Gettolar mezarlıktı! Mezarlıklar gettoların altındaydı! Gettolar mezarlıkların üzerine kuruluydu! Eti kemiği çoktan kaybolmuş, yaşadığı rivayet, öyküleri kimsesiz bırakılmış insan yığınlarının mezarıydı Gettolar!

Silik bir fotoğraftan siyah beyaz bakan solmuş bakışların, bir dikenli telin arkasından yaşama yamalı bakan çocukların, üstlerinde aynı çizginin, yırtığın, kirin, kasvetin baktıkça kaçmak hissi yaratan sıkışmışlığın çaresizliğiyle yaşama tutunan bedenlerin gözlerindeki hüzün, nasıl unutulabilir ki? Gettolar! Dikenli tellere sarılmanın özgür kılındığı sınırlar… Açlığın, dilin, yaşadığı mahallenin, gıdasızlığın, özgürlük düşünün, insansızlığın, gaddarlığın ötesindeki gettolar mezarlıktı! İnsanın insana sığınmaktan başka mümkünü var mıydı? Aklı uçmuş, dili kesilmiş, teni kazınmış, bedeni satılmış, düşü vurulmuş bir sürü insan “Çalışmak Özgürleştirir” mi sanıyordu?  Başka bir düş mümkün değil miydi? Evi, yuvası, atası bir insanın kıyımı olabilir miydi? Yasını başka türlü tutabilir miydi insan? Aşkı başka türlü yaşayabilir miydi ruhundan öte? Ölü ölüye basabilir miydi? Giyindiğin ayıkladığın, doğurduğun boğulan, dumanın insan olabilir miydi? Gettolar mezarlıkların üzerine kuruluydu! İnsanın insana toplatıldığı, insanın insana yaktırıldığı, insanın insana kıydırıldığı, insanın insan olduğunun unutturulduğu mezarların üzerine!

Acının, yasın, kıyımın adı gettolar bir tiyatro oyunu olabilir miydi?

Öyleyse;

“Bir kuşluk vakti bir mahalleyi yıkarlar! Dere kenarında, bir ray kıvrımında, fabrikaların gölgesinde, örülmüş duvarların arasında bir getto mahallesini…

Mahallenin altından mezarlık çıkar; unutulmuş, son yaşayanı ölmüş, kimsesiz bir mezarlık! Soyunu geçmişine hapsetmiş Sali, gitmek uğruna kendinden geçmiş Abir, erkek ruhu kadın bedenine sıkışmış Sağru, cezası ateşler içinde kavrulmak olan Nahur, işlediği tüm suçlar masum kalan Rau, kadınların en bahtsızı Falik ve tüm acı çekenlerin ruhlarının karası Azar mezarların yiyicileridir artık.

Geçmişteki ataları mıdır mezarlarda yatanlar yoksa gettonun unutulmuş, isimsiz son kalanları mıdır mezarları kazanlar bilinmemektedir.

Tek gerçek; kimsenin suçsuz olmadığı, herkesinse masum olduğudur!

Geçmişten günümüze, ırk, dil, din baskılamasıyla gettolara hapsedilen, sıkıştırılan, kötü koşullarda yaşamak zorunda bırakılan insanların yaşamlarına soyut ama gerçek bir dille yaklaşıyor Gettodakiler…” İyi seyirler dilerim…