Gizem TABAN/İZ GAZETE- Bir yıl önce İzmir’de gerçekleşen depremde evleri ağır hasar aldığı için yıkılan ve devletin belirlediği 3’üncü proje alanı hak sahiplerinden olan depremzede Avukatlar; Nilsu Karaman Aktarıcı ve Banu Dalgıç, afet sonrasında verdikleri hukuki mücadeleyi ve yaşanan mağduriyetleri anlattı.

‘YIKICI ETKİLER SÜRÜYOR’

Depremin yaşandığı tarihin kendileri için bir milat olduğunu söyleyen depremzede Avukat Nilsu Karaman Aktarıcı, sonraki süreçte mağduriyetlerin yaşandığını dile getirdi. Aktarıcı, “Afetlerin yıkıcı etkisini, insanlar üzerindeki etkisini biliyorduk ama bizzat yaşayınca çok farklı oluyor. İşin içinde olunca, kanunlarımızda ve yönetmeliklerimizde birçok eksiğin olduğunu fak ettik. Hem o anda hem sonrasında yaşadığımız büyük bir travma… Bir yıkıcı etki de deprem sonrasındaki mağduriyetlerimizle yaşadık. Belki iyi niyetle hizmet edilmeye çalışılıyor ama o iyi niyetli hizmetler bize aynı ölçüde yansımıyor. Mutsuzluklarımız var, yöneticilerimizin bunları görmezden geldiğini düşünmüyorum ama aramızda bir iletişim sorunu olduğunu düşünüyorum. Cumhurbaşkanımıza sesimizi duyuramadığımızı düşünüyorum. Çünkü, metrekarelerimizin düşürülmesinden tutun, sosyal yardımların bize ulaştırılmasına kadar birçok haksızlık var. Gökdelenlerin olduğu bir bölge olmasına rağmen proje alanlarında olan bizlerin katları kısıtlandı. Dolayısıyla çifte standardın yaşandığı bir durum var” diye konuştu.

‘MAĞDURİYET ÇOK FAZLA’

Yaşadıkları mağduriyetlere ilişkin açıklamalarda bulunan depremzede Avukat Banu Dalgıç ise, “Öncelikle depremden sağ çıktığımıza dua ettik. Ciddi bir maddi kaybımızın olduğunu ise ‘evler yıkılacak’ denildiğinde fark ettim. Sonrasında bizim için sorunlu bir süreç başladı. Evlerin yıkılacağını anladıktan sonra, şu ana kadar uzak olduğumuz Afet Hukuku’na yöneldik. Bu konuda haklarımız neler olduğunu, kanunları ve yönetmeliklere öğrenmeye yoğunlaştık. Eski kanunların daha insaflı olduğunu, yeni kanunların son derece insafsız hazırlanmış ve tamamen vatandaş aleyhine olduğunu gördük. Mesela, 7269 Sayılı Deprem Kanunu, şimdiki 6306 Sayılı Kentsel Dönüşüm Kanunu’na göre çok daha insancıl. Ancak o da çok geride kalmış bir yasa, buna bağlı olarak çıkan yönetmeliklerin hepsi geçmiş döneme yönelik düzenlemeler ve günümüz ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak. Biz de açtığımız tüm davalarda bu yasadaki bazı maddelerin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasını talep ettik. Proje alanı olarak bizlerin mağduriyeti çok fazla… Benim proje alanında 2 tane taşınmazım vardı ancak devlet bizim evlerimizi yıkıp arsa haline getirip kendi üzerine tescil etti. Burada Kentsel Dönüşüm Yasası’nı uyguluyor. Biz depremzedeyiz, aslında bize 7269 Sayılı Afet Yasası’nın uygulanması gerekiyor. İlgili kurumlara sorduğumuzda ‘biz işimize gelen maddeyi uygularız’ yanıtını aldık. Proje alanlarında 2 evi olan var 10 evi olan var veya apartman kendisine ait olan insanlar var. Ancak bu kişilere verilecek hak sahipliği sayısının 1 olduğunu ve fazlasının verilmeyeceğini söylüyorlar. Bu zaten apayrı bir mağduriyeti doğuruyor. Bunun dışında, proje alanlarında evlerimiz yarı oranına küçültüldü” ifadelerini kullandı.

‘BOŞ SENET İMZALATILDI’

Proje alanlarındaki hak sahiplerine boş senet imzalatıldığına dair iddialar hakkında konuşan Dalgıç, “Ne ödeyeceğimizi bilmiyoruz. Bize başvuru yaptırdılar ve boş senede imza attırdılar. Bize verecekleri konutu hangi yasaya dayanarak vereceklerini bilmiyoruz. Hak sahipliğimizi neye dayandırdıklarını veya dayandırmadıkları hak sahipliğimizin karşılığında devletin ne yapacağını bilmiyoruz” dedi.

‘AYRIŞTIRILMAK İSTEMİYORUZ’

Hem kendilerinin hem de birçok depremzedenin hakkı için hukuki mücadeleyi sürdürdüklerini söyleyen Nilsu Karaman Aktarıcı ise sözlerini şöyle sürdürdü: “Biz de depremzedeyiz, diğer depremzede vatandaşlarımız da kader arkadaşımız oldular. Biz proje alanı içi ya da dışı diye ayrım yapmıyoruz ama siyasetçiler bizi proje alanı içi ve dışı olarak ayrıştırdı. Psikolojik olarak gerçekten yorucu bir süreç yaşıyoruz. Yöneticilerin bizim üzerimizde uyguladığı siyaset çok yanlış. Biz devletimizin bizi, başka il ya da proje içi-dışı olarak ayrıştırmadan hepimizi kucaklamasını istiyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz. Şimdilik onu sağlayamadık, ama umarım sesimizi duyarlar.”

‘KURAYI KABUL ETMİYORUZ’

Proje alanlarında konut tesliminin kura çekimiyle olmasına eleştirilerde bulunan Aktarıcı, “Kurayı asla kabul etmiyoruz. Çünkü buralar TOKİ ya da Hazine arazisi değildi. Metrekaremiz düştü, şimdi biz bunları bir de satın alıyoruz. Metrekaremizin yarısını vermemize rağmen bir de para verip alıyoruz. Çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Yöneticilerimizin daha tecrübeli ve daha fazla bizim yanımızda duruyor olmaları lazım” dedi.

‘AMACIMIZ ZENGİNLEŞMEK DEĞİL’

“Hepimiz aynı felaketi yaşadık” diyen Banu Dalgıç da “Hepimiz benzer mağduriyetleri yaşıyoruz. Zenginleşmek gibi bir amacımız yok. Ben şu an 60 metrekare evi üzerine para vererek satın almak istemiyorum ama devletin bize yaptığı şey bu… Devlet, ‘sizi mağdur etmeyeceğiz’ diyor ama yaptıkları şeyle biz zaten mağdur olmuş durumdayız” açıklamalarında bulundu.

‘AFET BAKANLIĞI KURULMALI’

Bir afet bakanlığının kurulması gerektiğini vurgulayan Aktarıcı ise, “Bir kere kesinlikle afetlere hazırlıklı olmadığımızı anladık. Bir afet bakanlığı ülkemiz için şart. Çünkü biz afetlerde 3 tane ayrı bakanlıkla muhatap olmak durumunda kaldık. 1999 yılından bu yana deprem vergisi ödüyoruz ama sosyal yardımlardan eşit olarak yararlanamadık. Deprem bölgesinde kalan binaların bir kısmı Afet Kanunu’na, bir kısmı Kentsel Dönüşüm Kanunu’na tabii olduğu için sosyal yardım alamayan çok sayıda insan oldu. Bu, afete hazırlıklı olunmadığını, gereken bütçelerin ayrılmadığını gösteriyor. ‘İtibarımızdan tasarruf etmeyeceğiz’ derken afetzedelere ayrılması gereken fonlardan tasarruf etmemeliyiz. Bu da bir itibar kaybıdır. Afet herkesin başına gelebilecek ve geldiğinde vatandaşın yanında olmayı gerektirecek bir durum… Biz mülklerimizi kendimiz kaybetmedik. Devletin, bizim tüm zararlarımızı karşılıyor olması lazım” diye konuştu.

Editör: Haber Merkezi