AFİFE NUR YILDIZ/İZ GAZETE-   İnsan hakları aktivisti Sena Yazıbağlı, İztv'de yayınlanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Programında Rojin Subaşı’nın konuğu oldu. Yazıbağlı, eşcinsellere yönelik ayrımcı politikaların yeni olmadığını, İstanbul Sözleşmesi’nin fesih edilmesinde , eşcinsellerin öne sürülerek kılıf üretilmeye çalışıldığını belirtti. İstanbul Sözleşmesi’nin çok uzun bir tarihinin olduğunu ifade eden avukat Sena Yazıbağlı,”2002 yılında Nahide Opuz, eşinden şiddet gördüğü için 36 kere karakola gittiği halde hiçbir sonuç alamamıştır.  Bunun sonunca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştur. AİHM, Türkiye’nin çok etkin bir soruşturma yürütememesi, kadını kocasından koruyamaması ve ayrımcılığa neden olduğu gerekçesiyle Türkiye’yi tazminata hükmetmiştir” diye konuştu.  Bu kararla birlikte AİHM'in tarihinde ilk kez aile içi şiddete karşı vatandaşını koruyamadığı için bir devleti mahkum ettiğini belirten Yazıbağlı, bu durumun Avrupa Konseyi’nde büyük bir infial yarattığını ve sözleşmeye açıldığını ifade etti. "Protokol, İstanbul’da hazırladığı ve sözleşme imzalandığı için “İstanbul Sözleşmesi denmiştir "dedi. 

‘HERHANGİ BİR ŞİDDETİ ÖNLEMEK ADINA DEVLETLERE SORUMLULUK YÜKLER’ 

İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzacısının Türkiye olduğunu söyleyen Sena Yazıbağlı, devletin o güne kadar olan adaletsiz politikaları düze çıkarmak adına üzerine düşen sorumluluğu yerine getirecek düşüncesinin var olduğunu ifade etti. Kadına karşı ve aile içi şiddetin önlenmesine ilişkin uluslararası bir sözleşme olduğunu belirten aktivist Yazıbağlı, "Bugün, İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılması ya da çekilmek için açıklama yapanlar, o zamanlar bu durumun ne kadar gerekli olduğunu, İstanbul Sözleşmesi’ni ilk imzalayan devlet olduklarını böbürlenerek, övünerek açıklamışlardı. İstanbul Sözleşmesi’nin içeriğine değinen Sena Yazıbağlı, "Sözleşmeye taraf olan devletlere kendi iç düzenlemelerinde yükümlülüklere yer verir. Sadece kadına yönelik değil, toplumsal cinsiyet ayrımcılığı,  cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığını ve bunu yanında da göçmen politikalarını düzenlemeyi içerir. Herhangi bir şiddeti önlemek amacıyla devletlere sorumluluklar yükler. Akabinde de 6284 sayılı kanun, İstanbul Sözleşmesi  sonrasında yürürlüğe  girmiştir" dedi.

‘EŞCİNSELLERİ HEDEF ALAN POLİTİKALAR YENİ DEĞİL’ 

Yazıbağlı,"6284 sayılı kanunun hale geçerli olduğunu ve kadınlarımızı korumaya devam edeceğiz diyorlar ama 6284 sayılı aile şiddetin önlenmesi, koruma kararlarının dayanak gösterildiği kanunun birinci maddesinin bu kanunun uygulanmasında İstanbul Sözleşmesi esas alınır der. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilerek, 6284 sayılı kanunu dayanaksız bıraktılar" dedi. Eşcinsellerin çok ciddi ayrımcılığa maruz kaldığını söyleyen Sena Yazıbağlı, "Yanılmadığımız şey şu, bizim öle öle kazandığımız, bu nedenle İstanbul Sözleşme’si  yaşatır dediğimiz sözleşmenin, bizden alınmasındaki kılıfın eşcinsellere yıkmak, çünkü tabandan daha çok karşılık bulacağını düşünüyorlar" ifadelerini kullandı. Anayasanın 10.maddesinde cinsel yönelim ibaresinin olmadığını ve hukukçular olarak en çok eleştirdikleri noktanın bu olduğunu belirten Yazıbağlı, "Cinsiyet varsa cinsel yönelim ayrımcılığına ilişkinde yükümlülükler vardır, eşitiz diye okumak istiyoruz. Anayasada eşitliliği düzenleyen maddenin ucu açık bir ifade olmaması gerekir" dedi.  
 
‘LGBTİ+ BİREYLER NEFES ALDIĞI HER AN SORUN YAŞIYOR’

LGBTİ+ bireylerin sorunlarına değinen avukat Yazıbağlı, "LGBTİ+ bireyler genellikle devlet tarafından bazı müdahalelere maruz kaldıkları ya da korunmadıklarını hissettikleri için hukuki süreçlere kanaliz olmakta zorlanıyorlar" şeklinde konuştu.  Bir avukat olarak hukuki yardım için gelen herkese, kim olduğundan bağımsız olarak yardım ettiklerini söyleyen Yazıbağlı, " Önümüze gelen vakalarda Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve daha pek çok uluslararası sözleşmeye de dayanarak itirazlarımızı yapıyoruz "dedi. Transseks işçilerinin karşılaştığı sorunlara da değinen Sena Yazıbağlı, en büyük sorunlardan biri kolluğun, belli saatlerde uyguladığı baskılar" şeklinde konuştu. Trans kadınların ekmek almaya dahi giderken Kabahatler Kanunu’ndan cezaya maruz kalabildiğini söyleyen Yazıbağlı, cinsel yönelim ayrımcılığına maruz kaldıklarını ve özgürlüklerinden mahrum bırakıldıklarını vurguladı. Seks işçiliği nedeniyle cezaya çarptırılan bireylerin cezayı ödemek için tekrar çalıştıklarını yineleyen avukat Sena Yazıbağlı, "Devlet, bir yandan seks işçiliği ile mücadele ederken bir yandan da çarkın ilerlemesine sebebiyet veriyor" ifadelerini kullandı.

Editör: Haber Merkezi