Tuana Uğuz, sendika.org'a devrimci mücadelenin sembol isimlerinden İsmail Levent Aksan hakkında yazdı. İşte o yazı:

Yolun düşerse kıyıya bir gün,
Ve maviliklerini enginin seyre dalarsan,
Dalgalara göğüs germiş olanları hatırla.
Selamla, yüreğin sevgi dolu.
Çünkü onlar fırtınayla çarpıştılar
Eşit olmayan savaşta
Ve dipsizliğinde enginin yitip gitmeden,
Sana liman gösterdiler uzakta…

Genç bir devrimci için olmazsa olmazdır tarihimizi okumak. Sadece okumakla yetinmeyip mücadelenin heybesini doldurmak da sorumluluğumuzdur. Okudukça daha dinç daha sıkı bir inanç kaplar yüreğimizi. Varsın iktidarın kanlı tarihi “ülkeyi karıştıranlar” olarak yazsın bizleri. Varsın onların karanlık tarihinde adımız kirletilmeye çalışılsın. Bu memleketin topraklarından yükselen her bir zihnin her bir nefesin üzerinde elleri, izleri vardır devrimcilerin…

5 Mayıs sabahı Ankara’dayız. Kilometrelerce ötelerden bugünün gençlik hareketinin aklı, geleceği üzerine toplanmıştık. Uykusuzluğun, yorgunluğun üzerimizde bıraktığı kalıntıları silkeleyip tartışmaya koyulmuştuk. Tarihimizden besleniyordu tartışmalar, yenilgilerimizin üzerine devrimci dersler ediniyor ve kararlar alıyorduk. “Nasıl yürüyeceğiz bu yolda?” soruları zihinlerimizi doldurmuştu ve bir ses sıyrılıyordu o an: “İzmir’in emektar abisi İsmail Levent Aksan’ı kaybettik.” İşte tam da buydu bizim tarihimiz. Bir tarafta devrimci zihinleri dolduran sorular bir tarafta sorulara cevap üretebilmenin yolunu gösteren yaşamlar. Bir kitapta okumuştum, tarih nedir sorusunu şöyle cevaplamıştı yazar; geçmiş ile gelecek arasında çift şeritli bir yolculuktur. Bizler bu yolculuğun hangi durağındayız şimdi? Bu yolculukta yarım bıraktıklarımız, yenilgilerimiz olsa da adının önüne yüzlerce sıfat getirilebilen ama yine de betimlemelerin yetersiz kaldığı devrimciler hangi tarihe sığdırılır şimdi? Hangi tarih onları yazmaya, anlatmaya yeter?

Yüreğimizde bir buruklukla Levent abimizi son yolculuğuna uğurladık bugün. Birbirini hiç tanımayan bir o kadar da yakından tanıyan bir kalabalıkla… Kalabalıkta anılar, kalabalıkta hüzün, kalabalıkta mücadele, kalabalıkta inanç var. Ege Devrimci Yol davasında beraber yargılandığı yoldaşları var. Tariş’teki, Gültepe’deki direnişin sesi var. Birlikte mücadele verdiği ve idam cezası aldığı Hıdır Aslan var. “İnsanca yaşam” talebiyle örgütlenen halkın hakları mücadelesi var. Levent abimizin her birine ayrı ayrı emek verdiği kuşaklar var, kuşağımız var. Gaziantep Cezaevi koğuşundaki ranzasında biriken anılar var.   En önemlisi de çiçeklerle bezenmiş yıldız yumrukla sarınmış bir devrimci gençlik önderinin yoldaşlığı var ve o yoldaşlığın mütevazılığı ile omuzlanan bir tarih…

Bugünün devrimci gençliği olarak mücadele tarihine sığan onurlu ömürlere bir söz veriyoruz bugün.  “Sade yaşanan bir hayat örgütlenir, sade yaşayan örgütler” diye öğütleyen Levent abimize bir söz veriyoruz. Konuştuğumuz, düşündüğümüz, var olduğumuz her yerde yani bu memlekete bir söz veriyoruz. Hıdır Aslan’dan İsmail Levent Aksan’a hepimiz bu tarihten sorumluyuz. Çünkü ancak sorumluluğu alınmış bir tarih omuzlanabilir ve yitirdiklerimiz ancak sorumluluğu alınmış bir tarihe sığdırılabilir. Şimdi yitirmenin ağırlığını bir kenara koyup rüzgârı ellerimizle arkamıza almanın vaktidir. Çünkü devrimci her dönemde mücadele edebilen ve mezarı başında anılırken bile ardından tüm yoldaşlarına koca bir merhaba bırakabilendir. Biz merhaba’mızı aldık Levent abi… Senin de çok sevdiğin şarkı da olduğu gibi penceremiz açık, bağcıklarımız sıkı sesimizin dünyayı sarmasına hazırlanıyoruz. Yıldızlar yoldaşın olsun.

Editör: Haber Merkezi