OZAN YEŞİLTEPE / İZ GAZETE - Kendisini ‘engelli aktivist’ olarak tanımlayan Yusuf Ak ile İzmir’in engelli vatandaşlar tarafından kolay yaşanabilir bir kent olup olmadığını, toplu ulaşımı kullanırken yaşadıkları sorunları konuştuk. Ak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’den ricada bulunarak İzban’ı tek başına kullanabileceği bir sistemin geliştirilmesini istedi. Ayrıca tüm farklılıkların hep birlikte yaşaması ve tüm mekanların eşitçe paylaşılabilmesini umut eden Yusuf Ak, İzmir’de engelli haritası çıkarılması gerektiğini ve en ücra köşedeki kişilere bile belediyelerin dokunabilmesi gerektiğini belirtti.

Yusuf, biraz kendinden bahseder misin?

İnanın en çok zorlandığım soru bu. Çünkü yaptığım hiçbir şeyi CV’im güçlü olsun diye yapmıyorum. 27 yaşındaki Yusuf, Dokuz Eylül Tarih Bölümü mezunu. Ebru Atilla Sağay yürütücülüğünde 3 yıldır çalışmalarını sürdürme çabasında olan Braille Okuma Tiyatrosu’nda oyuncu, Eşpedal Derneği kurucularından, Eğitim-Sen’li ve yoğunluklu olarak mülteciliği esas alan Halkların Köprüsü Derneği emekçisiyim. Ne yazıkki engelli derneklerinin neredeyse tamamının yardım temelli bir yaklaşım içerisinde olduğu bu sancılı süreçte kendimi ‘engelli aktivist’ diye tanımlıyorum. Bu yüzden soracağınız sorulara rahatça, hiçbir endişe taşımadan, keskin bir dille cevap vereceğim.

HABER DİLİ DEĞİŞMELİ

Öncelikle kör mü yoksa görme engelli mi demeliyiz?

Ben kendime kör denilmesini tercih ediyorum. Lakin ülkemizde Sakatlık Akademileri bulunmadığından görme özürlü veya engelli diye tanımlanması tercih ediliyor. Buna ilişkin iki yazının okunmasını öneriyorum: yaklaşık 3 hafta önce Lokall İzmir Kent Rehberi için kaleme aldığım ‘Darağaç’a Körsel Bir Dokunuş ve Çağrı Doğan, Engelliler’, ‘Post-modern Kapitalizmin Sakatları’ (Birikim Dergisi, Sayı 229) şiddetle okunmasını öneriyorum. Size önemli bir bilgi aktarmak istiyorum. Kendisi de dilsiz olan, Albert Karmona adında zengin bir Musevi tüccarın girişimleri sonucunda İzmir’de ilk sağır ve dilsizler okulu 1911’de açılsa da kısa zamanda kapanmış. Pes etmemiş, cumhuriyetin ilk sakatlık okulunu 1925 yılında, sağır-dilsiz ve körler müessesesi adıyla açmıştır. Bu okulda sakat bireylere demircilik, terzi, marangoz, ve en önemlisi müzik eğitimi verilmiştir. İzmir Barosu emekli avukatlarından gözleri görmeyen İbrahim Ayuz, TBMM’de gerçekleştirilen Cumhuriyet’in Onuncu yılı kutlamalarının açılış törenindeki müzik dinletisini henüz konservatuvar açılmamış olduğu için İzmir’deki bu körler ve sağırlar kurumunun orkestrasının verdiğini söylemektedir. Ayuz, Atatürk’ün ‘Her şey olabilirsiniz, ama sanatçı olamazsınız’ sözünü körlerin bu dinletisinden sonra söylediğini ifade etmektedir. Bu soru vasıtasıyla İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’e çağrıda bulunmak istiyorum. ‘Nasıl ki İzmir’e tarım üniversitesi kazandırma projesi varsa ben de diyorum ki engelli farkındalık merkezinin yerine Akdeniz Akademisi’ne bağlı Albert Karmona sakatlık okulu oluşturulsa, engelli bireylerin, bu alanda araştırma yapıp tez yazan akademisyenlerin, uluslararası bazda çalışmaların konu edileceği, özerk bir sakatlık okulu İzmirimize çok yakışacaktır. Belediye kendi engelli politikalarını belirlerken sakatlık okulu inanılmaz katkılar sunacaktır. Ayrıca İzmir Gazeteciler Cemiyetine de bir çağrım var. Engelli haberciliğine yönelik inanılmaz yanlış dil kullanımı, yüceltme veya dramatize etme, kör veya sağır birinin hissetmediği duyguları hissediyormuş gibi sunmak gibi problemli bir yaklaşım mevcut. Kendisi de İzmirli kör müzisyen olan Prof. Dr. Önder Kütahyalı (D: 1936 - Tire) hocanın körlük üzerine görüşlerinden hareketle İzmir’deki basın camiasına birkaç saatlik de olsa engelli haberciliği atölyesi düzenlemek istiyorum. Küçük küçük sunacağım katkılarla yeni bir dönüşümün adımlarını atmak istiyorum. Gazeteciler Cemiyetine buradan çağrımdır.

İzmir, engelli birisi için yaşanabilir bir kent mi sence?

Hiç kimseden yaşanabilir bir kent talebinde bulunmak yerine kendi mücadelemle orayı yaşanabilir kılmak için yoğun çaba harcıyorum. Yoksa 2015’ten bu yana ‘Otobüslerimizi sesli hale getireceğiz’ diyen ESHOT gibi kurumlara umut bağlayarak oyalama politikalarına kurban olmak istemiyorum. ESHOT demişken kendilerinden ricam otobüslerin sesli sinyalizasyon sistemini 2020’nin ilk yarısında düzenlenecek 2. Uluslararası Ulaşım Sempozyumu’na yetiştirmeleri. Haklarımızı yeterince savunamıyoruz diye biz sakatları oyalayabilirler ama farklı ülkelerden gelecek katılımcılara da rencide olmalarını istemem. Sorunuza dönersek, hak verilmez alınır düsturu bizde lütuf mantığıyla yapılıyor. Engellilere yönelik ikiyüzlü bir politika geliştirilmekte. Şöyle anlatayım, tüm valiliklerde olduğu gibi İzmir Valiliği’ne de bağlı erişilebilir denetleme komisyonu mevcut. Ama valiliğin önündeki sarı kılavuz çizgilerine araba park edilmiş. Komisyona selam olsun. Büyük Şehir Belediyesi Engelliler Şube Müdürlüğü Buca Evka1’de. Menemen’de yeni açılan Engelsiz Yaşam Merkezi Emiralem’de, engelli farkındalık merkezi Olimpiyat Köy’de. Engellilerin şehirden uzak, izole edilmiş yerlere sıkıştırılmak istendiğini göz önünde bulundurursak İzmir yaşanabilir bir kent. Büyük Şehir Belediye Meclis bünyesinde Engelsiz İzmir Komisyonu’nda sadece başkan engelli. Nasıl ki kadınların yaşadığı sorunları erkekler çözmek istiyorsa engelliler için de durum aynı. Bu mantıktan hareketle katılımcılığı esas almazsanız, samimiyetten uzak, sırf yasal mevzuat zorunluluğu yüzünden bir şeyler yapılıyorsa engellilere faydadan çok zarar verdiği için, hiçbir şehrin engelliler için yaşanabilir olmasını bekleyemem. Yoksa sarı kılavuz çizgilerinin ağaca götürmesi, kaldırım eğimlerinin yanlış hesaplanması, trafik ışıklarının yarım yamalak çalışmasında yasal mevzuat zorunluluğun etkisi çok fazla.

Ulaşımdan söz etmişken İzmir engelliler için ulaşımı kolay bir kent mi?

Öncelikle otobüslerin büyük bir kısmında rampa bulunduğu, bazı durakların kaldırımları bedensel engelliler düşünülerek dizayn edildiği için ESHOT’a hakkını vermek lazım, çok teşekkür ederim. İzban’da ise tren istasyona gelince kulak kesilin, açılacak kapıda ışığın yanı sıra diiiit diye sinyal sesi duyulur. Bu şekilde kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan kapıyı açabilmekteyiz. Aynı sinyalizasyon sistemi tramvayda da olmalı.

Durağa gelinince açılacak kapıda sadece ışık yanıp sönüyor fakat genel olarak metro ve tramvayı sorunsuz kullanabiliyorken İzban’da istemediğimiz olaylar cereyan ediyor. Faal olduğu 2010’dan bu yana onlarca insan İzban’da intihar ediyor ve önüne geçilemiyor. Lakin bir veya birkaç kör raylara düştüğü için güvenliğimiz gerekçe gösterilerek talep etmeden yardım ediliyor, tek başına gitmek istediğini direttiğinde yine güvenlik bahane gösterilerek iznimiz dışı bedenimize dokunuluyor, çekiştiriliyor. Şunu açık açık söylüyorum, İzban’da merdiven kullanabilmemize rağmen zorla asansöre bindirme, aşağıdaki güvenliğin yukarı çıkma durumuna göre gişede zaman kaybetme, tren kaçırma, isteğiniz dışında bağıra çağıra yolcuların içinde ‘bu engelli! Yol verin, biriniz kalksın’ denilmesi, ineceğimiz durakta zorla karşılatmaları... Bize yapılan kötü muameleden ötürü kaç defa kendimi raylara atmayı ve intihar etmeyi düşündüm.

İZMİRİM KART VERİLMELİ

Gazetecilere bir önerim var: 2010’dan bu yana kaç kişinin İzban istasyonlarında intihar ettiği veya öldü bunun yaş ve cinsiyet dağılımını incelerseniz korkunç verilerle karşılaşacaksınız. Ama bir veya birkaç kör raylara düşünce bunun çözümü olarak engelli STK’ler ile çözüm odaklı bir yaklaşım geliştirilmesi gerekirken en kısa ve kestirme yolu, İzban’a binecek tüm körlere zorla yardım edilerek cezalandırılıyor. Ben bu yaşananları dilekçemde belirtsem de 5 ay sonra cevap verme zahmetinde bulunuluyor. İzban A.Ş’ye sesleniyorum, engelliler adına propaganda yapmayı bırakın. Elinizi engellilerin üzerinden çekin. Metroda olduğum gibi İzban’da da tek başına geçmek en doğal hakkım. Ayrıca Halkapınar metro içerisinden İzban’a geçen gişeyi engelliler İzmirim Kart verilmediğinden kullanamıyor. Bu açık bir ulaşım kısıtlamasıdır. Acil olarak engellilere İzmirim Kart verilmeli, gişelerden tek başımıza geçebilmeliyiz. Yıl 2015. Güleceksiniz ama o gün aklımızla dalga geçercesine üst düzey bir yetkili engellilere metroya binme kursu verilsin saçmalığından hareketle gündemimizde bunlar yer alıyordu. Tunç başkana ricam, lütfen ama lütfen, İzban’ı tek başıma kullanmak istiyorum. Benle görüşülürken çözüm odaklı, dilekçeye cevap verilirken de yalan yanlış engelli propagandası yapılıyor. İnanın bu ikiyüzlü anlayış beni çok yoruyor.

Gün içinde karşılaştığınız insanlardan beklentiniz neler oluyor yani sizi rahatsız eden ya da memnun eden davranışlar neler?

Kendime söz verdim, hiçbir surette insanlardan şikayetçi olmayacağım. Siz topluma neyi verirseniz öyle davranır. Ne yazık ki yüzyıllardır yoksulluk içinde yaşayan körler dilencilikle, falcılık veya müzik yaparak geçimini sağladığı için bugün de toplumdan bizi dilenci yerine koymayın diyemem. Kör olmayan toplum, gözünü kapattığında ne hissediyor veya hissettiriliyorsa ona göre muhtaçlık hiyerarşisine dayalı bir ilişki kurar. Fakat bunu dönüştürecek olan biz sakatlarız. Açıkçası bizler de karanlık içerisinde yaşadığımızı, gönül gözümüzle her şeyi hissettiğimiz vb. egemen anlatıdan beslenebiliyoruz. Hem engelli toplumunun hem de sakat olmayan toplumun ciddi bir dönüşüme ihtiyacı var. Sonuç olarak her an sokağı mesken edinip topluma dönüştüğümüzü anlatabiliriz. Birilerinin bizi sosyalleştirmesine ihtiyacımız yok. Bilakis sosyalleştirme adı altında engelliler kapalı kurumlara itiliyor. Halkımızdan ricam tüm farklılıklarımızla hep birlikte yaşamayı, aynı sokakları ve mekanları eşitçe paylaşmayı öğrenmeliyiz. Engelliler ikinci sınıf vatandaş yerine konulmamalı. Engelli camiasında sürekli kullanılan bir kavram var; ‘biz de varız’... Ben de diyorum ki: ‘isteseniz de istemeseniz de biz varız’... Engelli ve engelli olmayan bireyler arasındaki sınırlar kalkmalı, doğal bir iletişim kurulmalı. Eğer cehaletin hüküm sürmesini istemiyor, dönüşüme ön ayak olmak istiyorsak sakatlık okulundan başlanabilir.

‘PROTOKOL İMZALANMALI’

İzmir’de kültür sanat faaliyetleri sence engelliler için erişilebilir mi?

Bu sorudan önce Ahmet Adnan Saygun Sanat Merkezi’ni engelliler için erişilebilir yapma uğraşısı içinde olan, okuma tiyatrosunun çalışmalarını yürütmek için bu seneki oyunumuzun braille metne çevrilmesi için çaba harcayan, gerçekten samimiyetine inandığım Aykut Cansız’a özellikle teşekkür ederim. Şöyle söyleyeyim ki Fransız Kültür Merkezi ve Arkas Sanat Merkezi bedensel engelliler için erişilebilir olmadığından içeri giremiyorlar. Yine sergiler, fuarlar düzenlenirken, film etkinliği yapılırken körler izleyici kitlesi olarak değerlendirilmiyor. Eğer gerçekten belediye adım atmak istiyorsa sesli betimleme derneği ile bir protokol imzalar, kendi bünyelerindeki salonlardaki tüm film ve resimleri betimlemiş olur. Beni sosyal medyadan takip edenler bilirler ki son bir yıldır, İzmirKültür Pla+formu Girişimi’nin (İKPG) hayatıma girmesiyle beraber neredeyse tüm sergilere gidip daha fazla işin sanatçılarıyla iletişim kurup erişebilir kültür-sanat hayalimi paylaştım. Eğer dönüşüm istiyorsak kültür-sanat üzerinden olmalı. İnanın en çok dönüşüme açık kimseler kültür sanatı kendine rehber edinen sanatçılar. Bundan kaynaklı, İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sanat Daire Başkanı Funda Erkal Öztürk ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Şube Müdürlüğü Proje ve Organizasyonlar Şefi Mehmet Yıldız’ın görevden alınacağı iddiası doğruysa bizi kötü etkiler. Çünkü bizde İKPG’nin bir bileşeniyiz ve küçük bir dokunuşla görselliğin ön planda tutulduğu sergileri körselleştirmek için inanılmaz derecede yol katettik.

‘KİMSEDEN KORKMUYORUM’

Dernek ya da federasyonlarınızın çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsun?

1939 yılında yürürlüğe konan 3512 sayılı Cemiyetler Kanunu’nun getirdiği özgürlükçü ortamda pek çok dernek kurulmuştur ki buna körler derneği de dahildir. Kendisinin Türkiye’de yalnız körler için kurulmuş ilk dernek olduğunu ileri süren İzmir’deki ‘Körlere Yardım ve Himaye Derneği’ (1948) ile ‘Altı Nokta Körleri Eğitme ve Kalkındırma Derneği’nin (1950) bu yasayla kurulmuş körler derneklerinin en önemlileridir. İzmir yerelinde incelersek, bugün sayısını tam olarak bilmesem de 100’ü aşkın engelli derneği var. Birçoğu, hatta neredeyse hepsi farklı yöntemler kullansa da yardım temelli. Zaten hak temelli mücadele edenler de uzlaşmacı bir dil kullanmak zorundalar. Körlerin birçoğu yoksul. Sınavla hak ettiği üzere memur olan bir engelli bunu bir lütuf olarak görüp en basit ayrımcılıkta dahi sesini çıkaramıyor. Ya da 3 aylık maaşları, belediyenin kira yardımları, sosyal yardımlaşmadan payını alamamaktan korkuyor. Ama şunu herkes bilsin ki ben kendimden başka kimseden korkmuyorum. Albert Karmona’nın mücadelesinden, Bornova Körler Okulu’na da ismi verilen Aşık Veysel’in sesinden, İbrahim Ayus’un kaleminden, Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı (TÜRGÖK) kurucusu Gültekin Yazgan’ın cesaretinden, Sinop zindanlarında boyun eğmeyen, baskı ve işkencelere maruz kalan Eşber Yağmurdereli yoldaşın direngenliğinden güç alıyorum. Hiçbir muktedir haklı mücadelemin önüne taş koyamaz, buna cesaret ederse de her türlü sivil direniş yöntemimle cevap vermek zorunda kalırım.

Körlerin eğitim olanaklarını yeterli buluyor musun?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın buna yönelik çabaları var. Bu da hak temelli mücadele yürüten Eğitimde Görme Engelliler Derneği’nin (EGED) bir çabasının sonucu. Bu soruyu İzmir bazında cevaplamak istiyorum. Gerçekten Atatürk İl Halk Kütüphanesi’ne, özellikle de Yasemin ablaya çok teşekkür ederim. Yüzlerce kitabı braille kitap olarak basmak, körlere e-KPSS, YGS, açık öğretim sınavları, kurslar ile inanılmaz bir iş çıkarıyorlar.

Üniversitelerin engelsiz birimlerini çok yetersiz buluyorum. Büyükşehir Belediyesi’ne gelince, kendi envanterinde bulunan kabartma yazıcı, printer’i kullanamıyoruz. Başkan vekili Suat Çağlayan’dan özellikle engelli kütüphanesi ve braille makinesi istesem de şu ana kadar herhangi bir adım atılmış değil. Şunu açık açık söylüyorum, Engelliler Daire Başkanlığı’nın kurulması, her engel grubunun ihtiyaçlarının belirlenmesi gerekirken neden pasif haldeki Engelliler Şube Müdürlüğü’yle yetiniliyor. Eğer engellilere yönelik bir adım atmak istiyorsanız şube müdürlüğünü revize etmek, İzmir veya başka şehirden hak temelli mücadele yürüten, toplumda karşılığı olan bir engelli arkadaşımız şube müdürü olmalı. Yıl 2019 ve körler halen nasıl braille makinesi kullanamaz? Bu kabul edilebilir bir durum değil.

‘GÖNÜLLÜ ÇALIŞIRIM’

Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?

Seçim öncesinde hem belediye başkanımız hem de başkan vekiline İzmir’deki engellilerin sorunlarına yönelik 13 maddelik bir imzasız taahütname hazırladım. Lütfen bu taahütnameyi kendilerine kılavuz edinsinler. Gerek büyükşehir gerekse de ilçe belediyeler engelli politikalar belirlerken gönüllü danışmanlık yapmak isterim. Yine 2020’de 3. Engelsiz İzmir Kongresi düzenlenecek. Fakat sitede yer alan video erişilebilir değil. Yine Engelsiz İzmir’e bağlı Kırmızı Bayrak Komisyonu daha faal olabilir. Yaklaşık 70 yere ki çoğu belediye kurumları, bayrak vermişler. Çok komik. Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in eşi Neptün Soyer’in engellilere yönelik girişimlerini ve çabalarını yakından takip etmekteyim. Dilerse küçük küçük katkılar koyabilirim ve bundan da çok mutlu olurum. 3 Aralık Engelliler Günü yaklaşıyor. Tunç Soyer o gün halk buluşmalarının bir ayağı olarak tüm engelli gruplarının, daire başkanları ve belediye şube müdürlerinin dahil olacağı engelli buluşmalarını düzenleyebilir. Bu talepler bir rapor haline getirilir ve sonrasında çalışmalara başlanır. İzmir’de bir engelli haritası oluşturulmalı, en ücra yerde yaşayan kimseye bile belediye dokunabilmeli. Son olarak eşit ve erişilebilir engelsiz bir İzmir umudumu hep koruyacağım.

Editör: Haber Merkezi