“Çocukluk çağımda iyi bir okur olmaktan ziyade iyi bir dinleyiciydim. Köyümüzün yaşlılarının anlattığı hikâyeleri can kulağıyla dinlerdim” diyen, 1978 Erzincan doğumlu Ozan Bulan ile ‘Tanı Beni’ kitabı üzerine söyleştik. 1992 Erzincan depremi nedeniyle Bursa’nın Gemlik ilçesine ailesiyle taşınmak zorunda kalan, çocukluk ve ilk gençlik dönemini burada geçirdikten sonra Aydın Çine Meslek Yüksekokulu Arıcılık Bölümü’nde önlisans programından mezun olan, son olarak ise İzmir’e taşınan genç yazar Ozan Bulan, hala İzmir’de yaşıyor ve bir ilaçlama firmasında çalışmaya devam ediyor.

Edebiyatla yollarınız ne zaman ve nasıl kesişti? Yazı yazmaya nasıl başladınız?

Lise bitimi sonrası sanayi siteleri ve fason atölyelerde çalışmaya başladım. Kitaplarla haşır neşir olma dönemim genç bir işçi olarak hayata adım attığım bu döneme denk gelir. Yazma fikri ise hiç yoktu. Her şey bir show programı izleyip sinirlenmemle başladı diyebilirim. Daha sonra kafamdan geçenleri yazmalıyım dedim ve başladım.

2000’li yıllardaki edebiyatı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Teknolojinin hızlı bir şekilde hayatımıza girdiği ve hayatımızı değiştirdiği yıllardı. İlk zamanlarda artık insanlar kitap alıp okumayacak diye düşünmüştüm. Ama insanlar kitaptan vazgeçmedi. Yeni birçok yazar ve yayınevi kuruldu.

‘SORUNLAR YAZILMALI’

Sizce yazarlar edebi metinlerde toplumsal sorunlara değinmeli mi?

Evet toplumsal sorunlara değinilmeli, çünkü bunun etkilerini fazlasıyla yaşayan bir ülkeyiz. Toplumsal sorunlara hiç değinmeden yazmak ya da bunu görmezden gelmek o metni gerçeklikten uzaklaştırır.

Sizce günümüzde düşünce özgürlüğü var mı?

İçinizden düşünürseniz evet var. Fakat bunu sese ya da yazıya dökerseniz o zaman problem. Biliyorsunuz Kovit-19 salgını nedeniyle ‘evde kal’ çağrıları yapılıyor. Bir tır şoförü; ‘ben zengin değilim, emekli de değilim, ben bir işçiyim, evde kal diyorsunuz ama nasıl kalacağımızı, ne yiyip ne içeceğimizi söylemiyorsunuz’ deyip bunu bir video ile sosyal medyada paylaştı. Sonra ne oldu? Gözaltına alındı.

Sanatçılara yönelik artan baskıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğru bulmuyorum. Yönetenler herkesin ağzından aynı ezginin çıkmasını istiyor. Bu imkânsız ve doğru da değil. Farklı düşünce, ses ve eleştiri bir zenginlik olarak görülmeli bence.

‘UMUTLUYUM’

Edebiyatımızdaki yeni isimleri nasıl buluyorsunuz?

Benim gibi bu işin henüz başında ilk eserlerini yayımlayan birkaç genç yazarın kitaplarını okuma fırsatı buldum. Çok hoşuma gidenler de oldu sıkılıp hemen bıraktığım da ama bu konuda umutluyum.

Sizce sosyal medya edebiyatı nasıl etkiliyor?

Artıları eksilerine göre daha fazla bence, yeni oluşacak eserin araştırma ve bilgi edinme süreçleri sosyal medya sayesinde oldukça kısalıyor. Ayrıca eser oluştuktan sonra reklam, pazarlama, tanıtım süreçleri sosyal medya olmadan nasıl olurdu? Bilemiyorum.

Son yıllarda yazarlık atölyelerine ilgi arttı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kitabımın üçte birini tamamladığım zamanlarda benimde gidip gitmemek konusunda kararsız kaldığım bir meseleydi bu ama ben kararımı gitmemek üzerine verdim. Nedeni ise atölyede göreceğim eğitimin beni kendi kalıbımdan çıkarıp başka bir kalıba sokabileceği korkusuydu. Tabi benimkisi bir hissiyattı. Tam tersi de olabilirdi Ama en iyi yöntem sanırım bol bol kitap okumak.

‘AVANTAJI FAZLA’

İzmir’in edebiyat açısından avantaj ve dezavantajları var mı?

İnsanlar yaşadıkları şehirlere benzermiş. İzmir kültür sanat faaliyetlerinin yoğun yaşandığı bir kent. Enternasyonal kitap fuarı, öykü günleri, belediyelerin düzenlemiş olduğu etkinlikler ve ayrıca birçok bireysel sergi ve etkinlik. Hal böyle olunca İzmirli de yaşadığı şehirlere benziyor. Yani avantajlarının hayli fazla olduğunu söyleyebilirim.

‘Tanı Beni’ kitabınızda Aliş karakteri oldukça ilgi çekici. Esinlendiğiniz bir hikaye var mı?

Aliş karakterinin küçük bir bölümü çocukluğumdan nüveler taşır. Karakterin büyük bir kısmı ise dinlediğim hikâyelerin kurgulanması ile oluştu.

‘YAZMAKTAN DAHA ZOR’

Eserinizde çocuk istismarına değindiğiniz bir yer var, oradaki duyguyu kaleme alırken neler hissettiniz?

O bölümü yazarken çok zorlandım. Keşke böyle şeyler sadece hikâyelerde geçen edebi metinlerden ibaret olsaydı. Benzer kötü olayların hala yaşanıyor olmasını bilmek yazarken zorlanmaktan daha zor geliyor insana.

Anna karakterini oluştururken esinlendiğiniz bir olay var mı? 

Anna 80 darbesinden sonra ülkesinden kaçmak zorunda olan bir babanın ve İsviçreli bir annenin tek kızı. Okulunun düzenlediği küçük bir ses yarışmasında birinci olunca beklenmedik bir davet alır ve akabinde birkaç günlüğüne Türkiye’ye gelir. Türkiye’de yaşayacağı bir olay hayatının dönüm noktası olur ve kendini bir arayışın içinde bulur. Anna karakterini oluştururken aslında bir değil birkaç olaydan esinlendim. Ama bunları okuyucunun keşfetmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum.

‘SON DEĞİL BAŞLANGIÇ’

Anna, Ali ve Su’nun hikayesi sanki yarım kalmış gibi ‘Tanı Beni’ kitabınızın devamı gelecek mi?

İnsanlar okudukları kitaplarda mutlu ve çarpıcı bir son bekler. İtiraf etmem gerekirse ben de bir okuyucu olarak okuduğum kitabın bu şekilde bitmesini isterim. Ama ‘Tanı Beni’ için böyle bir son düşünmedim. Çünkü kitabın sonunu son olmaktan öte bir başlangıç olarak görüyorum.

 ‘İYİLİK İSTEĞİNİ BÜYÜTMELİYİZ’

Kitabınızda geçen bir cümleyi size de sormak isterim; gerçekten kötülüğün olmadığı ya da en aza indiği bir dünya mümkün müdür sizce?

Andrei Tarkovski’nin ‘Nostalgia’ filminde bir sahne var. Bir delinin haykırışı diye bilinir. ‘Birileri piramitleri yapacağımızı haykırmalı, yapamamamızın bir önemi yok. O isteği büyütmeliyiz’ der. Eğer iyi bir dünya mümkün görünmüyorsa bile bu isteği büyütmemiz gerekir.

Son olarak, her yazarın farklı bir cevabı vardır: “Neden yazıyorsunuz?” sorusuna sizin cevabınız ne olur?

Yazıyorum… Çünkü yazmayı etkili bir bireysel mücadele yöntemi olarak görüyorum.

Editör: Haber Merkezi