*“Başka bir meslektaşım stajyer olarak yer aldığı şirkette kendinden yaşça büyük ve iş konumu olarak yüksekte olan bir erkek tarafından “Seninle konuşmak istiyorum,” denilerek farklı bir yere çağrılıyor ve orada taciz ediliyor sonrasında şirketten ayrıldı.”

*“Haftanın 6 günü çalıştığım iş yerimde 1 ay boyunca mobbinge maruz kaldım. “Buradan çıkarsanız ne yapacaksınız? Başka yapacak bir şeyiniz yok,” gibi söylemlerle muhtaç algısı oluşturuluyordu.”

*“Bir örnek var mesela yayın yönetmeni yemek teklif ediyor kabul etmeyince yaptığı röportaj yayınlanmıyor ve mobbing uygulanıp işten çıkarılıyor. İşe iade davası açtı bu gazeteci ve kazandı.”

*“Senelerce alanda çalıştım fakat yeri geldi sigortasız, yeri geldi kendi haberlerimde ismim kullanılmadan, yeri geldi kolayca işten çıkarılarak çalıştım. Bu yaşadıklarım sendikaya katılmamda etkiliydi.”

Bu örnekler münferit değil, bu örnekler biricik değil, bu örnekler öznel değil. Yukarıda sizlere 2019 yılında TGS Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu’nun psikolog eşliğinde yaptığı toplantılarda anlatılanlardan birkaç örnek vermek istedim. Bu örnekler anlatılanların sadece birkaçı. Dilerseniz tgs.org.tr adresinden raporun tamamına ulaşabilirsiniz.

Gazeteci kadınlar toplumun geri kalan kadınlarından farklı şeyler yaşamıyorlar. Tek fark meslekleri.

Öncelikle size biraz gazetecilik mesleğinden bahsetmek isterim. Üniversitelerde ilk ders bu mesleğin 7/24 yapıldığının anlatılması ile başlıyor. Öğretim görevlilerinin ilk telkini bu mesleği yapacaksanız ‘mesai diye bir kavramı unutun’ oluyor. Gerçekten de bu böyle. Ne zaman, nerede, ne olay olsa canları pahasına ilk gazeteciler orada oluyor. Evet bu meslek 7/24 yapılan bir meslek ancak mesai kavramının yok sayılması anlamına gelmiyor. Gazeteci kadınların ilk sorunu burada başlıyor. Topluma göre kadınların çalışma hayatına girmesi mesele değil ama ev/özel hayatını ihmal etmesi bir sorun. Sonuçta kadın mesai bitince eve gelip bir de evde çalışacak, yemekti, temizlikti, çocuktu vs. İşte gazeteci kadınların birçoğu toplumun yüklediği ev içi emek nedeniyle mesleklerini bırakmak durumunda kalabiliyor. Sadece toplum değil, örneğin kadın gazeteci iş görüşmesine gitti, patronunun sorduğu sorulardan biri medeni durumu oluyor. Patron diyor ki sen evlisin, şimdi çocuk doğurursun. Bunun en son örneğini Demirören Haber Ajansı muhabiri Zeynep Irmak Öcal’ın ‘anne’ olduğu için işten çıkarılmasında gördük.

Gazeteci kadınların yaşadıkları bunlarla da kalmıyor. Psikolojik, sözlü, fiziksel şiddetin neredeyse her türlüsünü yaşayan kadınlar bunlarla baş etme yöntemlerini geliştiriyor. Baş etme yöntemlerini geliştirirken tabi ki yıpranıyor, yoruluyor, çaresiz hissediyor.

Yine 2019 yılında yaptığımız toplantılarda bir kadın gazeteci

Polis tarafında tecavüzle tehdit edildiğimiz oldu. Bu nedenle sokakta çalışırken saçma ama yüzük takıyorum, haber kaynakları ile görüşürken de başka numaralar vermek gibi formüller kullanıyorum.” dedi.

Bireysel olarak baş etme yöntemleri olsa da kadın gazetecilerin asıl istedikleri tüm meslekteki kadınları kapsayan bir uygulama. Örgütlü olabilmenin, yalnız olmadığını hissetmenin önemine vurgu yapan katılımcılardan biri “herhangi bir şiddet durumunda yalnız olmadığımızı hissettiğimizde baş edebileceğimizi de hissediyoruz,” diye ekledi.

Bunun için çözüm sendikalaşma ve örgütlenme. Nasıl ki bir kalemi çok kolay kırabiliyorsunuz ancak 15 kalemi aynı anda kıramazsınız, sendika bunu sağlıyor. Türkiye Gazeteciler Sendikası Kadın ve LGBTİ+ Komisyonu olarak meslekteki gazetecileri güçlendirmek, sorunları çözmek adına çalışmalarımıza 2013’ten bu yana devam ediyoruz. İlk yıllarda önce kadın olmaktan kaynaklı yaşadığımız ayrımcılıkları konuştuk, bunları nasıl aşabileceğimizi önce kendimizden başlayarak konuştuk. Konuştuk diyorum çünkü kadın gazeteciler yaşadıkları sorunun ‘sorun’ olduğunun farkında bile değildi. Bugün geldiğimiz noktada dayanışmanın, konuşmanın, paylaşmanın önemini biliyoruz. Hatta şöyle bir anekdot anlatayım. İlk yaptığımız şiddet deneyim paylaşım toplantılarında kadın gazetecilerle kapalı toplantı yaptık. Ne anlatacaklarını, ne söyleyeceklerini bilmiyorlardı. Ama biri bir deneyimini paylaştığında sırayla hepsi aynı sorunu yaşadıklarından bahsettiler. Ve toplantı sonunda güçlendikleri, farkındalıklarının oluştuğunu kendileri itiraf ettiler. Sadece toplantılar değil, psikolojik destek ile, hukuki destek ile haklarını aramayı öğrendiler. Komisyon olarak yaptığımız çalışmaları değerli buluyorum. Çünkü her temasta bulunduğumuz kadın yeni bir bakış açısı veriyor bize.

Komisyon olarak Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO)nün 2019 yılında kabul ettiği 190 nolu sözleşme ve 206 nolu tavsiye kararını medya sektöründe şiddetin ve ayrımcılığın önüne geçmek adına çalışmalarımız devam ediyor.

Son olarak imzaladığımız toplu iş sözleşmelerinde kadın gazetecilerin ayrımcılığa uğramasının önüne geçmek için maddeler ekliyoruz. Örneğin bunlardan ilki regl izni oluyor. Çoğu kadın regl dönemlerinde yaşadıkları ağrılardan dolayı mesleklerinin gereğini yerine getiremeyebiliyor. Bunun önüne geçmek, verimi artırmak adına regl iznini toplu iş sözleşmelerimize ekliyoruz. Aynı zamanda iş yerinde olası bir hak gaspına karşı kurullar oluşturuyor, sağlıklı bir sürecin işlemesi için sendika olarak destek veriyoruz. Talep etmeleri halinde hukuki destek sağlayarak bu sürecin de takipçisi oluyoruz.

Lafı fazla uzatmayayım, birlik olmak güç verir, dayanışma büyütür. Tüm kadın gazetecileri bu bilinç ile sendikalı olmaya davet ediyoruz.

Editör: Haber Merkezi