılan bir paylaşımım var. Başka bir cinayet davasında da suçluların, katillerin beraatinin aynı şekilde, aynı yargı sisteminin usulsüz yöneticisi ve belirleyicisi olan aynı kişinin aynı ‘Hayırlı olsun’ cümlesini sarf edeceğini öngörerek attığım bir tweetim ve altında da babamın yazmış olduğu bir dörtlük vardı. Üstelik de hayırlı olsun’ cümlesini sarf eden kişinin, yani bugünün Cumhurbaşkanı’nın tam da şimdi Sivas Katliamı’nın katilini “kişiye özel” bir kararla serbest bıraktırttığı günlerde bu tweetimi de içeren paylaşımlara böyle bir dava açılmasını da çok ironik buluyorum”

‘ŞAŞIRTICI DEĞİL’

Yargıya taşınan tweetlerin erişimlerinin yüksek olanlar olduğunun altını çizen Altıok, “Bizim görünür olmamızın getirdiği rahatsızlık ile; sözümüzün çok kişiye erişmesini de engellemeye yönelik davalar ile bize yıldırabileceklerini, susturabileceklerini düşünüyorlar. Ancak bizler; söylediğini saklayan ya da yapmadığını söyleyen bir şeylerden imtina eden insanlar değiliz. Ne diyorsak onunla siyaseti sürdürüyoruz. Doğruyu söylediğinizde, durum tespiti yaptığınızda, bu durum tespitini kabul etmediğinizde ya da mevcut sisteme dönük cümleler sarf ettiğiniz zaman size hakaret davası açılabiliyor. Bunun sonucunda İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı yaptığım süre içerisinde sürdürmekte olduğum ve kimileri gibi iktidarın kendi iç tutarsızlıklarının yanında, siyasette tutarsız değil, ilkeli ve tutarlı bir anlayış benimseyen biri olarak bu tip davalarla benim de hedef gösteriliyor olmam hiç de şaşırtıcı bir şey değil. Siyasetin dilini değiştirerek Türkiye’nin siyasetini değiştirebileceğimizi, siyaseti de insanlara daha farklı dokunmayı sağlayacak bir araç olarak tanımlayan birisi olarak benim söylediğim sözler üzerinden geri duracağımı beklemek de ayrı bir siyaset bilmezlik. Ya da kendi cephelerinde hiç böyle bir tutum ile karşılaşmadıkları için kendileri birilerinin baskıları ile yön değiştirdikleri, biat ettikleri için bizleri hukuk sopasıyla yıldırabileceklerini, savunduğumuz fikirlerinden vazgeçeceğimizi zannediyorlar” şeklinde konuştu.

‘MEKANİZMA BİR KİŞİ İÇİN Mİ ÇALIŞTIRILIYOR?’

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, Sivas Katliamı davasında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen 86 yaşındaki Ahmet Turan Kılıç hakkındaki af kararını da gazetemize değerlendiren Zeynep Altıok, “Son karar doğrudan bir katilin son derece kişisel bir tercih ile Cumhurbaşkanlığı makamından özel tasarruf ile; yani tek kişiye özel bir aftan faydalanması bugüne kadar yaşanan sürecin nedenlerine dair de çok açık ipuçları hatta nedensellikler sunuyor bize. Bu kişi kimdir ki bu af onca hasta ve mağdur tutuklu varken ona tanınmıştır? Eğer söylendiği gibi hakikaten hastaysa ve yaşı sebebiyle cezaevi koşullarında kalması, tutulması bir hak ihlali ortaya koyan bir kişiyse herhalde bu mağduriyeti taşıyan en az bir kişi daha vardır. Vicdanlar herkese kapalı da açlık grevi yapan ya da siyasi tutuklu olup hastalığı sabit olan insanların hiçbiri için işletilmeyen bu mekanizma, sadece bir kişi için çalıştırılıyor? Masumiyet idolü haline getirilmeye çalışılan ve şirin bir ‘dede’ sıfatı ile de sempatikleştirilmeye çalışılan kişinin elinde benzin bidonu ile insan tutuşturmaya giderken görüntüleri sabit, yargı önünde suçu delillerle sabit olan bir vahşiye dede diyerek çıkartılan özel affı anlamak çok güç ve kabul edilemez”

Zeynep Altıok sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizim Madımak Katliamı’na dair meclise sorduğumuz hükümlülerden kaç tanesinin hala cezasını sürdürdüğü yönündeki sorularımız yanıtsız bırakıldı. Belki de bilmediğimiz kişiler, bilmediğimiz kılıflarla daha evvel de serbest bırakıldı. Örneğin davanın firari sanıklarından, kilit isim olan Cafer Erçakmak’ın İnterpol tarafından kırmızı bülten ile aranırken; Sivas’ta karakola 200 metre uzaklığındaki evinde yaşadığı ortaya çıktı. Hayatını bunca yıldır sürdürdüğü ve sonra öldüğü zaman da bizden gizlenerek sesiz sedasız gömüldüğü gerçeği ile de karşı karşıya geldik. Samimiyetsiz ve ideolojik bir değerlendirme ile karşı karşıyayız. Bu ideolojik tercih ile hareket eden sistem kendi gibi yaşamayan, kendi inandığına inanmayan insanları barbarca yok etmeyi, can almayı meşrulaştırmış ve bunu yapanları, katilleri de koruyup kollamayı kendine ödev bilmiştir. Bu son af da mevcut iktidarın tutumunu, tarafını ortaya koymuştur. Gerici kalkışmaları, siyasal İslam’ın radikal unsurlarının cihad, şeriat uygulamalarını, cehaletin barbarlığını benimseyen, cezasız bırakan, ödüllendiren bu anlayışla mücadelemiz sürecek ”

‘KIRGIN DEĞİLİM’

Altıok, genel Türkiye siyasetinin yanı sıra gazetemizin Cumhuriyet Halk Partisi’nde devam etmekte olan Kurultay sürecine ilişkin sorularını da yanıtladı.

Milletvekilliği devam etmediği halde sadece İzmir’de değil her yerde aktif çalışmaya devam ettiği halde son seçimlerden sonra görev almadığınız için kırgın mısınız? Sorusuna, siyasette kırgınlığa er olmadığını belirterek yanıt veren ve “siyasette kişisel mevkiler peşinde değilim. Kişisel değerlendirmiyorum bu nedenle de kırgın değilim” diyen Altıok, “Siyasi süreçler kimi zaman belli koşulları zora sokabiliyorlar. Öyle sanıyorum ki bu süreçte de bazı kesimler için benim temsil ettiğim değerler ve savunduklarımdan ödün vermeyen tutumum rahatsız edici oldu. Siyaset, kırgınlıkla değil, kararlılıkla, umutla ve inanarak yürütüldüğünde sonuç alıcı olur. Benim için sadece ideal ve özlediğimiz düzen için bir araçtır. Birçok konuşmamda ‘İnanç ve umut olmadan devrim olmaz’ diyorum. Ben mevkilerle, sıfatlarla hareket eden biri değilim ancak partimin en üst kademesinde çok onurlu görevlerde bulundum. Genel başkanımıza bu anlamda da teşekkür ediyorum. Hiçbir görev; bir kişiye sabit değil. Elbette görevlere talip olunur. Ancak belirleyici olan koltuklar ve görevler değil, düşüncelerimiz ve emeğimiz. O yüzden dün nasıl çalışıyorduysam aynı şekilde Türkiye’nin dört bir yanında insan hakları ve doğa hakları mücadelesinde yer almaya devam ediyorum. Bu milletvekili olmadan önce de böyleydi şimdi de böyle.” ifadelerini kullandı.

“Hak savunusunu ve yürüttüğümüz mücadeleyi kişisel hayatımdan ayrı görmüyorum” diyen Zeynep Altıok, kendisinin parti içerisinde son dönemde herhangi bir görevde yer almamasının aydınlık ve çağdaş bir Türkiye için sürdürülen demokrasi mücadelesinin içerisinde olmasına engel olmadığının bu anlamda partisinin eşit, adil ve hakça bir düzen için çalışmalarının parçası olarak siyasetin içende yer almak için sıfat taşımak gerekmediğinin altını çizdi. Değişim ve dönüşümün sıfatlar, koltuklar ile değil, samimiyetle, tutarlı bir duruşla, ilkeli bir siyasetle sağlanabileceğine inandığını belirtti. Eşitlik ve adaletli bir düzen için sosyal adalet, sosyal demokrasi gibi değerler etrafında ortaklaşan geniş kitlelerin hep birlikte yürüteceği ısrarlı bir mücadele ile bu ceberrut düzenden çıkışın mümkün olduğunu söyleyen Altıok, “Parti içerisinde genel başkan yardımcılığı ve milletvekilliği gibi üst kademelerde onurla üstlendiğim görevlerdeyken kendimi göstermek, haber olmak için değil sonuç almak için kollektif bir siyaset anlayışına inandığını dile getirerek “sadece kendi partimin içindeki arkadaşlarımla değil aynı şeyi söylediğimiz, aynı yöne baktığımız başka siyasi partilerde bulunan siyasetçilerle, sivil toplum kuruluşu örgütleri, emek ve demokrasi güçleri ile kolektif çalışma içerisinde olmaya özen göstererek çalıştım. Bundan sonra da böyle olacak Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidar yolundaki kararlı adımlarının “herkes için CHP” söylemini herkese hissettirdiğimiz ve güven yarattığımız böyle bir anlayışla sonuç alıcı bir noktaya geleceğine inanıyorum” diye konuştu.

Cumhuriyet Halk Partisi’nde Kurultay sürecinin; 31 Mart yerel seçimlerinde kazanılan seçim başarısının geniş toplumsal bir itiraz mutabakatından bağımsız düşünülemeyeceğini belirten Zeynep Altıok, 31 Mart yerel seçimlerinden Cumhuriyet Halk Partisi’nin elde etmiş olduğu başarının bir fırsat alanı olduğuna işaret etti. Altıok, “31 Mart’taki başarı azımsanmayacak bir başarı olmak ile birlikte aslında bugüne kadar toplumun çok farklı kesimlerinin ortaklaşan itirazının somut bir biçimde iktidara oy kaybı yaşatmasından kaynaklanıyor. Çökmüş bir eknominin, hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasının, işsizliğin, eşitsizliğin bedelini en ağır şekilde hisseden milyonların talepleriyle 31 Mart’ın sonuçları üzerinden yakalanan fırsat alanını bizi iktidar yoluna taşıyacak olan oy’a yani seçmenin güvenini kazanmaya çevirmek topluma Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin olduğu yerlerde daha özgürleşen insanların deneyimlerini yaşatmak bizi iktidara taşıyacak. Hizmetle, çözümle, samimiyetle nefes aldırdığımız insanların deneyimini başka yerlere de genişleterek iletebilirsek, onlara da bu deneyimi yaşatabilirsek başarılı olacağız” dedi.

‘FARKINDA OLMADAN KENDİLERİNİ ELEŞTİRDİLER’

Cumhuriyet Halk Partisi’nde kongre sürecinin; mevcut siyasal iktidarın yarattığı kendisine oy vermeyenleri İzmir örneğinde olduğu gibi kaynaklardan faydalandırmayan bir anlayışla yöneten ama AKP’li belediyeler için ya da demokrasiyi, seçmenin iradesini yok sayarak hukuksuzca atanan kayyumlar için kesenin ağzını sonsuz açan anlayışın ayrıştıran tutumu yerine herkese eşit hizmet sunulan, iktidarın yanlış politikalarıyla bunalan kesimlere özgür nefes alanları açarak hizmet sunan anlayışın Türkiye toplumuna anlatılması ve yaşatılmasının önemli olduğunu ifade eden Altıok, Kurultay süreci hakkında ise şunları söyledi:

“Partimiz 31 Mart yerel seçimlerinde önemli bir başarıya imza attı. Mümkün olduğunca bu başarıyı sürdürecek kadrolar ile geleceğe doğru gideceğimiz bir kongre süreci olacak. Bu süreçlerde de biraz daha çoğulcu, katılımcı kongreler yaşayabilir miydik, elbette. Ancak tek adaylı kongreler üzerinden AKP tarafından tek adan rejimi göndermesiyle gündem yaratmak için getirilen eleştiriler hiçbir zaman demokratik bir ortam sunmayan tercihle değil talimatla oy veren kendi sistemlerini daha fazla göz önüne çıkartmış oldu. CHP kongre süreçleri her zaman demokratik temayüller üzerinden farklı fikirlerin hatta kararların, yöntemlerin tartışıldığı, sorgulandığı süreçler olmuştur. Kimi zaman İzmir kongresinde olduğu gibi delegenin mesajını demokratik düzen içinde tercihleriyle tanımladığı sonuçlarla karşılaşırız. Onların görmediği şey şudur; her şeye rağmen bizim delegemizin iradesi özgürdür. Örgütümüz ‘tek aday’ önerisine de birçok yerde uymuş, bur çok yerde de aday çıkarmıştır. Biz büyük Kurultay’da da aynı şekilde kavgasız, gürültüsüz demokratik bir ortamda, bir tarafın bir diğer tarafı uzlaşı ile ikna ettiği ve bu biçimde ilerleyen bir süreç geçireceğimize inanıyorum. Seçimler tamamlandıktan sonra herkesin seçilenlere tam desteğini vererek ve ‘Herkes için CHP’ anlayışıyla çalışmaya ve vaatlerimizin içini doldurmaya devam edeceğine inanıyorum”

‘İYİ Kİ VAR’

31 Mart yerel seçimleri ile birlikte İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı olan Tunç Soyer’in siyasette yeni bir dil kullandığını, değişimi hissettiren sahici ve samimi bir siyasetçi olduğunu ve onun kullandığı yeni dilin kendisini de bir yurttaş olarak da mutlu ettiğini ifade eden Zeynep Altıok, sözlerini şöyle sonlandırdı:

“Siyasetin yeni bir dili olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü atılan nutukların, yapılan konuşmaların, hamasetin halk tarafında bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Artık daha çok sokakta, halkın yanında, kendi gibi gülebilen, yeri geldiğinde acıyı, yokluğu paylaşan yeri geldiğinde espri yapabilen siyasi eleştirisini gürültüyle kavgayla değil hizmetiyle ortaya koyabilen. Hiciv ile, ironi gibi bir unsuru kullanarak nezaketli bir siyasi eleştiri yapabilen ama bunu da yaparken yeteri kadar sert olabilen ve kararlılıkla talep ettiğinin, savunduğunun arkasında durabilen siyasetçiler Türkiye’nin önünü açacaklar ve Türkiye’yi geleceğe taşıyacaklar. Tunç Soyer, tam da böyle bir başkan. Alışılmış, senin adamın, benim adımım şeklindeki gruplaşmalar üzerinden değil, hayatın içinden ve hayata dair ve vatandaşı ile yan yana üstelik de kendi gibi kalarak değişmeden hizmet etmeye çalışan bir başkan. Kibirsiz, gücünün farkında ama bu gücü birilerini ezmek için değil beraber ve paylaşarak gelişmek için kullanan biri. Kendi vizyonunu ihtiyaçlarla birleştirerek çağdaş dünya yaşam koşullarının Türkiye’de de eşit olarak tüm yurttaşlara sunabilen bir anlayış peşinde giden bir başkan olarak görüyorum. Bu benim siyaset yapışım ve ileriye bakışımda da bana bir o kadar umut veren ve ‘iyi ki var’ dediğim bir başkan. Sadece bir siyasetçi olarak değil, bir vatandaş olarak da bunu böyle görüyorum”

Editör: Haber Merkezi