İZ GAZETE - Dünyamız dönüyor. Kendi etrafında olsun, Güneş’in etrafında olsun, dolaylı yolla da olsa Samanyolu etrafında dönüyor. Milyarlarca yıldır, dönüyor Allah dönüyor. Yarın da yeni bir yıla hep beraber; tüm insanlarla, bilincinde olmasalar dahi bitkilerle ve hayvanlarla giriyoruz. Sadece şaraplar ve bizim için önem teşkil ediyormuş gibi görünüyor bu durum. Yetişkinler bir yıl daha yaşlandıklarını idrak ederken, minimal hafızalalar ve küçümal dimağlar için hediye almanın getirdiği olumlu bir durum olabiliyor yeni bir yıla giriş. Ben küçükken yeni yılda önemli gördüğüm tek şey kasap takvimiydi. Yılbaşı olmadan bir hafta öncesinde kasaplarda müşterilerine hediye ettikleri takvimler olurdu. Çayır çimenin ortasında besili bir adet dana, çeşitli küçük baş hayvan ve hemen altında devasa kasabın ismi, adresi, sloganı. Her yaprağın arkasında bir kıssa, bugün doğan çocuklara isimler, fıkralar... Artık böyle bir uygulama maalesef bulunmuyor. Yeni seneye de takvimsiz ve buruk girmenin üzüntüsünü taşıyorum. Kısmet seneye artık…

***

Yeni yılın dışarıda, eğlence mekanlarında kutlanmasına karşıyım. Bu konuda sabit bir duruşum var. Hatta bu duruşum o kadar sabit ki evde duruyorum. İnsanların barınma sorununu kira ödeyerek çözmesi kendime ait bir evim olmadığı için saçma geliyor. Mal veya hizmet aldığım bir durumu son damlasına kadar kullanmamdan daha haklı bir gerekçe göremiyorum. O yüzden boş vakitlerimde evde duruyorum. Bir yerde dünyanın en başarılı projesini duymuştum; illa bir yere gidilecekse evlerden evlere tüp geçit yapılarak gidilmesi planı. Kira verdiğim için evden çıkmak istemiyorum, telefonumun şarjı yüzde beşe düşmeden şarja takmıyorum, sinemada filmin kapanış jeneriği bitmeden “ya son bi’ sahne varsa?” diye salonu terk etmiyorum, duşta su ısınana kadar soğuk suyla ayaklarımı yıkamaya başlıyorum. Devir çok kötü oldu, millet aç aç! İkinci el alışveriş sitesi’nde ikinci el terlik satan gördüm. Fetiş objesi gibi…

***

Hep olumsuz şeylerden bahsettim, biraz da olumlu şeyler yazayım. Yeni yılda aranızın iyi olmadığı ve küs olduklarınızla barışmayı deneyin. Aramızın iyi olmadığı/küs olduğumuz mp3 şarkılar vardır diye tahmin ediyorum, basit bir adım olarak buradan başlayabiliriz. Örnek vermek gerekirse, havanın güzel ya da kötü olmasından bağımsız olarak, “Tarkan – İnci Tanem” hiçbir koşulda dinlenemez benim için. Şarkı güzel mi? Çok güzel! Ama benim aram kötü, mp3 çalarımda ne zaman çıksa geçiyorum. “Madem geçiyorum ve dinlemiyorum o zaman neden silmiyorum?” diye soruyorum kendime, lazım olur sonra dinlerim diye silmiyorum. Güzel şarkı çünkü! Sadece benim aram kötü. “Ümit Sayın – Gül Beyaz Gül” listemde durur ama sildirtmez kendini bana. Onun dışında başka şarkısını da bilmiyorum herhalde Ümit Sayın’ın. Sizin de aranızın kötü olduğu mp3 şarkılarınız varsa mail yoluyla benimle iletişime geçin, ortak bir playlist hazırlayıp dinlemeyelim. Ama dursun, lazım olur ilerde. Belli mi olur belki bir gün, sabaha karşı saat 4’te Afyon’da bir mola tesisinde, soğukta yıkanan otobüsü izlerken kulaklığından çıkan cızırtılı “inci tanem” sesi yeni bir aşka yelken açtırabilir sizi! Tabii bol kesim kahverengi kumaş pantolonu olan Erzurumlu bir dayı “kesişmenizi” bölüp, “Mescid nerde çocıh?” diye sormazsa! 

BİRAZ DA SAĞLIK

Yeni yılın olmazsa olmazlarından birisi de kuzey yarım küre toprakları için “soğuk”. Güney yarım kürede ise ortama tam bir karnaval havası hakim. Doğalgaza zam ile beraber neşeli bir şekilde soğukların tadına doya doya varabiliyoruz. Biraz da sağlık diyelim ve ufak tavsiyelerle soğuk kış günlerini nasıl şölene çevirebiliriz ondan bahsedelim. İzmir’de soğuk havaların en üst noktaya çıktığı bu günlerde sabahları işe giderken fırından aldığınız iki adet sıcak poğaçayı (toplam 4TL) yanaklarınıza bastırarak hem soğuktan korunabilir hem karnınızı doyurabilir hem de beş dakikalık mutluluğa sahip olabilirsiniz. Hadi yine iyisiniz!

***

Geçtiğimiz perşembe günü ilk defa yazdım gazetede ve yazımın sonunun iyi olmadığına dair eleştiriler aldım birkaç arkadaşımdan. Beklentiyi yükseltip sonunu bağlamadan yazıyı bitirdiğimi söylediler. Bu yazımda da birbirinden farklı konulara değinerek daldan dala jonklör gibi atladım (jonklör kelimesini ilk defa cümle içinde kullanıyorum). Ama yazının sonucunda ne çıkaracağımı, okura ne anlatmam gerektiğini verdiğimi düşünüyorum. Bunu da bir örnekle taçlandırayım; düşünün ki ben bir otobüs firmasıyım, evet firmasıyım, otobüs değilim. Sen de İzmir Otogarı’nda bekleyen, Ankara’ya gitmek üzere bilet almış ve bilet saati 22:00 olan bir yolcusun. 22:00 otobüsüne bindiğini sanıyorsun ama aslında 22:15 otobüsü erken gelmiş, sen ona binmişsin ve bir anda kendi otobüsünün gittiğini fark ediyorsun. “Bu niye gitmiyor!” diye düşündüğün otobüste yolcu bile değilsin artık! Ama ne oluyor? Bir çözümü bulunuyor ve mağdur edilmiyorsun. Benim yazımı okuyan insanlar mağdur gibi hissedebilirler ama son kertede anlarlar ki asla mağdur edilmemişlerdir. Sadece düşündükleri yere, düşündükleri şekilde gitmemişlerdir (Yine sonunu düşünmeden girdiğim bir benzetmenin içinden çıkamadım. Ama hayatımın büyük bir kısmı böyle geçiyor; sonucunda büyük beklentiler olan ve nasıl biteceğini- tahmin edemediğim durumlar silsilesi halinde. 2013’e girerken dönemin Çeşme Belediye Başkanı ondan geriye saymak yerine birden ona kadar saymıştı hatırlarsanız, o sene Çeşmeliler yeni yıla girememişti. Hah işte, yeri geldiğinde bütün partiyi mahveden adam olarak, yeri geldiğinde de beklentisi büyük olduğu halde birden ona kadar sayan Çeşmeliler gibi hissediyorum). Yani demem o ki sevgili okur, nice mutlu, huzurlu, sağlıklı seneler diliyorum. Bu vesileyle de samimiyetimizin arttığını düşünüyorum. Kendinize iyi bakın, sevdiklerinizle bir arada olmaya özen gösterin ve şimdilik hoşçakalın! İyi seneler!

Editör: Haber Merkezi