Bülent Kepenek’in sunduğu Emek Dünyası’nın bu haftaki konukları Mor Dayanışma’dan Deniz Uslu, Kadın Savunma Ağı’ndan Gizem Coşkun ve DİP’li Kadınlar’dan Pelin Açıkgöz oldu. Kadın hareketinin konuşulduğu programda geçtiğimiz günlerde yürürlükten kaldırılan İstanbul Sözleşmesi’ne dair de açıklamalarda bulunuldu, mücadele çağrısı yaptı.

‘VAZGEÇMEYECEĞİZ’

Kadınlara yönelik sistematik bir saldırı olduğunu söyleyen Deniz Uslu, “Bu saldırıların arkasından da İstanbul Sözleşmesi saldırıları başladı. Geçtiğimiz yıl İstanbul Sözleşmesi’ne dil uzatıldığı dönemde de birlikte eylemlikler oluşturduk. Bu sözleşme hemen raftan kaldırılabilecek bir şey değil. Milli değil diye iddia ediyorlar ama bu topraklardan çıkan bir sözleşme oldu. Sözleşmede yer alan maddeler nedeniyle bizi koruyacağını düşünüyoruz ve bu yüzden vazgeçmeyeceğiz” dedi.

‘KARARI TANIMIYORUZ’

İstanbul Sözleşmesi feminist kadınların emekleriyle ilmek imek örüldüğünü ifade eden Gizem Coşkun, “Egemenlerin söylediği söylemler hep aynı. Biz aileyi şiddetin yıktığını söyledik. Sizin aile dediğiniz şey erkek şiddeti, istismar. Bunlar aile değil. Bunu tanımıyoruz. Eşitliği savunacağız. İstanbul Sözleşmesi de bunu temel alıyor. Onlar yazmadı ki çıkabilsinler. Maalesef resmi olarak karar veriyorlar ancak biz sokaklarda bunu tanımadığımızı dile getiriyoruz” diye konuştu.

‘SÖZLEŞME KORUYOR’

Kadın mücadelesinin kadınların canı pahasına verdiği bir mücadele olduğunu aktaran Pelin Açıkgöz, “İstanbul Sözleşmesi’ni açıp bakarlarsa kadınları, çocukları ve LGBTİ bireyleri koruyan bir yanı var. Türk aile yapısında şiddet varsa ve bundan ibaretse bunu reddediyoruz. Şiddet varsa da mücadele etmemiz gerekiyor. Baktığımızda kadınların onda yedisi şiddet yüzünden boşanmak istiyor. Bu devlet verileri. Bu da iktidarın söylemlerinin ne kadar yalan olduğunu gösteriyor” şeklinde konuştu.

‘KAZANILMIŞ HAK’

İstanbul Sözleşmesi’nin kazanılmış bir hak olduğunu dile getiren Pelin Açıkgöz, “20 yıla yakın bir zamandır AKP iktidarıyla yönetiliyoruz ve bunu istibdat dönemi olarak niteliyoruz. İstanbul Sözleşmesi kazanılmış bir hak ve birtakım yükümlülükler getiriyor. 2019’dan önceki yıllarda yılda 365 kadın ölürken şimdi 450’lere çıkmış durumda. Hali hazırda cinayetleri sıfırlayan bir sözleşme değildi ama bir kazanımdı. Bu kazanım günümüzde de geçerlidir. Hiçbir hak kimsenin önüne altın tepsiyle sunulmadı. Yine böyle bir durum olacağına inanıyorum. Yine dişimizle, tırnağımızla kazıyarak daha iyi haklar elde edebileceğimize inanıyorum” dedi.

‘KADINLAR OY POTANSİYELİ’

AKP’nin kadın kitlesinin İstanbul Sözleşmeye mesafeli olduğu söylemlerine karşı çıkan Gizem Coşkun, “Kadın hareketi her şeyi keser. Avantajı bu. AKP için de kadınlar ciddi bir oy potansiyelidir. Kendi içlerinde yaşadıkları krizlerle kadın hareketinin önüne geçemediler. Muhafazakâr kadınlar da adı ne olursa olsun kendilerini koruyan bir yasa olduğunu gördü. Şu anda bize uygulanan şiddet AKP iktidarının uyguladığı şiddettir, devlet şiddetidir. İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak bu anlama geliyor. Erkek şiddetinden maalesef her bir kadın zarar görecek. O yüzden muhafazakâr olması onun yaşam hakkını savunmasına engel değil. O yüzden İstanbul Sözleşmesi yaşamsal. Son eylemlerde çok homojenik bir kitle de vardı” şeklinde konuştu.

‘AKP SÖZLEŞMEYİ İYİ ANLADI’

Topluma nüfuz etmiş bir erkek egemenliğiyle karşı karşıya olunduğunu belirten Deniz Uslu, “Şu an onun gericileşmiş, çirkefleşmiş bir sözcüsüyle karşı karşıyayız. AKP’nin bir orijinalliği var. Daha demokratik bir toplumda yaşasaydık daha fazla sorun alanı doğurabilirdi. Aile dediğimiz kavram aslında erkek egemenliğinin, toplumsal cinsiyet rollerinin yeniden şekillendiği küçük devletlerdir. Karşımızdaki iktidar, zihniyet şunu söylüyor; evet kadınlar şiddete uğrayabilir. Şiddet onlar açısından normal olan şey. Evdeki küçük devlete, şiddete karşı geliyorsa büyük devlete de karşı gelebilir. Onlar bunun farkındalar ve bu yüzden kadın hareketinden korkuyorlar. İktidarın makbul kadın, makbul aile anlayışı var onun dışına çıkanı terörize ediyor. Kadını hapseden, erkeği yücelten aile yıkılsın zaten. Bunu kabul etmiyoruz. AKP de bu sözleşmeyi iyi anladı. Çünkü sözleşmenin en önemli maddelerinden birisi de aile içindeki şiddeti ortaya çıkarması. Yani kol kırılacak ama yen artık içinde kalmayacak. Sözleşmenin hiçbiri yerinde eşcinsel ve LGBTİ+’larla ilgili hiçbir şey yazmıyor. Kendi karşıtlığına bahane üretebilmek için toplumumuza uygun değil diyor” açıklamasında bulundu.

‘İKTİDAR KARALAMASI’

Korkulan bir kelime haline getirilen feminizmin eşitliği savunduğunu söyleyen Gizem Coşkun, “Toplumsal eşitliği savunur. Erkek düşmanlığı söylemleri de iktidar karalamasıdır. Tabii ki Türkiye kadın hareketi sadece feministlerden oluşmuyor. Kıymetli olan kısmı da bu. Birlikte hareket etmenin bir yolunun buluyoruz. Toplumsal muhalefete düşen şeyler de var. Eyleme erkeklerin gelmesi ya da gelmemesi kadar basit değil bizim sorunumuz. Çünkü şiddetti maalesef bulunduğumuz toplumsal muhalefet içerisinde de yaşıyoruz. Feminizmle ilgili bu zamana kadar söylenen şeylerin hepsi patriarkalın bize söylemiş olduğu terörist yaftalarından bir tanesidir” dedi.

‘ORTAK BİR DERDİMİZ VAR’

Mor Dayanışma olarak sosyalist feminizmden beslendiklerini ifade eden Deniz Uslu, “Ama keskin bir şekilde feminist, sosyalist olmayanı dışlama söz konusu değil. Ortak ‘kadın olma’ zemininde, cinsiyetten kaynaklı sorunlar yaşadığımızda örgütlenme zemini üzerinde kurduğumuz bir örgütüz. Ortak bir derdimiz var ve bunun karşısında ne yapabiliriz diye düşünüyoruz. 2019 başında oluşturduğumuz Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu ile yan yana gelebiliriz, eylemde birliği sağlayabiliriz düşüncesi oluştu” diye konuştu.

‘ÖNCELİK, NEFSİ MÜDAFAA’

Kadın eylemlerinde rekabet olmadan tek bir örgüt eylemi gibi birliktelik olmasını değerlenirden Pelin Açıkgöz, “Kadın mücadelesi alanlarında öncelikli olarak nefsi müdafaa konusunu öne çıkarıyoruz. Çünkü kadınların hayatları pahasına verdiği bir mücadele var. Kadınlar alanlar dışında da birbirlerini kolluyorlar, mücadele içindeler. Bir kadına saldırı gerçekleştirildiğinde ilk koşan kadınlar oluyor. Bu yüzden nefsi müdafaa düşüncesiyle o alanlara çıkıyoruz. Bizi bu kadar sıkı sıkıya bir araya getiren durum da nefsi müdafaa içinde olmamızdır. Hayat kalmamız bizim için çok önemli.  Bayraklarımızı, sloganlarımızı bir araya karıştırıp yan yanan gelmemiz de bu sebeptendir” ifadelerini kullandı.

‘BİLİNÇLİ BİR ŞEYDİ’

Uzun zamandır böyle bir birliktelik görüntüsü verme istekleri olduğunu söyleyen Gizem Coşkun, “Kadın hareketini uzun yıllardır kitlesel bir hareket yaratma tartışmaları var. Çeşitli dönemlerde ayrı, çeşitli dönemlerde birlikte yapıyoruz ama özellikle İstanbul Sözleşmesi’ne saldırı olduğu süreçte şunu görmüş olduk; bunu ancak birlikte göğüsleyebiliriz. O yüzden son bir buçuk yıllık süreçte durmadan mücadele etmeye çalışıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nden Vazgeçmiyoruz çatısı altında bir araya gelelim istedik. Herkesin geldiği, fikrini söyleyebildiği bir ortam yarattık. Vermek istediğimiz şey kadının gücünü devlete göstermekti. Tek bir pankart arkasında bir araya geldik. Bilinçli bir şeydi. Çünkü devlet hem maddi hem de psikolojik olarak gücünü gösteriyor. Biz kadınlara yönelik tüm sataşmalar devletin örgütlediği bir şey. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilip de bu toplumu şiddete maruz bıraktığında yönetememe krizini aşmış olacak. Bununla birlikte ciddi bir de erkeklik krizi var. Çünkü kadın hareketini yönetemezseniz bu toplumu yönetemezsiniz. Birçok hareket gibi çok canlı ve diğer hareketleri de kesiyor. Bu yüzden direkt saldırıya geçiyorlar. Biz de cevabını aynı biçimde veriyoruz. Kurdukları barikatları da yıktık.  Nasıl devireceğiz diye de planlamadık. Oradaki her bir kadının yaşadığı şiddetin yansıdığı direnç ve öfkeydi. İktidar da bunu böyle okuyacaktır. Ne kadar güçlü olduğumuzu göstermek istedik ve o yüzden başardığımızı düşünüyoruz. Yoksa farklılıklarımız da çok önemli, çok da renkliyiz. Güzelliği burada zaten” diye konuştu.

‘ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYE DEVAM’

Kadın mücadelesinin yüzyıllardır süren bir mücadele olduğunun altını çizen Pelin Açıkgöz, “Bu mücadele İstanbul Sözleşmesi ile başlamadı, hukuksuz bir şekilde bu sözleşmeden çıkılmasıyla son bulmayacak. Kadın mücadelesi artarak devam etmek durumunda. Çünkü önümüzdeki veriler bunu gösteriyor.  Atan şiddet, kadın düşmanı politikalar, kadınlara ve toplumun diğer kesimlerine yönelik artan saldırı insanları yan yana getiriyor. Mücadelede ortaklaştırıyor. Bu nokta da onlardan biri. Biz örgütlü mücadele vermeye devam edeceğiz. Somut olarak sunabildiğim, şiddet anında bunu savuşturabilecek şeyin öz savunma olduğunu düşünüyoruz. Kadınları da öz savunma örgütlenmelerine davet ediyoruz” şeklinde konuştu.

‘DİRSEK TEMASI ARTMALI’

Bundan sonraki süreçte ortaklığın arttırılması gerektiğini savunun Deniz Uslu, “Şiddet, cinayet, tecavüz, emek sömürüsü öykülerinde isimlerin farklılaştığı ama hikâyelerin birbirine benzediği süreçleri yaşıyoruz. Sorunlarımız kadar mücadelemizin genelliği de çıkıyor bunun karşısına. Türkiye geneline baktığımızda bundan rahatsız olan milyonlarca kadın, kadın hareketiyle sokağa dökülüyor. Kadın örgütleri de bunu değerlendirirken bir veri var ve buna bakıyor. Küçük dükkân anlayışıyla yaklaşsak bu birliktelik sağlanmamış olacaktı. Mücadelenin sokakta daha fazla yankı çıkartmasını sağlayabilmek için farklılıklarını zenginlik olarak kabul edip gelmek gerekiyor. Kadın örgütleri ayrı ayrı eylem yaptığında başarıya ulaşamayacağını ve ortaklığın yatılmasının daha önemli olduğunun farkındayız. Bundan sonraki süreç için de dirsek temasını daha fazla arttırmalıyız. Özneleşmenin de artması gerekiyor. Mücadeleyi daha fazla yaymamız gerekiyor. Sözleşmeden vazgeçmek bir yana etkin şekilde uygulanana kadar mücadele etmeye devam edeceğiz” diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi