CENGİZ ALDEMİR / İZ GAZETE - Deprem kuşağı içerisinde yer alan ülkemizin birçok şehrinde her gün çok sayıda deprem meydana geliyor. Son günlerde sıkça meydana gelen depremlerin ardından en ufak sarsıntılar dahi vatandaşları tedirgin ediyor. En son İzmir'in Urla ilçesinde, 4.0 büyüklüğünde meydana gelen deprem, yüksek bina yapma meraklılarını uyarırken, şehir plancılarını bir kez daha göreve çağırdı. İzmir’in deprem risklerini ve önlemlerini içeren sorularımızı İstatistikçi-Yazar ve Tarihsel Depremler Uzmanı Cenk Kaplancan yanıtladı.



İzmir’deki en büyük deprem ne zaman ve ne büyüklükte oldu?

İzmir’de meydana gelen depremlerin en büyüğü 31 Mart 1978 tarihli 6.5 şiddetindeki Torbalı depremi aletli ve kayıtlı dönemler içindeki en büyük deprem oldu. Günümüzde deprem İzmirlilerin hayatına gerçek anlamda ilk olarak 17 Ekim 2005 tarihinde saat 08.45'te büyüklüğü 5.7 olan depremle başlayan etkinliğin aynı gün saat 12.46'da büyüklüğü 5.9 olan depremle devam etti ve bu zaman diliminde yüzlerce hafif ve çok hafif şiddette depremler meydana geldi. Tarihsel depremlere bakıldığında 1688 depremi şüphesiz en yıkıcı deprem olarak bilinmektedir. Son 332 yıldır yıkıcı bir depremin yaşanmadığı İzmir’de istatistiksel olarak irdelendiğinde karşılaşılan depremlerin büyüklüğünün 6 - 7,2 aralığında gerçekleşebileceği ve bu büyüklükteki depremi üretecek aktif fayların da 17 olarak tespitinin yapıldığı bir gerçektir. Bölgedeki sismik aktiviteler halen devam etmekte ve İzmirlilerin, depremle yaşamayı öğrenmeleri ve bu gerçeği hiç akıllarından çıkarmamaları gerekiyor.

Peki bu depremin İzmir ve çevresinde olma ihtimali nedir?

1688 Depremi, Güzelbahçe’den başlayıp Bornova’dan geçen ve Turgutlu istikametine giden fay üzerinde gerçekleşmiştir. İzmir ve Manisa’yı yıkan bu fayda uzun yıllardır önemli bir sismik hareketlenme gözlemlenmektedir. İstatistiksel olarak bakarsanız bu fayın yıkıcı bir deprem üretebilmesi için 330-350 yıllık bir sıklık aralığını tamamlanmış olması gerekiyor. Yani içinde bulunduğumuz dönem bu fayın deprem üretebileceği bir aralık olarak düşünülebilir. Ancak son yıllarda Seferihisar ile güneyde Kuşadası Körfezi’nden geçen ve Karaburun’a doğru devam eden fay ise esas hareketliliğin gözlemlendiği fay olarak dikkat çekmiş, kayıtlı dönemlerde ve sismik araştırmalarda daha önce belirlenmemiş olan bu fay artık bilim insanlarının üzerinde fikir birliğine vardığı bir aktivitenin gözlemlendiği fay hattı özelliği taşımaktadır. Ayrıca yer bilimciler Seferihisar, Mordoğan ve Karaburun’a giden kesimde karada bir hareketliliğin varlığını tespit etmişlerdir.

İzmir’deki yapılaşmayı nasıl yorumluyorsunuz?

Hangi büyüklükte olursa olsun siz eğer doğru yapılaşmayı seçmişseniz deprem sizin için kader olmaktan çıkar. Bu konuda hiç kuşku yok ki Japonya bize en önemli kılavuz ülkedir. Siz doğru sistemde deprem, yapı ve bilim üçgeninde bir yapılaşmaya giderseniz kayıplarınız binalardan olmaz. Kaldı ki İzmir yapılan tüm bilimsel incelemeler ışığında 7 ve üzeri deprem potansiyeline sahip bir tektonik sistemde bulunmamaktadır. Ancak İzmir’in bir kesimi yaklaşık 300 metre alüvyon kalınlığı olan bir yerde yani akarsuların deltası üzerinde oturan Bornova ve Tuzla özelliği taşıyan Mavişehir, Bostanlı, Bayraklı da dahil olmak üzere bir balçığın üzerinde oturmaktadır.

DİKEY YAPILAŞMA İZMİR İÇİN TEHLİKE

Ben yıllarını Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda “Deprem Şurası”, “Kentleşme Şurası” üyeliği ve Raportörlüğü yapmış ve TBMM’de kentleşme, yapı denetimi, planlama ve deprem konularında geçirmiş ve bu konuları istatistiksel açıdan da değerlendirerek bilimsel tabanlı pek çok çalışmanın altlığını hazırlamış bir kişi olarak İzmir’deki dikey yapılaşmayı inşaat, yer bilimi, planlama ve iklim açısından olumlu görmüyorum. Özellikle tepeden inme, yerel yönetimleri yok sayan bir anlayışla devam eden bu dikey yapılaşma İzmir’in imbatından başlamak üzere tüm doğal kazanımlarının üzerinde büyük bir tehlike olarak durmaktadır.

İzmirlilere bir uyarıda bulunmak ister misiniz?

Buradan felaket tellallığı yapmak istemem ancak benim İzmir’de dört büyük korkum var. Birincisi yüksek yapılaşma, ikincisi alüvyon üzerinde yoğun yapılaşma, deniz kumu ile inşa edilmiş ve etkin mühendislik hizmeti almadan inşa edilen eski yapılar ve dördüncüsü de Balçova’daki jeotermal alandır.

İzmir’in avantajı yok mu?

Tabi ki var. Birinci avantajı uzun yıllardır özellikle korktuğumuz mahallerde yüksek yapılaşmamaya izin verilmemiş olması, ikinci avantajı özellikle son yıllarda büyük bir hızla yapılan kentsel dönüşüm çabaları, üçüncüsü de sanayi yapılarının Çiğli, Kemalpaşa, Menemen, Torbalı ve Aliağa istikametinde yoğunlaşması. Bu İzmir’in bence en önemli muhasebesi. Deprem bilimcilerin çok önemli bir saptaması vardır. Nerede yüksek bir dağ, yanardağ, ova, göl ve sıcak su varsa orada deprem riski en yüksek alanlar olarak görülmelidir. Buradan bakıldığında balçık, jeotermal, ova, fay hatları ve yüksek dağlar ile çevrili bir İzmir yapı güvenliğini daima ön planda tutmalıdır.

Editör: Haber Merkezi