Fotoğraf, sadece bir anın ölümsüzleştirilmesi anlamına gelmiyor. Bazı fotoğrafların bir hikayesi, bir de mesajı oluyor. Tıpkı aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi... İzmir’de kadınların yürüyüşüne izin verilmemesinin ardından başlatılan oturma eylemi sırasında çekildi bu fotoğraf.

Muhtemelen yaşanan arbede sırasında yırtıldı bu pankart.

Bu, İstanbul Sözleşmesi'nin meşruluğunun tartışmaya açılmasının sonucu...

İktidar gücünün paramparça etmeye çalıştığı İstanbul Sözleşmesi, kadınlar tarafından büyük bir kararlılıkla sahipleniliyor. Bu sahiplenişin bu denli kararlı olmasının temelinde, İstanbul Sözleşmesi'nin "kazanılmış" bir hak olması yatıyor.

Aslında İstanbul Sözleşmesi'nin tartışma konusu olmasının ardından kadınlar sokakta çok daha fazla görünür oldu. Örneğin; İzmir'de de geçtiğimiz haftalarda bazı kadın örgütleri eylemler düzenlemiş, hatta polisin sert müdahalesi ile kadınlar gözaltına alınmıştı.

Dün de tüm Türkiye’de olduğu gibi gibi İzmir'de de kadınlar toplandı. İstanbul Sözleşmesi'ni savundu. Diğer eylemlerden farklı olarak kitle bu kez çok daha kalabalıktı. Türkan Saylan Kültür Merkezi önü yerine ÖSYM binasının önünde bir araya gelen kalabalık, yürümek istedi. Polis izin vermedi. Polis kelimesi yine "orantısız şiddet" kelimesi ile yan yana geldi.

Polis 16 kişiyi gözaltına aldı. Bir kişiyi de gözüne kestirdi, eylem dağılırken bindiği taksiden indirerek gözaltına aldı. Orada bulunan kadınlara edilen küfürleri ise saymıyorum. Hatay Baro Başkanı'na "Biz devletiz" diyen polis dün İzmir'de sokaktaydı. Alandan birkaç gözlemi de burada paylaşmak istiyorum.

BİR: İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in paylaşımı için de bir şeyler söylemek istiyorum. Soyer, sosyal medya üzerinden gözaltına alınan kadınların serbest bırakılması gerektiğini ifade etti. Normalde belediye başkanları bu tarz konularda "topa girmemek" üzerine hareket ederler. Keşke eşi Neptün Soyer de sadece tweet atmakla kalsaydı. Kadınların polis şiddetine maruz kaldığı bir ortamda Neptün Soyer'in açıklamada fotoğraf verip alanı terk etmesi eylemde bulunanlar tarafından tepki çekti.

İKİ: Alanda ne Halkların Demokratik Partisi ne de Cumhuriyet Halk Partisi üyesi bir tane bile Milletvekili yoktu. Sadece Serpil Kemalbay’a ayrı bir not düşmek gerek. Kemalbay, İstanbul’daki eylemde bulundu. Gönül isterdi ki Kemalbay İzmir’deki eylemde bulunsun ancak onun da “yüreği” İzmir’deydi.

ÜÇ: Farklı kadın örgütleri, STK temsilcileri ve İzmir Barosu'ndan görevliler alandaydı. Herkesin bir arada olması önemliydi.

DÖRT: Kadınlar dans etti. Kadınlar, polislerin şaşkın bakışları arasında dans etti. Bu dikkat çeken bir ayrıntıydı.

BEŞ: Polis, eylemin ardından İsmail Temel isimli bir genci bindiği taksiden indirerek gözaltına aldı. Temel'in arbede sırasında fenalaşmasına aldırmayan polis, ambulansın dahi gelmesini beklemeden Temel’i gözaltına aldı. Temel'in önce Bozyaka Devlet Hastanesi'ne ardından ise Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürüldüğü öğrenildi.

                                                                                                        ***

Fotoğraf, sadece bir anın ölümsüzleştirilmesi anlamına gelmiyor. Bazı fotoğrafların bir hikayesi, bir de mesajı oluyor. Bu fotoğrafın çekilmesinin yaklaşık bir buçuk saat sonra yırtık pankartı taşıyan Berivan Oğuz, İsmail Temel’den sonra gözaltına alındı. Polisin kötü muamelesine, küfürlerine ve işkenceye maruz kaldı.

Bu bir umutsuzluk yazısı değil. Ancak hayatın hemen her alanında olduğu gibi savunmaya çalıştığımız her insani zeminin başına bu pankartın başına gelenler geliyor. Değerini bilen bir el alıyor onu gökyüzüne kaldırıyor, sonra iktidar gücü ile donanmış, gözü dönmüş eller onu paramparça ediyor. Ardından gökyüzüne kaldırdıklarımız bir anda alaşağı oluyor, yerden kalkamıyor. Kimisi de var, onca yara bereye aldırış edilmeden gökyüzüne bir adım daha yaklaştırıyor. Dediğim gibi bu bir umutsuzluk yazısı değil. Gökyüzüne bir adım daha yaklaşanların yazısı...