Gizem TABAN/İZ GAZETE- Göç ve kültürleşme alanında çalışmalar yapan Sosyal Psikoloji Uzmanı Psikolog Esen Yangın Kiremit, Türkiye’deki mülteci tartışmalarının psikolojik boyutunu değerlendirdi. Uzman Psikolog Kiremit, mültecilere yönelen ayrımcı tutumların kalıcı bir politik söyleme dönüşmesinin toplumsal yapının sürekli çatışmaya gebe olmasına ve toplumun bütününe zarar vermesine neden olacağını söyledi. Toplumdaki tepkinin yanlış yere yönlendirildiğini belirten Kiremit, önyargı ve yanlış bilgilerin mültecileri ‘günah keçisi’ ilan eden bir algı yarattığının altını çizdi.

‘AĞIR TABLOLARA NEDEN OLABİLİR’

Son dönemlerde özellikle mülteciler konusundaki tartışmalar gündemi meşgul ediyor. Tüm tartışmaların gölgesinde olayın psikolojik boyutunu değerlendirirseniz neler söylersiniz?

Benimsediği “açık kapı politikası” ile Türkiye bugün çok sayıda Suriyelinin yaşadığı bir ülke. Türkiye özelinde konuşmak gerekirse tartışmaların merkezinde bulunan Suriyeliler savaş göçmeni olmaları itibariyle “can havliyle” göç etmiş bir grup. Aslında söz konusu tartışmaların psikolojik boyutunu analiz ederken ülkenin göç ve entegrasyon politikası, demografik örüntüsü gibi sosyal yapılardan tutun da bireylerin tutumları, değerleri, beklentileri, motivasyonları ve kimlik özellikleri gibi mikro değişkenlerin altını çizmek gerekir. Ne yazık ki son dönemlerde mültecileri hedef alan eylemlerle gerginlik giderek tırmanıyor.  Etkili ve kapsamlı bir göç programı dâhilinde, gruplar arası karşılıklı uyum çalışmalarının, birlikte yaşam pratiklerinin kurulmasının ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. Göçlerle birlikte oldukça karmaşık ve çok boyutlu bir değişim başlar; bu süreç yalnızca göç eden grupları değil, varılan yerdeki toplumları da etkisine alan bir süreçtir. Göç sonrasında bir araya gelen farklı sosyal ve kültürel grupların temasının ve gruplar arasındaki etkileşimlerin birtakım sonuçları olacaktır. Göçün psikolojik boyutu bunun bir uzantısını oluşturur. Göç sonrası bireylerin davranış repertuarlarında ve zihinsel dünyalarında değişimler yaşanması; göç eden bireylerde stres, adaptasyon sorunları, yabancılık gibi oldukça yaygın görülen psikolojik süreçler bunların arasında sayılabilir. Ancak nefret söylemleri, ayrımcılık, ötekileştirme, dışlanma gibi sorunlara maruz bırakılmanın, mültecilerde çok daha ağır psikolojik tablolara neden olduğu da bilinmektedir.

‘GÜNAH KEÇİSİ’ ALGISI

Mülteci tartışmaları yurttaşları nasıl etkiliyor? Mültecilerin işledikleri suçlarda genelleme yapılması, mültecilerin yurttaşlardan daha iyi imkânlara sahip olduğuna yönelik söylemlerin yarattığı psikolojik etki nedir? Bunların, yurttaşlarda yabancılara karşı korku ve nefret psikolojisi yaratması söz konusu mu?

Aslında bu konularda dolaşımda olan çok fazla yanlış, güvenilir olmayan, teyit edilmemiş bilgi kaynakları söz konusu. Mesela Suriyelilere ödenen aylık desteğin kaynağına ve miktarına ilişkin hatalı bilgiler bunun başında geliyor. Ya da Suriyelilerin işsizliğe, ev kiralarının artışına, ekonomik kötü gidişe neden olduğu yönünde Suriyelileri deyim yerindeyse günah keçisi ilan eden bir algı var. Söz gelimi işgücünü ucuza getirmek amacıyla Türkiye vatandaşı çalışanlarını işten çıkararak Suriyeli istihdam eden işverene değil, Suriyelilere yönelen bir öfke söz konusu. Oysaki bu formülün kazananı şüphesiz ki güvencesiz koşullarda düşük ücrete çalışan mülteciler değil. Yani tepkinin yanlış yere yönlendirildiği, aslında benzer hak ihlallerine maruz kalan kesimler arasında cereyan eden bir çatışma söz konusu. Bir diğer taraftan medyada kullanılan hedef gösterici dil, olumsuz haberlerde failin etnik kökeninin vurgulanması gibi yaygın karşılaştığımız önyargı ürünleri, bu algıyı pekiştiriyor. Bütün bunlar Suriyelilerin ekonomik kaynaklar üzerinde tehdit yarattığı, aynı zamanda toplumsal huzuru tehdit eden birer potansiyel suçlu oldukları yönündeki görüşü besler. Zaten sınırlı olan kaynakların mültecilerle paylaşılmak zorunda kalındığı gibi çarpık ve oldukça eksik bir akıl yürütmeye neden olur. Ve bu durum mültecilerle vatandaşlar arasındaki sosyal mesafeyi açıyor. Oysaki bilimsel verilere, istatistiklere, doğru ve güvenilir bilgilere yaslandığımızda, durumun sanıldığından çok farklı olduğu anlaşılacaktır. Dünyanın her yerinde göçmenler ve mülteciler ‘ev sahibi’ olarak tanımlanan grubun yapmayı arzu etmediği, tehlikeli ve düşük statülü işleri, son derece düşük ücretlere, güvencesiz yerine getirdiği bilinir. Bu süreç Türkiye’deki Suriyeliler için de benzer şekilde işliyor. Suriyelilerin eğitimli kesimlerinin de çok büyük ölçüde kariyer düzeyini yansıtmayan işlerde çalıştığını biliyoruz.

‘RİSK GRUBU KILAR’

Tartışmaların mülteciler üzerindeki psikolojik etkisine dair neler söylersiniz. Irkçı, nefret söylemleri mültecilerde nasıl bir psikoloji yaratıyor? Hedef gösterilen mülteciler bu konuda bir travma ya da psikolojik rahatsızlık yaşar mı ve sonuçları neler olabilir?

Savaşın mülteci haline getirdiği bir grup olarak Suriyeliler zaten kayıplar yaşamış ve travmaya maruz kalmış hassas bir grup.  Göç sonrası yeniden yerleşme süreci sancılı ve olumsuz psikolojik sonuçları olabilen bir süreç. Gruplar arası etkileşimlerin ve tutumların olumsuz olmanın ötesinde çatışmaya dönüşmesi kesinlikle ağır sonuçlar yaratacaktır. Bütün sosyal bağlamlarda ve hangi etnik arka plana sahip olursa olsun ayrımcılığa ve ötekileştirmeye maruz kalmak mültecileri psikolojik sağlık açısından risk grubu kılar. Mültecilerin göç ettikleri topluma ne şekilde dahil olacağı aslında Türkiye vatandaşlarının reddedici yaklaşımlarından büyük ölçüde etkilenmektedir. Çünkü göç ettikleri toplumla kurdukları ilişkilerin niteliği, mültecilerin psikolojik sağlığında önemli rol oynar. Yani yaşadıkları toplumda marjinalleştirilen, toplumun dışına itilen mülteciler içe kapanmaktadır. Özellikle çocuk yaştaki mültecilerin Türkiyeli akranları ile etkileşimden, okula gitmekten kaçındığı, kendini sadece evinde güvende hissettiği çok sayıda örnek sıralamak mümkün.

‘ÇATIŞMAYA GEBE BIRAKIR’

Irkçı söylemler ve nefret söylemleri mültecileri yurttaşlara, yurttaşları mültecilere düşmanlaştıran bir psikolojik sürece neden olur mu? Tüm bunların topluma etkisi ve sonuçları neler olur?

Mültecilerin ve göç ettikleri toplumdaki bütün sosyal unsurlarının, hiyerarşi barındırmayan karşılıklı bir kabul içerisinde olduğu seçenek aslında toplumun tamamı için en ideal ve en sağlıklı seçenek olacaktır. Aslında Türkiye toplumunun çok dilli ve çok kültürlü yapısı içerisinde Suriyeli mültecilerin ortaklaşabileceği pek çok kesişim noktası var. Birlikte yaşamı ve karşılıklı sosyal uyumu inşa etmek için ihtiyaç duyulan şey, gruplar arası olumlu temasları artırmak. Örneğin kadın kimliğinde buluşmak, daha iyi ve insani çalışma koşulları için bir araya gelmek, hemşeri olarak kapsayıcı ve yaşanabilir bir kent talep etmek gibi… Suriye’ye dönüşler başlasa da üçüncü bir ülkeye gidişler artsa da bugün Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin önemli bir bölümünün gelecekte de burada olacağı, artık Türkiye toplumunun kalıcı bir unsuru olduğu unutulmamalıdır. Mültecilerin iyi oluşu toplumun iyi oluşundan bağımsız değildir. Küresel çapta bir göç hareketliliği dün de vardı yarın da olacaktır. Mültecilere yönelen ayrımcı tutumların kalıcı bir politik söyleme dönüşmesi, toplumsal yapının sürekli çatışmaya gebe olmasına, bütün bu gelişmelerin toplumu yıpratmasına ve toplumun bütününe zarar vermesine neden olacaktır.

Editör: Haber Merkezi