Özgürlük İçin Hukukçular Derneği, Uluslararası Demokrat Hukukçular Örgütü, İnsan Hakları ve Demokrasi İçin Avrupalı Hukukçular Örgütü ile İzmir Dayanışma Akademisi tarafından da desteklenen çalıştayın bu yılkı başlığı ‘Baskıcı Rejimlerde Hukuk ve İnsan Hakları’. 18-20 Ekim tarihlerinde Şirince Matematik Köyü’nde gerçekleşecek çalıştayda otoriter rejimleri ve hukuku, baskıcı rejimlerde yargı pratiğini ve avukatlığı, insan hakları mücadelesinin siyasi boyutu gibi pek çok konu ele alınacak.

Çalıştayın açılışında konuşma yapan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nden Av. Hatice Sönmez, ülkede ve dünyada yükselen insan haklarının sorunları ve krizleri karşısında hukukçuları sessiz kalmamayı ve insan hakları okulu çatısı altında birleşmeye ittiğini belirtti.  Sönmez “Bu okulu kurarken gerek uluslararası gerekse yurt içinde ortaklaşabileceğimiz, birlikte bir şeyler üretebileceğimiz, insan hakları sorunları karşısında yanyana durabileceğimiz bir alan yaratmayı amaçladık. Önemle belirtmek isteriz ki; Bu okulu bir araya gelmenin ve insan haklarını savunmanın imkanlarını birlikte tartışacak bir ortam olarak hayal ediyoruz.  Yani bu okul hepimiz için birlikte düşünmenin ve dayanışmanın bir imkanı. Her birimizin bu bir aradalıktan kazanımlar elde edeceğini umut ediyoruz” dedi ” dedi. Sönmez, 2017 yılı çalıştay konularının Akademik Özgürlük, 2018’teki çalıştay konularının İnsan Hakları Rejiminin Krizi olduğunu hatırlattı.

Bu seneki çalıştay başlığının seçilmesine değinen Sönmez “Dünya ülkelerinde yükselen faşizm dalgasıyla birlikte, ülkemizde hakim olan despotik uygulamalar ve baskıcı rejimin en sert yüzüyle muhattap kalan bizler, değerli hocalarımızın, meslektaşlarımızın ve siz değerli katılımcıların katkıları ile, bu sene ki çalıştay konumuz olan; Baskıcı Rejimlerde Hukuk ve İnsan Hakları başlığı altında tartışılacak ve çıkacak sonuçlardan bu kriz döneminde insan hakları için verilecek mücadelenin ve çözüm odaklı alternatif yöntemlerin enine boyuna konuşulmasını hedeflemekteyiz” dedi.

"BASKICI REJİMLER HUKULA KORKUTUYOR"

Çalıştayın açılışında konuşunda İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel de baskıcı yönetimler tüm meşruyiyetlerini hukuk üzerinden sağlamaya, hukukla korkutmaya çalıştuğını ifade ederek “Sokağa çıkarsanız, söz söylerseniz cezavine atarız diyorlar. Son olarak operasyonla ilgili Cumhuriyet Savcıları daha insanlar bir şey söylemeden soruşturma ile tehdit ettiler. Bunu yalnız biz değiliz bütün baskı altındaki devletler yaşıyor. İzmir Barosu olarak bütün Ege İnsan Hakları Okulu’nu ve benzer çalışmaları destekliyoruz. Çünkü mücadele etmeden bu baskıdan kurtulmak mümkün değil. Çünkü mücadele etmeden karanlıktan çıkmak mümkün değil” diye konuştu.

"TÜM AVRUPA ÜLKELERİNDE İNSAN HAKLARI TEHDİT ALTINDA"

Yine çalıştayın açılışında konuşan Demokrasi ve İnsan Hakları İçin Hukukçular Örgütü Başkanı Prof. Dr. Bill Bowring, tüm Avrupa ülkelerinden insan haklarının tehdit altında olduğunu belirtti. İngiltere’de yakın zamanda çok sayıda eylemin polis tarafından yasaklandığını ve çok sayıda kişinin tutuklandığını dile getiren Bowring “Hükümet eline örs ve çekiç aldı ve hukuku dövüyor. Durum oldukça fena. İngiltre, Avrupa Birliğinden ayrılan ilk ülke olacak ve insan haklarından uzaklaşacak ilk ülke olacak. Hükümet, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni ‘teröristleri koruyan bir yasa’ olarak görüyor. Avrupa’da 21 ülkede örgütlüyüz çoğu için iyi gitmiyor. Rusya’da üye hukukçu derneklerimiz var. Rusya hükümeti sürekli zorluklar çıkarılıyor, son olarak İnsan Hakları Birliği Derneği’nin kapatmak için soruşturma açtılar. Tüm Avrupa’da insan hakları tehdit altında.”

"YENİ OTORİTERLİK, OTORİTERLİK MİDİR?"

Çalıştayın‘Rejim ve Yeni Otoriterlik’ başlıklı ilk oturumunda İzmir Dayanışma Akademisyen’den Prof. Dr. Nilgün Toker ve İnsan Hakları Okulu’ndan Dr. Ozan Değer sunum yaptı.  ‘Yeni otoriterlik otoriterlik midir’ sorusu soran Toker “Yeni otoriterliğin birkaç adı var, kimi rekabetçi otoriterlik diyor, kimi seçimli otoriterlik diyor. Yeni otoriter rejimi hibrit (karma) bir rejim olarak değerlendiriyoruz.  Yeni rekabetçi otoriter rejimlerin organları seçim, medya, yargı ve yasama. Siyasal alan varmış gibi gösteriliyor ancak siyasallığı sona erdiriyorlar. Seçimleri kendini üretmek için bir araç olarak kullanıyor ve yeni otoriter rejimlerde sürekli seçimler yapılıyor” dedi.

YENİ OTORİTERLİĞİN KABİLİYETİ: BELİRSİZLİK

Yeni otoriter rejimin, otoriterliğe özgü olmayan faşizm ve totoliterliğe özgü, yeni bir kabileyeti olduğunun altını çizen Toker “Büyük bir bulanıklık, belirsizlik yaratma gücüne sahip çünkü kurallı bir rejim değil. İktidarın eylemlerinin daha önceden öngörülemediği bir durum. Yeni rejimin belirsizlik rejimi olarak görüyorum.  Modern devlet adalet üreten bir toplumsal sözleşmeye dayalı bir toplum modelidir, modern devlette otoriter veya liberal herkesin dayandığı kurucu ilke eşitliktir. Yeni rejim modern rejimin kurucu ilkesi eşitlik ilkesini reddediyor” diye konuştu.

YENİ BELİRLENİM ALANLARI YARATMALIYIZ

Belirsiz rejim karşısında nasıl bir insan hakları bakış açısı yaratılması gerektiğine değinen Toker şunları söyledi “Hak kavramı olmadan kazanım ya da eylemlilik alanı olamaz. Ancak haklara sahip olduğumuzda bir eylemlilik alanınız olur. Hak kavramı bize bir öngürülebilirlik verir. Yeni rejim herhangi bir hak kavramı ile çalışamayacağı açık. Önceden belirlenmişliklere tahammül olmadığı için. Bu rejimi geriye ittirmenin yolu belirsizliğe karşı direnecek belirlenim alanları yaratmak. Yurttaş bilincinde ısrar etmek bir belirlenim alanıdır. Yeni rejimin bizi tanımsız bırakan felç halinden çıkmak lazım. Belirsizlikle mücadele etmenin tek yolu var; hareket etmek, eylem”.

"OLAĞANÜSTÜ YARGILAMA OLAĞAN HALE GELDİ"

İnsan Hakları Okulu’ndan Dr. Ozan Değer ‘Olağanüstü Yargılama Rejimi yada Düşmanı Yargılamak’ başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Cumhuriyet tarihinin 43 yılının olağanüstü halle geçtiğini dile getiren Değer “Olağan zamanların olağan hallerde geçtiğini söylemek mümkün değil, olağanüstü gelişmeler yaşanıyor. Onun için olağan işlemeyen bir rejimde olağan bir yargı beklemek mümkün değil, özellikle ceza yargısında. Devlet sürekli bir düşman yaratıyor ve bunu siyasal suçlu olarak yargılıyor. Olağanüstü yargılamalar yavaş yavaş olağanlaşıyor. 70’li yıllardan itibaren mahkemeler siyasal hesaplaşma alanı oldu. DGM’lerin ağır ceza mahkemlerine devrişilmesi ile olağanütü yargılamalar örfi yargılamanın bir parçası haline geldi. Rejim TMK’yı işletebilmek adına Sulh Ceza Hakimliği garabetini yarattı. Mahkeme dahi olmayab sulh ceza hakimliklerinin kuruluşları ardından yetkileri genişletilidi ve toplumu kontrol amacıyla arama, tutuklama vb kararların verildiği bir merci haline dönüştürüldü” dedi. 

Editör: Haber Merkezi