Cumhuriyetimizin kurucuları, yobaz-gerici din adamlarının, tekke ve zaviyelerin işbirlikçi şeyhlerinin, feodal kırıntısı şıhların Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sonrasında yaptığı ihanetleri asla unutmadılar.

Binlerce yıllık çok katmanlı kültürel zenginliği ile Batı aydınlanmasının da öncüllerinden olan Anadolu topraklarında, irtica karanlığının bir daha asla hüküm sürmesine izin vermemek için gerekli tedbirleri aldılar.

Namuslu, çalışkan iyi niyetli Anadolu insanının temiz dini duygularını bu yobaz gerici güruhun nasıl kötüye kullandığını tecrübeleriyle çok iyi biliyorlardı.

31 Mart gerici ayaklanması, Kurtuluş Savaşı'nda Anzavur, Konya kalkışmaları, Menemen'de Asteğmen Kubilay'ın şehit edilmesi belleklerinde acı bir yer edinmişti.

1908 yılında Bosna Hersek'in kaybıyla başlayan, Arnavutluk isyanı, İtalya Savaşı, 1. ve 2. Balkan Savaşları, 1. Dünya Savaşı ile devam eden ve nihayet 9 Eylül 1922'de İzmir'in düşman işgalinden kurtuluşu ile sona eren, tam 14 yıl süren savaşlar.

Ülkenin tüm kaynaklarını tüketen savaşlardan sonra küllerinden doğan genç cumhuriyetin ve kadrolarının işi zordu. Üzerimize karabasan gibi çöken cahillik, yobazlık, gericilik ve atalet yenilmesi gereken en önemli düşmanlardı. Asırlardır Anadolu halkına din diye yutturulan afyonun zehrini temizlemek için kollar sıvandı.

Diyanet İşleri Başkanlığı da bu ihtiyaçtan doğdu. İslam'da ruhban sınıfı yoktu ancak tekkeler, zaviyeler, tarikatlar, cemaatler ve ulemalar kendi ruhban sınıflarını çoktan oluşturmuş ve topluma nüfuz etmişlerdi. İşte bu nüfuzu kırabilmek, bu kişilerin siyasal etkinliğini kırmak için kuruldu Diyanet İşleri Başkanlığı.

Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk o yıllardan sesleniyor bize: "Softa sınıfının din simsarlığına müsaade edilmemelidir. Dinden maddî menfaat temin edenler, iğrenç kimselerdir. İşte biz, bu vaziyete muhalifiz ve buna müsaade etmiyoruz…"

Atatürk'ün de açıkça belirttiği gibi kurum sayesinde genç cumhuriyetimiz dinsel otoriteyi eline aldı. Dini hassasiyetler bahane edilerek devrimlerin sabote edilmesini engellemek, dinin siyasete alet edilmesinin önüne geçmek temel amaçtı. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bu sistem çok da güzel işledi. Diyanet kadrolarında yetişen aydın din adamları devrimlerinin yerleşmesinde ve benimsenmesinde önemli rol oynadılar.

Ne zamanki karşı devrim palazlanmaya başladı, özellikle de 1980 faşist darbesinden sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kuruluşunun tam da zıddı bir karaktere büründü. Günümüzde ise siyasi iktidarın fetvacısı konumunda görev yapıyor, gericiliğin amiral gemisi oldu. Görevi Anayasanın laiklik ilkesini korumak iken tam tersi açıklamalar yapıyor.

Geçen hafta Sözcü Gazetesi'nde okuduğum bir haber ilgimi çekti. Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş'ın mütevelli heyeti başkanı olduğu Türkiye Diyanet Vakfı internet sitesi üzerinden e-ticaret faaliyeti göstermeye başlamış. E-ticaret sitesinde kitaptan tespihe, hat sanatı tablolarından ipek seccadelere kadar çeşitli ürün satışa sunulmuş. 10 liraya kitap da var 3 bin 500 liraya satılan halı seccade de.

‘Ne var bunda?’ diyeceksiniz. Dijital bir çağda yaşıyoruz, vakıf da gelir elde etmek için böyle bir yöntem bulmuş diye düşünebilirsiniz. Elbette buna bir itirazımız yok. Hatta memnun bile oldum. Bence de dini malzemeleri satsınlar ama din satmayı bıraksınlar.

Ha bir de Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü anmaktan korkmasınlar. Bugün oturdukları makamı bile ona borçlu olduklarını hatırlasınlar. Nankörlük etmesinler. Çünkü nankörlük en büyük günahlardan biridir.




BİZ'DEN HABERLER

Çok yoğun bir haftayı geride bıraktık. Ekim ayı da geride kaldı. İzmir Depremi'nin 1. yıldönümünde kaybettiğimiz 117 canı andık. Bir kez daha kaybettiğimiz canlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına da sabır ve başsağlığı diliyorum. Depremin yıldönümünde İZ Gazete deprem özel ekiyle yayınlandı. Ağırlıklı olarak depremzede yurttaşlarımızın sorunlarına yer verdiğimiz ekimizde Bayraklı Belediye Başkanı Serdar Sandal'la da çalışkan muhabirimiz Gizem Taban geniş kapsamlı bir röportaj yaptı. TBMM Deprem Komisyonu üyesi iki değerli milletvekilimiz Prof. Dr. Kamil Okyay Sındır ile Sevda Erdan Kılınç da makaleleriyle ekimizde yer aldı.

***

Öncel Öziçer ve Gönül Soyoğul'dan sonra geçen hafta güçlü bir kalem daha İZ Gazete ailesine katıldı. İzmirlilerin yakından tanıdığı Seçkin Öner köşesinde her hafta İzmir gündemini yorumlayacak. Seçkin Öner'e de tekrar hoş geldin diyoruz.

Bu hafta İzmir'in gündemini yine İZ Gazete belirleyecek. İzmir'de 3 dönem, 15 yıl Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Sayın Aziz Kocaoğlu, usta gazeteci Gönül Soyoğul'a konuştu. Uzun süren sessizliğini bozan Aziz Başkan, Soyoğul'a neler anlattı, hangi konuda net tavır ortaya koydu, hangi konuda çağrı yaptı, kimlere sahip çıktı, kimlere cevap verdi… Bu soruların hepsini hafta içinde İZ Gazete'de okuyacaksınız.

BİZ'i takip edin;

Bugüne dair sözünüz,

Gelecekte İZ'iniz olsun…

Sağlıklı kalın.