ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - TMMOB İzmir İl Koordinasyon Kurulu’nun kente karşı işlenen suçları belirlediği İzmir Kent Suçları Haritası’nda yer alan 15 Temmuz Şehitleri Meydanı, İzmir Deniz Projesi kapsamında kıyı ile bütünleşen meydan konsepti ile hayata geçti. Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesi, Hamidiye Camii ve Karantina Hamamı gibi tarihi yapıların olduğu bir bölgenin denizle ulaşımını sağlayacağı iddiası ile tanıtılan meydan, İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin aldığı karar ile Aziz Kocaoğlu zamanında 15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Meydanı olarak isimlendirildi.

TARTIŞMALI MEYDAN

71500 m2’lik düzenleme alanının yer aldığı meydanın adı kamuoyunda tartışmalara sebep oldu. Meydan halkın kullanımına açılmadan önce 2017 yılının Kasım ayında, Güzelyalı Halk Forumu bir imza kampanyası düzenleyerek, meydanın adına halkın karar vermesi gerektiğinin üzerinde durdu. Güzelyalı ve Hatay sakinleri meydanların kamusal alan olduğuna dikkat çekerek kentin ortak hafızasını canlandıracak bir isim talep ettiler. Fakat Büyükşehir Belediyesi, halkı yaşadığı bölge ile ilgili karar mekanizmalarına dahil etmedi ve meydan 2019 yılının Şubat ayında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ve ilçe belediye başkanlarının katılımı ile büyük bir coşku içinde açıldı.

Peki, 15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Meydanı neden bir kent suçu? TMMOB Şehir Plancıları Odası Sekreteri Zafer Mutluer ile projenin kent suçu işleyen yanlarını ve kente kattığı sorunları konuştuk.

NEDEN KENT SUÇU?

15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Meydanı projesini ‘diploma yakmalık’ proje olarak nitelendiren Zafer Mutluer, meydan projesi ile ilgili çarpıcı bir detay verdi. Mutluer, “15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Meydanı, planı ve Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED)Raporu yokken başlayan bir proje. ÇED süreci daha sonra girdi. Yol inşaatı devam ederken… Projenin başlanıp yol aldığı bir evrede yani geri dönüşünün olmayacağı bir evrede yasal prosedürleri tamamlamış olmak için imar planları ve ÇED süreci gerçekleştirildi.” ifadeleriyle Büyükşehir Belediyesi’nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı gibi başına buyruk davrandığını söyleyerek başka bir ayrıntıya daha dikkat çekti. Projeyi yasallaştırmak için meydanın adının 15 Temmuz Demokrasi Şehitleri Meydanı olarak belirlendiğini vurgulayan Mutluer, projenin ismiyle meşrulaştırılmaya çalışıldığını dile getirdi.

KAÇAK MEYDAN (!)

‘Planı olmayan bir inşaat başlanmaz.’ diyen Mutluer, Büyükşehir Belediyesi’nin yasal süreci gözetmeksizin ‘kafasına göre’ bir proje yaparak Karantina’ya ‘kaçak meydan’ yaptığını söyledi.

“Herhangi bir bilimsel değerlendirmesi, mesleki referansı olmayan ve hukuki süreçlerin de tamamen yok sayıldığı bir proje. 2017’de açtığımız dava devam ediyor. Davanın bir hükmü yok artık. Normalde bizim planı görmemiz, itiraz edeceksek etmemiz, olmuyorsa dava sürecine girmemiz ve belki yürütmeyi durdurma kararı aldırmamız gerekiyordu. Ama bu süreçler atlanarak proje gerçekleştirildi. Kent suçu olmasının nedeni bu.” diyen Mutluer, aslında meydanın lanse edildiği gibi kıyı ile kent ilişkisini güçlendirmediğine de dikkat çekti.

“Karantina meydanında olan şey şu; alt geçit bir trafik hızı yaratıyor. Alt geçitin oluştuğu bölgede kenarlarında istinat duvarları var. İstinat duvarlarından da önce yaklaşık 200-250 metre araçlar hızlandığında koruma bölgesi oluşturmak zorundalar. Yayalar meydanın iki kısmında da ulaşım sorunu yaşıyor. En az 500 metrelik bir yürüme mesafesi var. Toplamda o bölgede ciddi bir mesafede insanların denize ulaşımını engelleyen bir yapı oluşturuldu.” şeklinde konuşan Mutluer, yayaların yaşadığı sıkıntıya da dikkat çekti.

GÖKÇEK PROJESİ

Meydan projesinin ÇED sürecinden geçmeksizin başlamasının bir AKP mantığı olduğunu vurgulayan Mutluer, battı çıktı projelerin yeni trafik yüklerine gebe olan bir sistem olduğunu hatırlatarak şu değerlendirmeyi yaptı; “Battı çıktı projeleri yenilerini çağıran bir özellik taşıyor. Çünkü trafiği hızlandırıyorsunuz ve trafik akmaya devam etmek istiyor. Doğal olarak bu o hatta yeni köprülü kavşakların yapılacağının da göstergesi. Marina kavşağında bir köprülü kavşak planlanıyor. Daha öncesinde de Konak Meydanı’nda bir battı çıktı yapılmıştı. Bu, devamını getirecek bir taraf barındırıyor. Bunlar Melih Gökçek projesidir. İzmir’in bu yönüyle Ankara’ya benzemesinden edişe ediyoruz ve bundan uzak durulması gerekiyor kesinlikle.”

YAYA ODAKLI ULAŞIM

Projenin yayalaştırma projesi olarak gösterilse de bir ulaşım projesi olduğunun altını çizen Mutluer, kentteki ulaşım sorununun bu tür tekil müdahaleler ve karayolu projeleri ile çözülemeyeceğini söyledi. Projeler için ciddi kaynaklar harcandığını fakat bu kaynakların toplu taşımaya aktarılabileceğini belirten Mutluer son olarak “Karayolu gibi tekil projelere ciddi kaynaklar aktarıldığını görüyoruz. ‘Özel araç kullanımına karşıyız, kaynakları toplu taşıma projelerine aktarmalıyız’ denmeli. Tercih bu olmalı. Şu kadar metro yapıyoruz söylemleri yer alırken bir yandan da karayolu projelerine devam etmek bir şey iyileştirmiyor, özel araç kullanımını azaltmıyor ve sorun bundan kaynaklanıyor. Yaya odaklı bir kentin bütüncül bir yaklaşıma sahip olması gerekir. O bölgeyi yayalaştırıyorsunuz ama gerisinde ve ötesinde 500 metrelik bantlar, insanların karşıdan karşıya geçemediği bariyerler oluşturuyorsunuz. Bu yaya odaklı bir yaklaşım değil.” değerlendirmesini yaptı.

Editör: Haber Merkezi