Gizem TABAN/İZ GAZETE- Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, erken seçim, ittifaklar, seçimde belirleyici rol oynayabilecek faktörler, siyasi parti liderlerinin hamleleri ve daha pek çok konuda soruları yanıtladı. Prof Dr. Tosun, CHP ve İzmir özelinde de değerlendirmelerde bulundu.

'BU KOŞULLARDA ERKEN SEÇİME GİTMEZ'

Türkiye'de şu an bir erken seçim atmosferi olduğunu görüyoruz. Ancak iktidarın 'kaybetme olasılığı' nedeniyle erken seçime gitmek istemediği öne sürülüyor. Mevcut tabloda erken seçim ihtimalini konusunda değerlendirmeleriniz neler?

Hiçbir iktidar, ekonomideki bu koşullar altında erken seçime gitmez.

'ZORLAYICI ETKEN OLABİLİR'

Bu noktada bir parantez açmak isterim. Söylediğiniz gibi aslında ekonomik göstergeler iktidarın erken seçime gitmeyeceği yönünde. Ancak son dönemde; sendikaların, meslek örgütlerinin, sivil toplum kuruluşlarının alana inmesi, siyasi parti liderlerinin mitinglere başlaması da erken seçim konusunda iktidara bir baskı uyguluyor. Bu bağlamda neler söylersiniz?

Son dönemdeki enflasyonu ve ekonomik krizi veri aldığımızda iktidarın bu koşullar altında erken seçime gitmesi hiçbir şekilde rasyonel değil. Ancak bir süredir CHP ve İYİ Parti'nin iktidarı erken seçime zorladığına tanık oluyoruz. Parlamento aritmetiğine baktığımızda bir erken seçim kararının çıkması, muhalefetin zorlamasıyla mümkün değil ancak ve ancak toplumsal anlamda bir muhalefetin de, özellikle sivil toplum örgütleri aracılığıyla yükselmesi durumu siyasal iktidar açısından bir zorlayıcı bir etken olabilir.

'EKONOMİDE İYİLEŞME OLURSA...'

Şu ana kadar iktidarı eleştirmekten çoğu zaman geri duran iş dünyasının da özellikle son dönemde iktidarı sert bir şekilde eleştirdiğini görüyoruz. Bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, Kemal Kılıçdaroğlu'nun telefonla görüşmesinin ardından Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği'nin (TÜSİAD) "Son dönemde yaşadığımız istikrarsızlıklar sonucunda, denenmekte olan ekonomi programıyla amaçlanan sonuçlara erişilemeyeceği netleşmiştir. Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli" şeklindeki açıklaması Türkiye'de büyük burjuvazinin de bu gidişattan memnun olmadığını çok net anlatıyor. Önümüzdeki günlerde hem işveren hem de emekçi kesimden erken seçime yönelik talep artabilir. Normal koşullarda iktidar bu kriz ortamında erken seçime gitmez ama dediğim gibi toplumun örgütlü kesimlerinden yükselecek talep sonucu; siyasal iktidarın bir süre izledikten sonra önümüzdeki yıl erken seçime gitme olasılığı olabilir, tabi ki ekonomik koşullarda iyileşme olması koşuluyla. Eğer ekonomik koşullarda iyileşme olursa iktidar o zaman; erken seçime gitmenin kendilerini bir getirisi olup olmayacağına, iktidarda kalmalarını sağlayıp sağlamayacağına bakacaktır. Ancak ekonomik sorunlar artmaya devam ederse, bu koşullarda mümkün olduğunca seçimi normal zamanında yapmak isteyecektir.

POLİTİKALAR, BELİRLEYİCİ OLACAK'

Ekonomi, genellikle seçim sonuçlarını etkileyen en önemli unsurlardan biri. Ve şu anda ülke olarak olağanüstü bir ekonomik süreç yaşıyoruz. Siyasi partilerin politikaları da mutlaka seçim sonuçlarını etkiler ancak şunu sormak isterim; önümüzdeki seçimin temel belirleyicisi ekonomi mi olacak, yoksa siyasi partilerin politikaları mı olacak?

Siyasi partilerin seçmenin karşısına nasıl bir ekonomi politikasıyla çıkacağı çok önemli. Partilerin önerdiği ekonomi politikası seçimde belirleyici olacaktır.

'İKTİDARIN LEHİNE ÇALIŞMAYABİLİR'

Peki, mevcut ekonomik durum şu anki iktidar açısından sandığa nasıl yansır?

Bununla ilgili yapılan akademik çalışmalar var. Bunlardan en önemlisi; 1950'den 2015'e uzanan 65 yıllık süreç içerisinde Türkiye'deki ekonomik göstergelerin seçim dönemlerinde iktidar partilerinin oy performansına etkisini araştıran bir çalışma. Buradaki bulgulara göre; Türkiye'de seçmen için en önemli ekonomik faktör büyüme. Seçmen, büyümeden pay alıyor ise enflasyon ikinci planda kalıyor. Yani büyüme faktörü enflasyonla karşılaştırıldığında seçmen için her zaman daha önemli görünüyor. Ama fiyatlar genel düzeyinde çok yüksek bir artış büyümeyi de anlamsızlaştırıyor. Dolayısıyla iktidar partisinin oy performansı açısından öyle bir noktaya gelmiş durumdaki; olası birkaç puanlık büyüme, enflasyondaki yüksek artış nedeniyle iktidar partisinin lehine çalışmayabilir. Yani 65 yıllık dönemi kapsayan çalışmanın aksine bir eğilim ortaya çıkabilir. Şunu da unutmamak gerekir; hem enflasyon hem de işsizlik de artış var. Dolayısıyla bu iki ekonomik göstergedeki artış, her şeyden önce seçmende kendi ekonomisine doğrudan bir etki yaptığı gibi psikolojik anlamda da olumsuz bir etkiye yol açıyor. Seçmen çok uzun vadeli bakmıyor, bir yıl geçmişe ve bir yıl ileriye bakıyor.

'Z KUŞAĞINDA ETKİLİ OLMAYABİLİR'

Özellikle bugüne kadar AKP'ye oy vermiş olan seçmen için öngörüler neler?

Ekonomi, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde birinci derecede etkili fakat bir de çekirdek seçmenin partisiyle kurduğu bir aidiyet ilişkisi var. Bu aidiyet ilişkisi, ekonomik koşullar kötü olsa dahi kolay kolay bozulmuyor. Bu aidiyet ilişkisinin en güçlü olduğu partilerden biri AKP... Bu noktada; ekonomik kriz koşullarında bireylerin alım gücünde ciddi bir gerileme olsa da bunun iktidar partisinin oy performansına olumsuz yansımasının bir sınırı var. O sınır da seçmendeki parti aidiyeti tarafından belirleniyor. Oransal olarak bakıldığında Bunun dışında kalan seçmen için ekonominin genel gidişatı, iktidar partisinin performansı oldukça etkili. AKP için yüzde 15-20 arasında bir çekirdek seçmenden bahsediliyor. Bu çekirdek seçmenin parti değiştirmesi çok zor. AKP'nin 20 yıllık iktidar döneminde aileleri AKP'ye oy veren bir seçmen kuşağı var. Bu seçmen kuşağı ailedeki politik tercihlere göre oy kullanıyor. Ama gençler için söylemek gerekirse bu aidiyet ilişkisi, ekonomik faktörler karşısında zayıflıyor. Özellikle Z kuşağı olarak bahsettiğimiz kuşakta ailedeki parti aidiyeti ekonomik performans kadar işlemiyor. Özellikle güvencesizlik ve yoksulluk gibi etkenler parti sadakatini bir şekilde örtüyor.

'MİLLET İTTİFAKI GENİŞLEYEBİLİR'

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti 'Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem' konusunda ortak bir çalışma yaptı. Bu durumun bir ittifaka dönüşebileceği söyleniyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu uzlaşı önemli. Çünkü sadece Millet İttifakının bileşenleri olan CHP, İYİ Parti ve Saadet Partisi değil, bunların dışında DEVA Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti de bu hazırlık çalışmalarına katıldı ve burada bir mutabakat oluştu. Önümüzdeki süreçte Millet İttifakının genişleme olasılığının yüksek olduğunu görüyoruz. Çünkü Türkiye'de yeni bir hükümet sistemi konusunda uzlaşıyorlar ise uzlaşan partilerin yeni bileşenler olarak Millet İttifakına dahil olması mümkün görünüyor. Eğilimin, şu anda Millet İttifakı içinde olmayan partiler tarafından kabul görmesi de önemli. Çünkü kamuoyu araştırma sonuçları dikkate alındığında; Millet İttifakına katılmamış partilerin, olası bir yüzde 7'lik barajı aşması ve parlamentoya temsilci göndermesi zor görünüyor. Şu an kamuoyu araştırmalarına yansıyan; eğer bu partiler parlamentoya girmek istiyorlar ise ittifak içinde yer almalarının gerektiği...

'EN FAZLA KAZANDIRAN İTTİFAK...'

Son dönemde üçüncü ittifak söylentileri konuşuluyor. Sağ partiler ve sol partiler noktasında üçüncü bir ittifak olabilir mi?

Üçüncü ittifak dediğimizde; İYİ Parti, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi'nin katılımıyla kurulacak ılımlı bir sağ ittifak konuşulanlardan bir tanesi, diğeri ise sol-sosyalist partilerin oluşumuyla kurulacak bir ittifak. Kamuoyu araştırmalarını veri alarak değerlendirdiğimde; sol-sosyalist partilere yönelen seçmen desteğine bakıldığında şu anda toplam olarak baraj yüzde 7'den aşağıya çekilse bile barajı geçebilecek bir oy oranına sahip olmadıkları anlaşılıyor. Seçim sisteminde de özellikle küçük partilerin yararına bir düzenleme yapılmayacağına göre bu ittifak niceliksel anlamda beklentileri karşılamaz. Ancak niteliksel anlamda seslerinin kamuoyunda daha fazla duyulur olması noktasında bir değere sahip. İYİ Parti, Gelecek ve DEVA'nın birlikteliğine dayalı ılımlı bir sağ ittifakın, özellikle muhalefet oylarının parçalanmasına yol açacağı düşündüğümüzde, çok işlevsel olmayacaktır. Çünkü, İYİ Parti'nin yüzde 15 civarında bir oyu olduğundan bahsedilse de üç partiyi topladığınızda maksimum yüzde 20'lik bir oy var. Ve, özellikle DEVA ve Gelecek'in seçim coğrafyasında AKP tabanı ile ortak bir tabana sahip olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla Türkiye'deki seçim sistemi; özellikle belirli bölgelerde daha güçlü olan partilerin yararına işlediği için DEVA ve Gelecek'in, İYİ Parti ile yapacağı bir ittifak yine beklenen ölçüde olumlu sonuç vermeyebilir. Ancak, İYİ Parti, DEVA ve Gelecek, CHP, Saadet ve Demokrat Parti'nin katılımıyla kurulacak bir ittifak diğer bütün ittifak alternatifleriyle karşılaştırıldığında en fazla kazanan ittifak olarak karşımıza çıkıyor. Yani muhalefet partileri için en fazla kazandıran ittifakın bu 6 partinin bir araya gelmesiyle inşa edilecek bir Millet İttifakı olduğu açık.

'MUHALEFET BİR ARAYA GELMELİ'

Bir de kararsız seçmen kitlesi var ve seçimde belirleyici rol oynaması bekleniyor. Millet İttifakı, kararsız seçmen kitlesini kazanmak için nasıl bir politika izlemeli?

Öncelikle kararsız seçmen profilini tanımlamak gerekir.Kararsız seçmen; parti sadakatinin neredeyse olmadığı ancak Türkiye koşullarında 7-8 seçimden en az bir tanesinde AKP'ye oy vermiş seçmen. Parti aidiyeti çok zayıf ve şu anda oy verdiği partinin performansından memnun olmadığın için hangi partiye oy vereceği konusunda şu anda belirsizlik ve arayış içinde. Bu ekonomik kriz konjonktüründe çok daha etkin ekonomi politikaları önermeleriyle, bu kararsız seçmenin önemli bir kısmı parti aidiyetinin zayıf olması nedeniyle muhalefet tarafına yönelebilir. Ama bunun da ötesinde bir güven ilişkisinin kurulması gerekiyor. Şu anda Türkiye'de bir partiyle güven ilişkisi kurulmasından ziyade muhalefetin tüm partilerinin bir araya gelerek özellikle ekonomik krizin aşılmasına ilişkin güvenilir, tutarlı ve ikna edici, ortak bir ekonomi politikası önermesi sunması gerekiyor. Muhalefetin bu konuda bir araya gelmesi gerekiyor. Ama şu aşamada gördüğümüz kadarıyla muhalefet oldukça dağınık durumda. Bütün muhalefet partileri yaşananlara ilişkin seçmene sesleniyorlar ama ikna edebilmek için birlik içinde, ortak önermelerle seçmenin karşısına gitmeleri daha yararlı olabilir.

'CUMHURBAŞKANLIĞI PROFİLİNE UYGUN'

Millet İttifakı için uzun süredir 'Cumhurbaşkanı adayı' konusu gündemde...Bununla ilgili tartışmalar devam ederken CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaptığı hamleler ve açıklamaları Cumhurbaşkanı adayı olacağı yönünde sinyaller veriyor. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ise Başbakanlık için net bir tavır koydu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu, Anayasadaki Cumhurbaşkanı kimliği tanımlamasıyla tamamen örtüşen bir profile sahip. Ulusu birleştirici bir kimliğe sahip, meseleye partiler üstü bakıyor ve uzlaştırıcı bir profil çiziyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı profiline uygun. Bunu mevcut başkanlık sistemine göre söylemiyorum. Zaten Kemal Kılıçdaroğlu bu sistemi istemiyor, güçlendirilmiş parlamenter sistemin Cumhurbaşkanı olmak istiyor. Bu öngörülen sistemde de Cumhurbaşkanı; devleti ve ulusu temsil kabiliyeti yüksek, politikadan arındırılmış sembolik bir aktör olarak tanımlanıyor. Meral Akşener için şunu söyleyebiliriz; varsayalım ki seçim oldu, Türkiye parlamenter sisteme geçti. Sayın Akşener, bu parlamenter sistemde niye Başbakan olmak istiyor? Çünkü klasik parlamenter sistemde yasama organının içinden çıkan bir Başbakan sistemin merkezinde, geniş yetkilerle donatılan, önemli ve güçlü bir figür. Klasik parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı sembolik olmasına karşın Başbakan çok güçlü bir politik figür olduğu için Meral Hanım Başbakanlığı istiyor.

'İMAMOĞLU, AKŞENER İÇİN GÜÇLÜ BİR FİGÜR'

Peki, Sayın Akşener, Cumhurbaşkanı adaylığı için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı CHP'li Ekrem İmamoğlu'nu işaret etmişti. Bu hamleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Meral Hanım, Ekrem İmamoğlu'nun adaylığına ılımlı yaklaşıyor. Çünkü Ekrem İmamoğlu, Sayın Akşener için çok güçlü bir politik figür. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte siyasal hayatında Ekrem İmamoğlu gibi çok güçlü bir politik figürle siyasi rekabet yaşamaktan ziyade Akşener, Ekrem Bey'i Cumhurbaşkanlığı makamında görmek istiyor. Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu olmadığı takdirde Ekrem Bey ile sıkı bir rekabete girmesi gerekiyor.

'İZMİR İÇİN, HİZMET İKİNCİ PLANDA'

İzmir özelinde de birkaç sorum var. Hükümetin, İzmir'in verdiği vergiye kıyasla kente yeterli yatırım yapmadığı yönünde eleştiriler oluyor. Öte yandan CHP'nin iktidarda olduğu İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne de hizmet noktasında eleştiriler oluyor. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerinde hizmet faktörü İzmir'in tercihini nasıl etkiler?

Hizmet faktörü özellikle yerel seçimlerde seçmenlerin parti tercihinde önemli ve belirleyici bir etken... Ancak Türkiye koşullarında düşündüğümüzde, özellikle son dönemdeki siyasal kutuplaşmayı veri aldığımızda İzmir gibi sembolik kentlerde hizmet performansı ile parti tercihi arasında çok doğrusal bir ilişki kurmak güç... Çünkü kentte merkezi iktidar partisine yönelik karşıtlık üzerinden işleyen bir siyasal kutuplaşma ortamı var. Dolayısıyla İzmir seçmeninin parti tercihinde hizmetin verimliliği ve etkinliği ikinci derecede önemli kalıyor. İzmir seçmeni meseleye ideolojik olarak bakıyor, buna bir de son dönemdeki kriz de eklenince çok rasyonel temeller üzerinden baktığını söyleyebiliriz. Hizmet önemli ama ideoloji ve ekonomik kriz koşullarında hizmet ikinci planda kalıyor.

'SÜRECİ KİM İYİ YÖNETİRSE...'

İzmir'de uzun yıllardır CHP birinci parti oluyor. Ancak AKP de kentte bir belirli bir oy oranına sahip. İYİ Parti'nin oyları da yükselmiş durumda. Ayrıca birçok yeni parti de kuruldu. Bu faktörler kapsamında değerlendirirseniz, CHP, Cumhurbaşkanlığı ve Genel Seçimlerinde İzmir'de oy oranında bir düşüş yaşar mı?

Seçmen, muhalefet partilerinin ekonomik krizin aşılmasına yönelik politikalarını ciddi şekilde izleyecek, değerlendirecek ve ona göre karar verecektir. İYİ Parti'nin, DEVA'nın, Gelecek Partisi'nin bir miktar oy artışı var, Cumhur İttifakı bileşenlerinde de bir miktar kayıp var. Ama bu kaybın sınırları birkaç ay sonra daha net olarak ortaya çıkacaktır. Süreci kim iyi yönetirse İzmir'de de Türkiye'de de hem kararsız seçmeni kendisine çekebilme hem de rakip partilerden oy çekebilme anlamında oldukça başarılı olabilir.

'Z KUŞAĞI İZMİR'DE SÜRPRİZ YAPABİLİR'

Peki bu İzmir'deki dengeleri altüst edebilir mi?

Siyasi parti tercihlerinde duygu faktörü, partiyle aidiyet ilişkisi, kuşaktan kuşağa aktarılan parti tercihi çok önemli. Bir de İzmir'de CHP'nin yerelde iktidar olması çok önemli. Bütün bu faktörler, CHP'nin birinci parti olarak devamı yönünde bir etki yapar. Altüst oluşun yaşanması mümkün değil. Tabi önümüzdeki süreçte olacak gelişmeleri de görmek gerekir. Ancak İYİ Parti'nin İzmir'de de bir miktar yükselişi var. Özellikle geçmişte gözlemlediğim kadarıyla; merkez sağa oy veren liberal seçmenin 2000'ler sonrasında AKP karşıtlığı nedeniyle CHP'ye yönelimi söz konusu olmuştu. Şimdi bu seçmenin önümüzdeki süreçteki İYİ Parti'ye ilişkin kanaatleri ve tutumları çok önemli. İYİ Parti süreci çok iyi yönetirse İYİ Parti lehine bir eğilime dönüşebilir. Ama çok keskin bir değişimin olma ihtimali de düşük. Çünkü CHP'ye geleneksel bir parti bağlılığı ve ideolojik faktör var. Bu kentte geçmişten beri CHP'ye oy veren seçmen CHP'den daha çok CHP'li... Ama şu konuda uyarmak gerekir; Z kuşağını günümüzdeki toplumsal ve teknolojik değişimle, geleneksel birtakım bağlar referansıyla çantada keklik görmek mümkün değil. Genç kuşak her an her parti için İzmir'de de sürpriz yapabilir.

'EZBERBOZAN SİYASETÇİLERE İHTİYAÇ VAR'

CHP'de bir süredir ön seçim tartışmaları yaşanıyor. Parti bu noktada nasıl hareket etmeli? Seçimlerde aday gösterilecek milletvekili profilleri nasıl olmalı? Bu konularda değerlendirmeleriniz neler?

Delegelerle yapılan ön seçim değil mutlaka üyelerle yapılan ön seçim gerekli. Ön seçim mekanizmasıyla milletvekillerinin önemli bir kısmının belirlenmesi önemli ama olası bir baskın seçimde üyelerle yapılacak bir ön seçime vakit olmayabilir. Böyle bir durumda genel merkezin; İzmir'in profiline uygun, İzmirli olan, İzmir'in sorunların vakıf aynı zamanda Türkiye'den ve dünyanın nereden nereye gittiğini kavrama yeteneği güçlü olan adaylarla yola çıkmalı. Artık klasik particilik anlayışıyla seçmenin talebini karşılamak o kadar mümkün değil. Ezberbozan siyasetçi profiline ihtiyaç var. Yani, hem Türkiye'nin hem dünyanın hem de seçmenin taleplerinin nereden nereye gittiğini görme anlamında... Klasik, popülist politikalarla, hemşerilik bağlarıyla, geleneksel birtakım ilişkilerle bu süreçleri yürütmek pek mümkün değil. Daha makro bakmak gerekiyor. Bu tüm partiler için böyle... Artık start-up partiler çağı... Yani, değişime ayak uydurabilecek, start-up politikasına yatkın, yüksek risk alabilen, radikal değişimi öngören partiler çağı...

Editör: Haber Merkezi