Artıgerçek'ten Erdal İmrek, 10 Ekim Ankara katliamından yaralı olarak kurtulan ve İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde temizlik işçisi olarak çalışmaya başlayan Uğur Erman Karakoç ile katliamdan bu yana geçen 2 yılı konuştu. Bu süreçte yaşadıklarını anlatan Uğur Erman Karakoç; "Kendi bacağım ama protez gibi.", "Devletten bir engelli raporu istedim, onu da vermediler." dedi. 

İşte Erdal İmrek'in röportajının tamamı:

"10 Ekim Ankara Katliamı’ndan yaralı kurtulanlar için hayat hiç eskisi gibi olmadı. Bazıları vücudunun bir parçasını yitirdi, kimisi bir uzvunu kaybetti. Vücutlarındaki yaralar kabuk bağladıktan sonra da işler yolunda gitmedi çoğu için. ‘Barış’ talep ettikleri bir mitingde yaralanmışlardı ve bu yüzden de ‘makbul vatandaş’ sayılmadılar. Patlamada ağır yaralanan Uğur Erman Karakoç da onlardan biri. Uzun ve zorlu bir tedavi süreci geçirdi. Ağır yaralandığı 10 Ekim’de ölenler için yapılan anmada gözaltına alındı, okuldan uzaklaştırıldı, okulu bırakmak zorunda kaldı. Tüm çabasına rağmen engelli raporu dahi alamadı. Ve şimdi ‘Kendi bacağım ama protez gibi’ dediği ayağıyla İzmir’de temizlik işçisi olarak çalışıyor.

Ölümden döndüğü IŞİD saldırısının ardından, adeta hayatta kaldığı için cezalandırılan Uğur Erman Karakoç’la patlamadan bu yana geçen 2 yılda yaşadıklarını konuştuk.

BACAĞI PARÇALANDI, 8 AMELİYAT GEÇİRDİ

Uğur 24 yaşında. Ankara Tren Garı’nda patlayan 2. bombanın hedefi olmuştu. Sol dizinden aşağısı parçalandı. Bacağına saplanan şarapnel parçaları ve bilyeler, hem bazı kemiklerini kırdı hem de damarlarını ve bacak kaslarını parçaladı. 5 buçuk ay hastanede yattı ve toplam 8 ameliyat geçirdi. Bu ameliyatların 7’si Ankara’da 1’i İstanbul’da gerçekleşti. Uzun süre destek almadan yürüyemedi. Saldırının fiziksel ve psikolojik etkilerinden hâlâ kurtulabilmiş değil. Yaşadığı zorluklar tedavinin sonlanmasıyla da bitmemiş.

YOĞUN BAKIMDAYKEN, OKUL SORUŞTURMA AÇTI

İstanbul Üniversitesi Hititoloji Bölümü’nde okuyordu. Henüz Ankara’daki tedavisi sürerken, yattığı hastanede yanında refakatçi olarak kalan babasından, üniversite yönetiminin ‘afiş astığı’ gerekçesiyle hakkında soruşturma açtığını öğrendi. Uğur o anı şu sözlerle anlatıyor: “Yoğun bakımdayken babam yanıma geldi. Okulun hakkımda soruşturma açtığını söyledi. İfadeye çağırdılar ama hastanede olduğum için gidemedim. İfade veremedim, bir savunma yapamadan bana uyarı cezası verdiler. Hastanede yatarken hakkımda 3 soruşturma açıldı.”

ÖLENLERİ ANDIĞI İÇİN GÖZALTINA ALINDI, OKULDAN UZAKLAŞTIRILDI

Patlamadan 11 ay sonra, 2016’nın Eylül ayında dönebilmiş okula. Kısa süre sonra ağır yaralandığı, bizzat tanıdığı arkadaşlarının da aralarında olduğu 102 kişinin yaşamını yitirdiği patlamanın 1. yıl dönümüydü. Okulda yaşamını yitirenler için yapılan anmaya o da katıldı. O gün yaşananları şöyle anlatıyor: “Edebiyat Fakültesi’nde 10 Ekim anması yaparken, polis saldırdı. Şiir okunurken saldırdılar. Birçok kişiyle beraber beni de gözaltına aldılar. Üniversite bu olay nedeniyle birçok öğrenciyle birlikte bana da soruşturma açtı. Bana ve 2 öğrenciye 1 hafta uzaklaştırma cezası verdiler.”

‘SÜREKLİ BASKI ALTINDA HİSSEDİNCE ÜNİVERSİTEYİ BIRAKMAK ZORUNDA KALDIM’

Uzaklaştırma cezası bittikten sonra gittiği okulda bir türlü rahat yüzü görememiş. “Güvenlik ve rektörlüğün gözüne battım sanırım. Biraz sorunlu geçti okul. Okula gidiyorum, güvenlikçiler, polis takip ediyor. Kendisine ‘Müslüman Gençlik’ diyen gruptan, ülkücülerden tacizler oluyor. Bu sırada tedavim de devam ediyordu. Bu sorunlar beni okuldan soğuttu biraz. Soruşturmalar, uzaklaştırma, sağlık sorunlarım, bunlar yetmezmiş gibi bir de sürekli baskı altında hissedince uzaklaştım ve üniversiteyi bırakmak zorunda kaldım” diyor.

‘BU AYAKLA NASIL YAPACAKSIN BU İŞİ’

Okulu bıraktıktan sonra açık öğretim fakültesine kaydolan Uğur, İzmir’e taşınmış. Bir iş bulmak ve yaşamını burada sürdürmek istemiş. Burada da kolay olmamış hayat; “Kafelerde bulduğum işler oldu. Ama topalladığını, işleri diğerleri gibi yetiştiremediğini görüyorlar. Direk işten çıkarmasalar da onların memnuniyetsizliğini hissediyorsun. Çalıştığım bir yer dışında bunu hep hissettim. Üniversite diplomamı alamamam da iş konusunda sorun yarattı. Sigortalı bir işe girmek istediğinde de senden sağlık raporu istiyorlar, ‘bu ayakla nasıl yapacaksın bu işi’ diyorlar.”

‘DEVLETTEN BİR ENGELLİ RAPORU İSTEDİM. ONU DA VERMEDİ’

Bacağını eskisi gibi kullanamayan Uğur, engelli raporu almak istemiş. Ama okuduğu okulda yüzüne kapanan ‘devlet kapısı’ burada da açılmamış. Engelli sayılabilmek ve kimi haklardan yararlanabilmek için yüzde 40 oranında engelli olduğuna dair sağlık raporu gerekiyordu. Engelli raporu almak için çabalarken yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor:

“Engelli raporu almak için gittiğim sağlık kurumunda fizik tedavi ve kalp damar ‘yüzde 40’ dedi. Ortopedist, Ankara’daki patlamada yaralandığımı öğrenince yüzünü ekşitti. Psikiyatr, Ankara patlamasını duyunca ‘Sen sağlamsın’ dedi. Ben ‘nasıl sağlamım dedim, ilaç kullanıyorum, 2 tane psikologa gidiyorum’ dedim. Psikolojimin kötü olduğu bir dönemdi ama ‘bana sağlamsın’ dedi. Hiç puan vermedi. Ortopedist ve psikiyatrın yüz ifadelerinde görmüştüm zaten memnuniyetsizliklerini. Verilen puanlar engelli raporu almama yetmedi. Yüzde 40 gerekiyordu, yüzde 38’de kaldım. Oysa ben ayak parmaklarımı, sol ayak bileğimi oynatamıyorum, his kaybı var. Devlet en azından bir engelli raporu versin istedim. Onu da vermedi.”

TEMİZLİK İŞÇİSİ OLDU; ZORLANIYORUM AMA MECBURUM

Uğur daha sonra İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde temizlik işçisi olarak işe başlamış. “Bütün gün ayaktayım, sokakları süpürüyorum” diyor. ‘Zor olmuyor mu’ diye sorunca, “Erken yoruluyorum. Sol bacaktaki kasların birçoğu yok. Çürüme olmuştu ve o kasları almışlardı. Sürekli ayaktayım ama hayatımı sürdürmek için de buna mecburum” diyor.

‘KENDİ BACAĞIM AMA PROTEZ GİBİ’

OHAL’den sonra çıkarılan KHK’lerle hayatının daha da zorlaştığını söyleyen Uğur, “Patlamada yaralanan insanların haklarını alabilmelerinin önünü tıkadılar. Bir patlamada mı yaralandın kamu görevlisi değilsen hiçbir hakkın yok. 15 Temmuz’da yaralananlara gösterilen ilgi, kolaylık bize gösterilmedi. Biz çok büyük bir mağduriyet yaşadık. Kendi bacağım ama protez gibi. Hiçbir haktan yararlanamıyorum” diyor.

‘NE GİTMEME İZİN VERİYORLAR, NE DE BURADA İNSAN GİBİ YAŞAMAMA’

Uğur, burada tüm kapılar kapanınca yurt dışına çıkmayı da düşünmüş. Ama işler bu kez de yolunda gitmemiş. O süreci şöyle anlatıyor:

“Pasaport başvurusu yaptığımda ‘pasaporta engeliniz var’ dediler. Nedenini sordum, bilgi de vermediler. Hiç ilgim olmayan meselelerden davalar açılmıştı. Belki o yüzdendir, bilmiyorum. Tedavi için de gidemiyorum yurt dışına. İnsanı köşeye sıkıştırıyorlar. Bu ülkeye sıkıştım başka bir yere de gidemiyorum. Ne gitmeme izin veriyorlar, ne de burada insan gibi yaşamama.”

‘BİZİ ÖLDÜRMEK İSTEYENLERE İNAT AYAKTA KALACAĞIM’

Tüm yaşadıklarına rağmen umutsuz değil. Sohbetimizi şu sözlerle bağlıyor Uğur: “Sadece patlamada yaralanmakla kalmadım, ondan sonra da çok sıkıntı yaşadım. ‘Barış’ talebiyle gittiğim o patlamada onlarca arkadaşımı kaybettim. Ama bizi öldürmek isteyenlere inat ayakta kalacağım. Bunların hesabı bir gün sorulacak. Bir gün bu ülkenin insanları bu şekilde ölmeyecek. Ben ayakta kalmaya çalışıyorum. Onlara boyun eğmiyorum, bu da onlara yeter. Hiçbir şekilde rahatlamayacağım ama tek isteğim bu kadar insanın ölmesine göz yumanların da yargılanması. Biliyorum, bir gün bu patlamanın tüm yönleri açığa çıkacak. Belki bu iktidar döneminde olmayacak bu ama bir gün olacak.”

Editör: Haber Merkezi