Asya Yaşarikiz/ İz Gazete - Yrd. Doç. Dr. Ahmet Uhri, Ege Üniversitesi'nde Gıda Mühendisliği okuduktan sonra yine aynı okulda 30 yaşında çocukluk aşkı arkeolojiye dönen ve işine sevgiyle bağlı, öğrencilerinin çok sevdiği bir arkeolog. Dünyanın en iyi yeme içme kitabının yazarlarından biri olan Ahmet Hoca ile, yeme içme arkeolojisi üzerine sohbet ettik.

Gıda Mühendisliği okurken arkeolojiye merakınız nasıl başladı?

İlkokul üçüncü sınıfta arkeolog olmaya karar  vermiştim, arkeoloji çocukluk aşkımdı.Gıda Mühendisliği'ni bitirip piyasada çalışmaya başladığımda, istediğim işi yapmadığımdan mutsuzdum. Mutlu olacağım şey arkelojiydi ve 1993 yılında arkeoloji okumaya başladım.

Proto Historya ve Ön Asya Arkeolojisi okumak istiyordum. İzmir'de de  bölüm ilk o yıl açılmıştı, ben de ilk öğrencilerinden biri oldum. İlk yıllardan itibaren kazılara gitmeye başladım. Van-Ayanis, Torbalı-Metropolis, Kemalpaşa-Ulucak başladığım ilk kazılar oldu.

Bir yandan da gıdadan kopmamışsınız aslında

Yüksek lisansa başlarken, tez danışmanım Zafer Derin, biraz da dalga geçme amaçlı, Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ocaklarını yapmamı istedi tez olarak. Ama ben bu konuyu bir yandan çalışmaya başladım bir yandan da pişirmenin tarihini incelemeye başladım. Fırın, ocak gibi materyallerin antropolojisini araştırdım. Yazdığım bu tez, daha sonra, Ateşin Kültür Tarihi yani ilk kitabım oldu.

O dönemlerde yeme içme arkeolojisiyle sizden başka ilgilenen var mıydı?

O dönemde ben tektim. Gıda Mühendisi olup üzerine arkeoloji okuyan ve yeme içme arkeolojisiyle uğraşan kimse yoktu. Şimdi Gıda Mühendisliği üzerine arkeoloji okuyan arkadaşlar var. 

Ölümün Tarih Öncesi'ne nasıl merak saldınız?

Yüksek lisans tezim Ateşin Kültür Tarihi'nden sonra, Altan Çilingiroğlu ile doktoraya başladım. Yine yeme içme ile ilgili bir şeyler yapmak istiyordum fakat tez hocam ciddiye almadı. Ben de Batı Anadolu Erken Tunç Çağı ölü gömme gelenekleri çalışmak istedim. Bunu yaparken de bir teorik kısmı olmalıydı. Ölüm, ölüm sonrası uygulamalar, din, tanrı, ruh gibi kavramların icadını ve sonra bunun arkeolojik yansımasını araştırdım. Bu da doktora kitabım Ölümün Tarih Öncesi oldu.

Doktoradan sonra ne yaptınız?

Artık kendi işime bakmaya başladım. Metronom Dergi ekibi, Ateşin Kültür Tarihi kitabımı görüp benden yeme içme arkeolojisi yazıları yazmamı istedil ve orada yeme içme tarihiyle ilgili yazılar yazmaya başladım. Böylece, Hitit ve Sümer'den kalma yazılı belgelerden yararlanarak değişik gıdaların tarihini yazmaya başladım. Daha sonra çıkan yeni arkeo botanik verilerle bu yazıları geliştirip bunu  kitap haline getirdim. Buğday, arpa, bakla, fasulye, enginar, patlıcan, erik, elma... Yani aklınıza ne gelirse... Böylece Boğaz Derdi adlı kitabım çıkmış oldu.

Hitit Mutfağı kitabınız nasıl çıktı?

Çorum'dan iki gastronomi hocasından bir teklif gelmişti dergiye. Onlar da Hitit yemeklerini çalışıyormuş. Derginin editörü Nilhan Aras da teklifi kabul etti ve üçümüz çalışmaya başladık. Böylece 2008 yılında Hitit Mutfağı kitabını çıkardık. 2009 yılında da dünyanın en iyi yeme içme tarihi kitabı seçildi. Birçok dilde hala yeni basımlar yapan güzel bir kitap oldu o kitap.

Hititlerden kalma yemek yapma usülleri neler?

Orta Anadolu'da Neolitik Çağ'dan kalma yemek yapma usülleri devam ediyor. Köylerdeki kerpiç evlerin üzerindeki çanak antenleri kaldırsanız orada yeniden Çatalhöyük'ü görebilirsiniz. Elektronik aletleri kaldırdığınızda oralar hala  Neololitik köyler. İklim aynı tip evleri yapmaya yöneltiyor insanları hala ve böylece bazı gelenekler değişmeden kalıyor.

Anadolu Mutfak Kültürünün Kökenleri kitabında yemekleri araştırdım. Tarhanadan tutun da keşkeğe kadar, pekmez, baklava gibi koruma saklama yöntemiyle yapılan yemekleri araştırdım. Bu yöntemleri bölge bölge inceledim. Doğu, Orta, Batı Anadolu yemek kültürlerinin nasıl olduğunu araştırdım. Keşkek ve tarhana neredeyse 10 bin yıllık ürünler. Sümer, Asur'dan kalma yazılı belgeleri var bunların. Göbeklitepe kaplarında yapılan arkeometrik izler kapların içinde bir bulamaç tespit ediyor. Arpa buğdayla yapıldığı söylenen bu bulamaç bira ya da keşkek olduğu düşünülüyor. Ve bunlar Anadolu'nun şölen yemekleri idi. Olasılıkla bu bir keşkekti ve şölen kültürüne ait önemli bir veri.

Şarabın yada biranın tarihine baktınız mı?

Hepsine tek tek baktım. Benden önce de çalışanlar vardı. Tarihçi ya da ziraatçılar çalışıyor genelde. Ben biraz daha ikisini birleştirmeye çalıştım. Şarap, bira, boza ve diğer içeceklerin tarihini yazdım. Anadolu Mutfak Kültürünün Kökenleri ve Boğaz Derdi kitaplarımda var bunlar.

Bu aralar devam ettiğiniz bir kazı var mı?

Güneydoğu'daki kazılarıma güvenlik nedeniyle gidemiyoruz. Onun yerine Ege Üniversitesi'ndeki (Çiler Çilingiroğlu) bir arkadaşla beraber, Karaburun'da bir yüzey araştırması yaparak kültür envanteri çıkarıyoruz.

İdeal bir arkeoloji eğitimi fikriniz var mı?

Öyle bir şey yok... Bunun için ideal üniversiteden bahsetmek gerek ve Türkiye'de böyle bir şey yok. Hocam Mehmet Özdoğan'ın dediği gibi, Türkiye'de bir sürü üniversite var ve bunlar işsizliği dört yıl geriletmek için var. Öğrenciler dört yıl oyalanıyor ve sınıfta bırakmadan geçiriliyor çünkü arkadan gelenler var. Bunun yanı sıra bir şeyler yapılsa öğrenilse de, dünyanın en iyi üniversiteleri arasında ilk 500'e ancak girebiliyoruz. İlk 10'da üniversitemiz yok. Gelişmiş lise gibi eğitimlerimiz var. İstanbul, Ankara, Ege, 9 Eylül, Hacettepe, ODTÜ, Boğaziçi gibi köklü üniversitelerimiz var. Buralarda daha oturmuş iyi eğitimler var. Fakat eğitim anlamında taşra üniversitelerinin iyi olduğunu düşünmüyorum.

 

 

Editör: Haber Merkezi