ASYA YAŞARİKİZ / İZ GAZETE - İş Dünyası Aile İçi Şiddete Karşı Projesi Etki Araştırması’nda, şirketlerin şirket çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına yönelik şiddet konusundaki algılarında nasıl bir değişim olduğu, projenin şirket ve çalışanlarında nasıl bir etki yaptığının araştırılması hedeflendi.

Raporda dikkat çeken bazı detaylar arasında şiddetin nedenini erkek egemen ataerkil toplum yapısında bulanlarda %3 oranında artış göze çarpıyor. 2014’de şiddetin en önemli nedeni olarak görülen ekonomik zorlukların ise 2019’da yine önemini koruduğu anlaşılıyor.

Raporda, 2014’e göre 2019’da aile içi şiddete uğrayan bir kadının destek alması gereken kişi ve merciiler sorusuna verilen yanıtlar incelendiğinde bazı farklılıklar ortaya çıktığı gözlemlendi. Daha önce aile içi şiddete uğrayan bir kadının bu sorununu “kendi kendine çözmelidir” diyenlerin oranı %16 iken bu oran 2019’da %2’ye düştü. Buna karşın 2019 anketine katılanların polis, savcılık, avukat, doktor, sosyal hizmet uzmanları/kadın kuruluşları, şiddet yardım hatları/çağrı merkezleri gibi kurumlardan destek almanın mümkün olduğunu söyleyenlerin oranında 2014 anketine katılanlarla kıyaslandığında anlamlı artışlar görülüyor.

Araştırma sonuçları ile ilgili görüşünü aldığımız İzmir Barosu LGBTİ + Hakları Komisyonu’ndan Yesra Uyanıkoğlu kadınların şiddeti ya da tacizi artık kendi kendine çözmeyi bırakıp bir kurumdan destek alması ile ilgili baroların çalışmalarına değindi. “Bu oranın düşmesindeki en büyük etkenlerden biri, barolarımızın yapmış oldukları eğitim seminerleri, basın açıklamaları, takip ettikleri davalarda göstermiş oldukları güven veren tutumlarıyla basında ve sosyal medyada daha görünür hale gelmiş olmalarıdır.” diyen Uyanıkoğlu, baroların Kadın Hakları Merkezi ve Kadına Yönelik Şiddet Dayanışma Hatları’na verilen hukuki desteğe dikkat çekti.

Uyanıkoğlu, kadınların 7/24 kendilerine yardım etmek için ulaşabilecekleri birimlerin varlığının bilincinde olmasının ve tekrar şiddete maruz kalma korkularını aşmasının hak aramak için bir itici güç olduğunu savundu.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

Baroların verdikleri eğitim ve seminerlerin de her türlü psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddet karşısında kadınların sahip oldukları hakların farkına varmasında büyük bir etkisi olduğunu söyleyen Uyanıkoğlu, İstanbul Sözleşmesi’ne dikkat çekerek şöyle konuştu; “İstanbul Sözleşmesi’nin önemi, biyolojik, hukuki veya ailevi bağ aranmaksızın ev içi ve kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi ve mücadeleye ilişkin Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge olmasıdır.”

Sözleşmenin pek çok kamusal alandaki şiddeti de kapsadığını söyleyen Uyanıkoğlu Sözleşmedeki korumalardan yararlanabilecek kadınlar sadece sözleşmeye taraf devletlerin vatandaşı olan kadınlar değildir. Bu ülkelerde sığınmacı veya göçmen konumunda olan kadınlar da sözleşmenin kapsamındadır. Bu bakımdan insan haklarını daha üstün bir konuma getiren sözleşmedir.” şeklinde konuştu.

Kadın kelimesinden yalnızca heteroseksüel kadınlar şeklinde anlaşılmaması gerektiğini savunan Uyanıkoğlu, azınlık gruplara mensup, eşcinsel, seks sektöründe çalışan kadınlar, HIV- AIDS taşıyan kadınlar gibi özel gereksinimleri olan kadınların da göz önünde bulundurulması gerektiğini söyleyerek İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun tüm kesimlerini kapsadığına dikkat çekti.

BEYAZ YAKALI KADINLARIN %75’İ ŞİDDETE MARUZ KALIYOR

Proje kapsamında ilk olarak 2014 yılında çalışanların aile içi şiddet hakkındaki farkındalıklarını ve şiddete maruz kalma durumlarını araştırmak üzere yirmi şirkette anket uygulandı. Anket sonuçlarına göre çoğunluğu üniversite mezunu beyaz yakalı kadın çalışanların yüzde 75’inin en az bir kez şiddetin bir türüne maruz kaldığı ve çalışan kadınların yüzde 60’ının psikolojik-duygusal şiddete, yüzde 10’unun cinsel şiddete, yüzde 53’ünün ekonomik şiddete ve yüzde 22’sinin fiziksel şiddete maruz kaldığı ortaya çıktı.

Editör: Haber Merkezi