İzmir 30 Ekim'de 6,9' büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Depremin ardından Türkiye'nin dört bir yanından İzmir'e destek gelirken İzmir'de bulunan belediyeler, TMMOB'a bağlı odalar da kent için seferber oldu.

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şubesi, deprem ve sonrasında olan çalışmaların, çevre ve halk sağlığı üzerindeki risk ve önerileri değerlendirerek yazılı bir açıklama yaptı.

'HAYATİ ÖNEM TAŞIMAKTADIR'

Yapılan açıklamada, "Deprem alanında geçici barınma alanlarının oluşturulması, hasar tespit çalışmaları, hasarlı binaların boşaltılması, yıkım işlemleri ve enkaz kaldırma çalışmaları halen devam etmektedir. Tüm bu çalışmalar bütününde yurttaşlarımızın yaşam hakkı, barınma, güvenlik, sağlıklı güvenli gıda ve suya erişim gibi insani ihtiyaçların yönetilmesi süreci yaşamsal öneme sahiptir. Deprem sırasında yaşanan can ve mal kayıplarının yanı sıra, tahrip olan bina ve altyapılar, afet atıkları yarattıkları çevresel riskler nedeni ile çevre ve halk sağlığı açısından  olumsuzluklar taşımaktadır. Bu kapsamda acil durum ve afet sonrası müdahale çalışmalarında, çevre ve insan sağlığına yönelik sağlık risklerini azaltmak adına atık yönetimi ele alınması gereken en temel konulardan birisidir. Geçici barınma alanlarında sağlıklı içme kullanma suyu temininin sağlanması, atıksuların bertarafı ve atık yönetimi afet yönetiminin en önemli unsurlardır. İçerisinde bulunduğumuz pandemi koşullarında bu atıklara eklenen maske ve eldiven atıkları da büyük sağlık riski oluşturmaktadır. İçinde bulunduğumuz pandemi koşullarında Afet Atık Yönetiminin uzman personel tarafından çok daha etkin ve hassas  yönetimi ile sağlık risklerinin azaltılması hayati önem taşımaktadır" denildi.

'ENGEL OLUNMASI GEREKİR'

Açıklamada ayrıca, "Alanda yaşanan çevresel risklerden bir diğeri de yürütülen enkaz kaldırma ve yıkım çalışmalarıdır. Deprem sonucu yıkılan, hasar gören binaların yapıların yaşı, yapımında ve varsa yalıtımında kullanılan malzemeler, kullanıcıları tarafından yapı içinde/üzerinde kullanılan kimyasallar (üretim, temizlik, bakım vb) aydınlatma armatürlerinin tipi gibi unsurlar yapıların yıkılması ile atmosfere yayılarak hava kirliliğine neden olabilmektedir. Yapılan araştırmalar, yapı çökmelerinin ve yıkımlarının yaşandığı bölgelerde yüksek konsantrasyonda radon, asbest, cıva, sülfür, klor gibi solunması sakıncalı gazların varlığını ortaya koymuştur. Bu nedenle sarsıntı sonrası oluşacak toz ve gaz kirliliğine karşı arama-kurtarma ekipleri dışındaki kişilerin yıkılan yapılara yaklaştırılmaması, ekiplerin arama-kurtarma sürecinde tam donanımlı ekipmanla çalışmaları, yıkıntıların temizlenmesi aşamasında ise yeniden toz ve gaz yayılımının olacağı hesaba katılarak etkilenim bölgesi hesaplanarak görevliler dışındaki kişilerin alandan uzak tutulması ve kirli havayı solumalarına engel olunması gerekmektedir" ifadeleri kullanıldı.

'SAĞLIK SORUNLARINA NEDEN OLABİLİR'

"Asbest, dünyada özellikle 1980’li yıllardan önce yapılmış binalarda; yer ve tavan kaplamaları, yalıtım amaçlı püskürtme kaplamalar, ara duvarlar, yangına dayanıklı yalıtım panelleri, kazanlar, kaloriferler, yalıtım ceketleri, asbestli çimentodan imal edilmiş ürünler, conta elemanları, kağıt ürünler, yangın battaniyeleri, pis su boruları, eternit levhalar, derzler vb. alanlarda yalıtım malzemesi olarak kullanılmıştı" ifadeleri kullanılan açıklamada, "Enkaz kaldırma ve yıkım çalışmaları ile bu binalarda yapılacak her türlü bakım, onarım, restorasyon ve yıkım işlerinde çalışanların asbeste maruz kalma olasılığı yüksektir. Arama kurtarma çalışmaları, enkaz kaldırma çalışmaları kapsamında alanda görevli uzman personel dışında yurttaşlarımızın bulunması diğer etkenlerin yanı sıra sağlık sorunlarına da neden olabilecektir" denildi.

'YÜRÜTÜLEN ÇALIŞMALARIN ÇEVRESEL RİSKİ BULUNMAKTA'

Yazılı açıklamada, "Her faaliyetin olduğu gibi, depremlerin ve deprem sonrası yürütülen çalışmaların da çevresel riskleri bulunmaktadır. Yürütülen çalışmalarda; planlama ve bütünsel yaklaşım ile çevre boyutunun değerlendirilmesi ve yaşamın korunması önemlidir. Alanda yürütülen çalışmalar kapsamında yurttaşlarımızın alanda bulunmasının yaratacağı çevresel ve sağlık riskleri konusunda bir kez daha uyarıyor, alanda gerekli koruyucu ekipmanlar ile yalnızca görevli uzman personelin, çalışmaların yaratacağı çevresel risklerin en aza indirileceği bir yönetim süreci yürütülmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz. Ülkemizdeki ve dünyadaki depremlerden elde edilen deneyimler deprem sonrası su ve çevre sağlığı hizmetlerinin sadece belirlenmiş kamu görevlileri tarafından verilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle bu konuda meslek odalarının, hizmet verebilecek olan sivil toplum kuruluşlarının, mahalle ölçeğindeki örgütlenmelerin  koordineli bir şekilde verecekleri desteğe ihtiyaç bulunmaktadır" ifadeleri kullanılan açıklamada, odanın desteklerini sunmaya hazır bir halde olduğu da belirtildi.
 

Editör: Haber Merkezi