İzmir’in bu bölgedeki tarihi kadar eski Kemeraltı Çarşısı’nda başlangıcından günümüze dek kesintisiz bir ticaret süregelmiş. Bu çarşı, kapsadığı 270 hektarlık alanda, 230 değişik iş kolunda, 800 bini aşkın ürün çeşidinin sunulduğu 15 bine yakın işyeri ile sadece ülkemizin değil, dünyanın en eski ve en büyük tarihi çarşısı olma unvanını koruyor.

İzmir'in sosyal, kültürel ve ticari hayatına damgasını vuran, şehrin gelişiminde söz sahibi olan önemli bir yerden bahsediyoruz. Burada, Saat Kulesi'nden Agora'ya uzayan bölgede ziyaretçiler unutulmaz anlar yaşar. Çarşı içinde yaklaşık 2 bine yakın tescilli tarihi bina bulunur. Çarşısı ve çevresini kapsayan İzmir'in Tarihi Kent Merkezi, Nisan 2020'de UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girdi.

Satıcılarla alıcıların sıcak bir ilişki içinde alışveriş yaptığı Kemeraltı Çarşısı’nda, yapılan alışverişten öte adeta bir terapi söz konusu. Bu renk cümbüşü içinde kaybolmak, aynı zamanda günlük sorunlardan da uzaklaşmak demektir. Düğün ve sünnetler için topluca gidilip alışveriş yapılan ama mutlaka bunun lezzetli bir yemekle sonlandırıldığı bir çarşıdır Kemeraltı.

En taze sebzenin ve balığın alınacağı yer Havra Sokağı iken Kestanepazarı’nda da peynirin, zeytinin en lezzetlisini, baharatın en etkilisini bulabilirsiniz.

Camileri ayrı güzeldir, havraları ayrı değerli. Tarihte olduğu gibi hanlar yine cıvıl cıvıl. Velhasıl ayrı bir dünyadır Kemeraltı.

ÇARŞI İÇİNDE ÇARŞI

Bir yandan bakınca Kemeraltı bir çarşı gibi gözükse de aslında çarşıdan çok fazlasıdır, çok özel bir yaşam alanıdır. Hatta bir okuldur, insanlara doğru hareket etmesini öğreten. Diğer taraftan da Kemeraltı tek bir çarşı değil, çarşılardan oluşan büyük bir çarşıdır. Her ne kadar günümüzde ihtiyaca göre bu durum biraz farklılaşmış olsa bile, yine de bazı ürünler yine toplu halde belli bölgelerde yoğunlaşır. Kuyumcular Çarşısı, Mantocular, Kestane Pazarı, Taşçılar İçi, Havra Sokağı, Yemişçiler Çarşısı gibi.

Öyle ya kuyumcular çarşısında biri gelip balık satmak için dükkân açmaz, altını da Havra sokağında satmaya kalkmaz. Ne güzel bir düzendir o, istediğin bir şeyi nerede bulacağını bilmek. O olmadı şu, o da olmazsa başka bir alternatif. İnsanlara karşılaştırma, esnafa da rekabetten dolayı makul olma ayarı vermek.


İZ DERGİ'NİN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ


BİR KEMERALTI TURU

Ben Kemeraltı’nda dolaşmayı çok severim. Geçtiğiniz bir sokak hiçbir zaman aynı değildir, eğer bakmasını bilirseniz. O değişimi, farklılığı yaşamanız için bedeninizin de ruhunuzun da Kemeraltı’nda olması gerekir.

Yedi yıl önce “İzmir’de farklı turlar yapmak lazım” fikrinden yola çıkarak, bir ‘Doya Doya Kemeraltı’ tarih ve lezzet turu planladığımda, arkadaşlarım benimle dalga geçtiler. Yok “Kemeraltı’nda tur olur mu?”, “Kemeraltı’nda ne var da ne göstereceksin?” gibi cevaplar aldım. Olabileceğine inandığım için, yılmadan arka arkaya önce arkadaşlarıma turlar yapmaya başladım. Oldu, hem de çok güzel oldu. Benimle dalga geçen arkadaşlarım da meraktan bu turlara katıldılar ve özür dilediler. Ben de o gündür, bu gündür bu turları yapmaya devam ediyorum. Önce meraklı entelektüellere, sonra ilgi duyan herkese. Okullar, iş insanları, büyük holdinglerin yöneticileri, beyaz yakalılar, gastronomi meraklıları… Kemeraltı turu yapıp da memnun kalmayan kişiye rastlamadım bugüne kadar. Kemeraltı bir mücevher. Herkese keyif verir.

NEREDEN BAŞLASAK?

Nereden başlarsanız başlayın, güzel bir tur olur. Ama biz Konak Atatürk Meydanından başlıyoruz turumuza. Hisarönü’nde de bitiriyoruz. Konak’ta bir Altın Kutu var, bilir misiniz? Vapur iskelesine giden yolun başına gelince Varyant’ı görecek şekilde sola dönün. Karşınızda kocaman bir küp göreceksiniz. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin hazırladığı bu bilgi sistemi çok önemli. Sabah saat ondan başlayarak, her yarım saatte bir 13 dakikalık bir gösterim yapıyorlar. Ücretsiz bu gösteriyi mutlaka izlemelisiniz. Bu kadar kısa zaman içinde size İzmir’in 8 bin 500 yıllık tarihi görsel efektlerle aktarılıyor.

SAAT KULESİ

Tamam tarihimizi öğrendik o zaman Atatürk Meydanı’nın olan ve olmayan değerleri ile başlayalım. Yönümüzü denize döndüğümüzde önümüzde tüm ihtişamı ile İzmir’in sembolü Saat Kulesi durur. Ne güzel bir yapıdır o, adeta bir mücevher gibi süsler Atatürk Meydanı’nı.

Sultan II. Abdülhamit’in tahta çıkışının 25’inci yıldönümü olan 1901 yılında yapılan Saat Kulesi Fransız mimar Raymond C. Pere’nin eseri. Saatleri de o dönemde Osmanlı ile iyi ilişkiler içinde olan Alman İmparatoru II. Wilhelm hediye etmiş. Ama saatler Saat Kulesi’nden 30 yıl daha yaşlı. Her ne kadar pek çok kaynakta kulenin yüksekliği 25 metre olarak yazılsa da doğru yükseklik 21 metredir. Kulenin saatleri ortak bir mekanik sisteme bağlıdır. Bu sistem her altı günde bir kolla kurularak saatin düzenli çalışması sağlanır. Saatlerin bakım ve onarımı uzun yıllardır Kemeraltı 2. Beyler sokağında atölyesi bulunan Feti Pamukoğlu tarafından yapılmaktadır. 

YALI CAMİİ

Gelelim meydanın diğer bir mücevheri Yalı Camii’ne. Dönemin ayanı Kâtipzade Hacı Mehmet Bey’in eşi Ayşe Hatun tarafından yaptırılan cami 18. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilmiş ve önceleri banisinin adı ile anılmış. Ailenin İzmir’de yaşayan İngilizlerle olan aşırı yakınlığı ve Ayşe hanımın iyi İngilizce bilmesinden dolayı halk arasında “Gavur Ayşe” camisi olarak adlandırılmış. Çinileri ile çok güzel bir cami olarak Atatürk meydanını süslemeye devam ediyor. Bu cami ile birlikte bir külliye oluşturan İdadi binası ise hemen Vilayet binasının bitişiğinde ve caminin karşısındaydı. Atatürk Lisesinin ilk binası olarak da kullanılan bu yapı daha sonra Adliye binası olarak kullanıldı. Daha sonra da 1980 yılında yeni Vilayet Konağı yapılırken yıkıldı.

VİLAYET KONAĞI

Tabi ki meydana damgasını vuran diğer ana yapı Vilayet Konağıdır. Devletin ağırlığını gösteren, merkezi yönetimin temsilcisi valinin makamı burasıdır. Her ne kadar ilk yapılan bina bu değilse de bu haliyle ve orijinaline sadık kalınarak geçtiğimiz yıl tamamlanarak hizmet vermeye başlamıştır. Konak Meydanı’na adını veren konak ise bu konak değil, biraz daha geride, mülkiyeti Ali Paşa Vakfına ait olan üç katlı ahşap bir konaktı. Osmanlı vali atamadan önce ili yöneten ayan/müteselsil Kâtipzade Hacı Mehmet Bey’in makamı ve ailesinin ikametgâhıydı. Bu aile tarafında en son 1816 yılında kullanılan ahşap bina, daha sonra padişahın atadığı Valinin kullanması için Ali Paşa vakfından kiralanır. Daha sonra da bugünkü vilayet binasının olduğu yere görkemli bir bina yaptırılır.

Yapılan yeni bina 1970 yılında yanıp, binanın kalan duvarları da 1974 yılında yıkılınca, bina sıfırdan yeniden yapılır. Bu bina da depreme dayanıklı olmadığı gerekçesi ile 40 yıl sonra yenilenir. İşte bugünkü bina 3. kez yapılan Vilayet Konağıdır. Ancak meydan adını ilk yönetim binasından, yani Kâtipzade konağından almaktadır.

ANAFARTALAR CADDESİ

Konak Atatürk Meydanında başlayıp, Basmane Tren Garı’nın önünde biten caddenin adı Anafartalar caddesidir. Manisa ve Ankara yönünden gelenlerin Kervan köprüsünü aşarak ulaştıkları bu cadde İzmir’in ana arteriydi. Kervanlar da buradan şehre girerdi, yayalar da. İzmir’in kurtuluşunda Konak meydanındaki Vilayet Konağı’na Türk bayrağını çeken süvariler de bu yolu izleyerek denize ulaştılar.

Hadi fazla oyalanmayalım da çarşıya girip bir dolaşalım. Anafartalar caddesinden girer girmez sağ tarafımızda Milli Kütüphane caddesini görürüz. Yolun sonuna doğru Opera sahnesi yani eski adıyla Elhamra Sineması, yanında 1933 yılında yapımı biten Milli Kütüphane binası var. Şimdi Katlı Otopark olan yerde ise Buca Cezaevi yapılmadan önce Şehir Hapishanesi vardı. Hemen onun yanında da İzmir’in ilk Müslüman hastanesi olan Devlet Hastanesi, o zamanki adı ile Guraba-i Müslimin.

Rotadan uzaklaşmadan çarşı turumuza devam edelim. Yine sağ tarafımızda Birinci, İkinci ve Üçüncü Beyler sokakları bulunuyor. Önceleri buradaki güzel evlerde, hatta konaklarda İzmir’in ileri gelen aileleri yaşarken, Alsancak, Karataş, Karşıyaka gibi semtlerin gelişmeleri ile aileler bu semtlere taşındı. Boşalan bu büyük evler doktorlara muayenehane, avukatlara da ofis oldu. Devlet Hastanesi ve Adliyeden dolayı mesai saatleri dışında hizmet vermek amacı ile konutlar iş yerine dönüştürüldü.

İkinci Beyler sokağına girmişken Milli Kütüphane’nin ilk faaliyete geçtiği Salepçizade Ahmet Ağa Konağı’nı anmadan geçmeyelim. Bina bugün restore edildikten sonra İzmir Büyükşehir Belediyesinin Tarih birimine ev sahipliği yapıyor. Bir de sokağın sonunda, lezzet tutkunları için lezzeti ve temizliği ile öne çıkan Değer Söğüş’ü de es geçmeyelim.

İkinci Beyler Sokağı’nın girişinin karşısında, gidiş yönümüze göre sol tarafta Veysel Çıkmazı da önemli bir yerdir. Lokantaların, tek tekçi meyhanelerin bulunduğu bu sokak emniyet supabı görevi yapardı. Bütün gün çalışıp, yorgun argın eve gitmeden önce, esnaf buraya bir uğrar, iki tek atıp, iki lafın belini kırdıktan sonra rahatlamış olarak evinin yolunu tutardı. Meşhur Şükran lokantasının bir girişi de bu sokaktaydı. Özellikle hafta sonları aileler en güzel giysileri ile burada keyifli bir yemek yerdi. 

Veysel Çıkmazı’nı geçince yine sol tarafta Şükran Oteli girişi, şu an restore ediliyor. Köşede Tarihi Kurukahveci ve üstünde eski Kemeraltı Polis Karakolu. Sol tarafa sokağa girince Antalya Serpme Börekçi kesinlikle tavsiye edilir. Mideyi yormayan, hazmı kolay ve lezzetli. Eski Yemişçiler Çarşısının girişi olan bu küçük meydanda çok sayıda yeme içme yeri var.

Ancak bu meydanın ana yapısı ise günümüzde Kemeraltı Camisi denen Ahmet Ağa Camisidir. Düzayak girişli, eskiden iç limanın hemen kenarında bulunan cami muhtemelen depremlerden zarar gördüğü için minaresi tekrar inşa edilmiş. Önündeki ağacın arkasında kalan duvarındaki kuş sarayı hayvan dostları için güzel bir sürprizdir.

Anafartalar caddesinden yolumuza devam ederken 3. Beyler sokağına girerseniz eski Sema Sineması’nın bulunduğu çarşının alt katında, çok özel kişiliği ve sanatına adeta âşık Feti Pamukoğlu’nun Saatçi dükkânını ziyaret edebilirsiniz. Bir saat atölyesinden öte, bir saat müzesini andıran dükkânından ayrılmak için kendinizi zorlamak zorunda kalacaksınız.

Anafartalar caddesinde yürümeye devam ediyoruz. Daha önce Salepçizade ailesine ait ancak şu an mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğünde olan Salepçioğlu Hanı hiç de güzel olmayan şekilde sağ tarafımızda yükselir. Daha önce yerinde biri küçük, biri de büyük iki tane Salepçizade hanı varken, onlar yıkılıp bu devasa han yapılmış. Yapılmış yapılmasına da, arka tarafında bulunan aynı aile tarafından 1907 yılında yaptırılan Salepçioğlu Camisinin tüm güzelliğini kapatıyor. Cami fevkani, yani yüksek girişli Barok tarzında yapılmış nefis bir cami. Pek çok İzmirlinin bilmediği, ama içine girdikten sonra da hayran kaldığı bir cami.

Anafartalar caddesini yürümeye devam ediyoruz. Girişini bilmeseniz nerede ise kaçırabileceğiniz bir pasaj var sağımızda; Hamza Rüstem Pasajı. Girit göçmeni, mesleğini öğrendiği ustasından ayrılıp İzmir’e yerleşen Hamza Rüstem İzmir’in ilk Türk fotoğrafçılarından. Gelişen ve çok değişen fotoğrafçılığa uyum sağlayarak sürdüren Mert Rüstem devam ediyor şimdilerde. Hamza Rüstem’in anısına Karşıyaka’da da bir fotoğraf müzesi var.

Az daha yürürsek köşede Yudumla Şerbetçisinin nefis karadut şerbeti bizi serinletecek. Katkı maddesi kullanmadan üretilen şerbetler gerçekten efsane. Önemli bir arter olan Kestelli caddesinin diğer köşesinde ise Başdurak Camii yer alıyor. Kâtipzade Konağı yıkıldıktan sonra, yeni Vilayet Konağı yapılıncaya kadar bir süre yöneticiler bu bölgedeki hanlarda görevlerini yerine getirmişler. Bu nedenle buraya ve de camiye Başoturak denmiş. Ama kulağa pek hoş gelmemesinden olacak caminin adı Başdurak Camii olarak değiştirilmiş.

Yolumuza devam edelim. Hisarönü’ne kadar yan yana pek çok han göreceğiz. Kervanlarla yüklerin taşındığı dönemlerde önemli işlevler üstlenmiş bu hanlar. Alt Katlar depo, üst katlar otel odası, avlu da develerin, atların dinlendikleri yerler olmuş. Genellikle tek girişli olan bu hanların kapıları kapanınca, güvenli kaleler haline gelirmiş hanlar. Hatta bazıları değişik dönemlerde hapishane olarak da kullanılmış.

Sol tarafa doğru içeri girince Balıkçılar Meydanı, Kestane Pazarı çok ilginç dükkânların bulunduğu yerler. Kestane Pazarı’nda baharatçılar, pideciler, peynirciler başta olmak üzere çok sayıda dükkân var. Turşucu Tahsin, Numan Pide yemeden geçmemeniz gereken iki yer. Benden söylemesi. Balıkçılar Meydanında midyeciler başta olmak üzere, balıkçılar var. Sardin Balık Restoranı ise nefis mezeleri, pırıl pırıl servisi ile övgüyü hak ediyor.

Döndük yine Anafartalar caddesine. Sol tarafımızdaki hanlardan en ilginci Abacıoğlu Hanı. İçeri girdiğinizde ilk fark ettiğiniz şey huzur. Kemeraltı’nın hareketliliğinden bir anda eser kalmıyor. Burada yemek sorununuz temelden halledilmiş durumda. Ayşa Boşnak Börekçisi sebze ve ev yemekleri ile en sorunlu müşterileri bile memnun eder. Yanında Yolo Cafe hamburger yapıyor. Girişe yakın Kardeşler Köftecisi ise lezzetli köfteleri ile meşhur. Bir de çok önemli bir kişi daha var burada. Rafael Polombo. Beş yüz yıldır İzmirli ve 50 yıldır mumlu balık yumurtası satıyor burada.

Az gittik uz gittik, biraz ilerde yine sağ tarafta artık pasaj olarak hizmet veren Yeşildirek hamamına vardık. İçeri girip, eski hamamın kubbelerine bakmadan ileri gitmeyin. Eski hamamın yan tarafında ise Küçük Karaosmanoğlu han var Havra Sokağının girişinde. Mükemmel olarak restore edilmiş, altta kafe-restoran, üst katta ise butik otel odaları var. Nezih bir yer, akşamları ise caz müziği dinlemek için buraya gelebilirsiniz. İşletmecisi Hakan Bey son derece titiz ve müşteri memnuniyetine önem veren bir esnaf.

HAVRA SOKAĞI

İşte Havra Sokağına geldik. Eğer Kemeraltı bir AVM ise onun yiyecek içecek departmanı da Havra Sokağı. Adını burada bulunan, bir bölümü hâlâ ibadet yeri olma özelliğini taşıyan 9 tane havradan alıyor. Bu havralardan dört tanesi ibadete açık, üç tanesi de restore edilerek kültürel amaçlı kullanılıyor. Bunlardan Bet Hillel Sinegogu müze işlevi ile hafta içi mesai saatlerinde gezilebiliyor. Diğer sinagoglar özel izinle, önceden haber vermek koşulu ile cumartesi ve pazar günleri ziyaret edilebilir.

Havra Sokağının çarşının en hareketli yeri olduğu kesin. Eskiden olduğu gibi hem en taze hem de en uygun fiyatla buradan yiyecek maddesi temin edebilirsiniz. Envayi çeşit taze balık, tavuk, et, işkembe, sebze, meyve, baharat, helvayı buradan alabilirsiniz. Bazılarını balık vs kokuları rahatsız etse de, ben Havra sokağını çok seviyorum. Bazen Karşıyaka’dan gelip buradan balık, helva alıp gidiyorum. Önümüzdeki yıllarda TARKEM ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin çabaları ile burasının çok daha ilginç bir yer olacağı kesin.

Kuyumcular çarşısının önünden hızlıca geçip, Şadırvan camisinin (Şadırvanaltı Camisine hiç alışamadım) çevresinde bembeyaz gelinlikleri özenerek seyreden genç kızlarımızı görebilirsiniz. Gelinlik, damatlık, ayakkabı, manto, elbise, abiye, sünnet kıyafeti, nikâh şekeri, davetiye hepsi burada. Karar verdiniz evleneceksiniz, işte gelmeniz gereken nokta burası. 

Grup grup insanların dolaşıp alış veriş yaptıklarını görürseniz şaşırmayın. Onlar kız ve oğlan tarafı alışverişte. Kız tarafı beğenir, oğlan tarafı öder. Altın vuruş ise alış veriş sonrası topluca yenilen döner kebap ve arkasından Mennan’da tatlı veya dondurma. Bu kombinasyon oğlan tarafını nakavt etmeye yeter.

İşte Hisarönü’ne geldik. Meydanı süsleyen, 1592 yılında Yakup bey tarafından yaptırılan cami İzmir’in herhalde en güzel ve en büyük camisidir. Aynı zamanda en eskilerinden biri. Caminin adı hemen yan tarafta bulunan, Türklerin uzun yıllar alamadığı Ok kalesinden gelir. Hemen bitişiğinde ise Kızlarağası Hanı bulunur. Otuz yıl öncesine kadar yıkık dökük bir bina iken, sahiplerinin kurdukları bir kooperatif aracılığı ile restorasyonu yapıldı. Şu an İzmir’in en gözde turistik mekânı haline geldi. Alt katta daha çok hediyelik eşya ve takı satanlar, üst katta ise keşfetmeye doyamayacağınız bir hazine bulunuyor. Üst kat benim favorim. Eski kitapçılar, antikacılar, gümüş atölyeleri, eski plak satıcıları, çeyiz sandığından çıkan el işleri hepsi ikinci katta. Yorulduysanız yine burada Hisar camisini seyrederek içeceğiniz bir kahve, ömrünüze ömür katar.

Kemeraltı’nın esnaf lokantaları da ayrı bir değer. Kızlarağası hanının hemen yanında Mahmut Usta, Küçük Demir Han’da Kısmet Lokantası, geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Mehmet ustanın Bizim Lokanta eski lezzetleri bulabileceğiniz esnaf lokantalarından. Yemeğin üzerine Hisarönü Şambalicisi’nden bir şambali veya Süt Çiçeği’nden bir kazandibi ile Kemeraltı turunuzu noktalayabilirsiniz.

Editör: Haber Merkezi