Nuray Pehlivan'nın haberine göre Halkların Köprüsü Derneği’nin İzmir Tabip Odası’nda yapılan etkinliğine dernek gönüllülerinin yanı sıra mültecilerle çalışma yapan kurum temsilcileri ve İnsan Hakları Savunucusu Akın Birdal da katıldı. Açılış konuşmasını yapan Derneğin Kurucu Başkanı Prof. Dr. Cem Terzi, ““Halkların Köprüsü’nün çalışmaları İzmir’de nicel olarak dar bir alanda ve ekonomik gücü sınırlı olsa da çalışmalarımızın niteliği bizleri aşan bir duruma geldi. Uluslararası Hrant Dink ödüllerinden, Işıklar Ödülü 2016’da Halkların Köprüsü’ne verildi. Sabancı Vakfı bize paralı bir ödül vermeyi kararlaştırmıştı. Ancak biz bu ödülü kabul etmedik. Bizler mülteci konusuna dair araştırmak, öğrenmek, manifesto yazmak ve bunları aramızda bu konuya dair hiç profesyonel olmadan yapmayı zemin edindik.” dedi.

‘KÖPRÜYÜ KÖPRÜ YAPAN RUHU İYİ ANLAMAK LAZIM’

Halkların Köprüsü Derneği’nin barış sürecinde kurulduğunu hatırlatan Cem Terzi, “Türkiye’de yaşayan halklar arasında kamusal dostluk ve dayanışma geliştirmek için çalışmaktı amacımız. Bunları derneğimizin kurulduğu dönemin Türkiye’sini iyi anlamak adına anlatıyorum. Köprü’yü köprü yapan ruhu iyi anlamak lazım. Biz bir sivil toplum kurumu değiliz, kuruluşumuzda da mültecilere yönelik bir çalışma yapmak için kurulmadık. Ancak Suriye’deki savaş ve yarattığı yıkımlar bizi mülteci odaklı hale getirdi.” diye konuştu.

‘STK DEĞİL DAYANIŞMA ÖRGÜTÜYÜZ’

Dernek toplantılarında birbirini hiç tanımayan insanların bir araya geldiğini ve tartışmaları yürüttüğünü dile getiren Terzi, şöyle devam etti:

“Bu herhangi bir sivil toplum kuruluşunun (STK) yapacağı iş değil. Bu yüzden biz kendimize sivil toplum kuruluşu değil, dayanışma örgütü diyoruz. Dernek bugüne kadar 100 binin üzerinde mülteci ile yüz yüze geldi. Tamamı gönüllü çalışanlarımızla, İzmir’e gelen mültecilerle dayanışma gösterdik. Sağlık taramaları, gıda yardımları, geçici barınak bulma ve daha bir dolu çalışmayı hayata geçirdik. Köprü ruhu dediğimiz şey, insanların kenetlenme biçimi, hayatı birlikte üretmenin, birlikte mücadele etmenin getirdiği bir biçim. Saha çalışmalarımızı örgütlemek, gönüllülerimizle insanlara dokunmak, önümüze çıkan her türlü soruna olabildiğince çözüm yaratmak; tüm bunları yaparken, nasıl ilişkilenmesi, nasıl çalışılması, nasıl siyaset yapılması gerektiğini, Köprü bize anlattı. Doğruda durmanın felsefesi oradan çıktı. Köprü çalışmaları tam da bu yüzden daha öne çıktı”

‘SABANCI’NIN VERDİĞİ ÖDÜLÜ KABUL ETMEDİK’

Tüm dünyada yaşayan en önemli 5 sanatçı arasında yer alan Çinli çağdaş sanatçı ve aktivist Ai Weiwei’in, derneği ziyarete gelerek iki ödülünü Halkların Köprüsü’ne adadığını aktaran Terzi, “Halkların Köprüsü’nün çalışmaları İzmir’de nicel olarak dar bir alanda ve ekonomik gücü sınırlı olsa da çalışmalarımızın niteliği bizleri aşan bir duruma geldi. Uluslararası Hrant Dink ödüllerinden Işıklar Ödülü 2016’da Halkların Köprüsü’ne verildi. Sabancı Vakfı bize paralı bir ödül vermeyi kararlaştırmıştı. Ancak biz bu ödülü kabul etmedik. Bizler mülteci konusuna dair araştırmak, öğrenmek, manifesto yazmak ve bunları aramızda bu konuya dair hiç profesyonel olmadan yapmayı zemin edindik. Akademisyenlerin akademik dilinin üstünlüğüyle sıradan insanları konumlandırmaları, dikey ilişki kurmalarına asla izin vermedik. Köprü’ye pek çok doçent, profesör gelmiştir ama hiçbirinin profesörlük yapmasına izin verilmemiştir. Bunlar Köprü’yü Köprü yapan özelliklerdir” diye konuştu.

‘YENİ KÖPRÜLER KURMAYA DEVAM EDECEĞİZ’

Toplantıda, “Köprü ile yürümek” başlıklı bir konuşma yapan dernek gönüllüsü Sevilay Demirbaş, “Burası benim için bir okul oldu. Saha çalışmaları beni zenginleştirdi, deneyimlerime deneyim kattı. Barış için, dayanışma için mücadele ettik. Birbirimize sahip çıktık. Yeri geldi dertleştik, yeri geldi yol yordam gösterdik, yeri geldi bir ekmeği paylaştık. Her zaman çok işimiz oldu. Tepekule’nin, Kadifekale’nin, Agora’nın dili olsa da konuşsa… Daha da çok işimiz var, yeni Köprüler kurmaya, yürümeye devam edeceğiz” dedi.

‘HALKTAN HALKA BİR KÖPRÜ KURMALIYIZ’

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir eski eş başkanlarından Cavit Uğur, derneğin kurulduğu yıllarda barış sürecinin yaşandığına değinerek “Bizler barış istiyoruz, bir tane insanımızın ölmesine rızamız yok. Her şeyden önce yüzyıl boyunca iki toplum birbirine bu kadar düşman edilmişken, halkların bir araya gelmesi, birbirini anlaması gerekir. O dönem ben HDP il eş başkanlığı görevi sürdürüyordum ve barış sürecinin bir fırsat olabileceğine inandım. Halktan halka bir köprü kurmalıyız. Halkların Köprüsü’nü kurma fikri ta o dönemden geliyor. Olmadı… Barış masası devrildi, bu fırsatı halkların yaşamasına izin vermediler. Bu nedenle bugün Halkların Köprüsü’ne daha fazla ihtiyaç var. Sadece Kürtlerle değil, bütün ezilen halklarla sömürüye karşı köprüler kurmak zorundayız” şeklinde konuştu.

‘MÜLTECİLERİN DİLİ OLMAYA ÇALIŞTIK’

Halkların Köprüsü Derneği Sağlık Komisyonu olarak, 2014 yılından beri yaşadıkları semtte, çadırda, sokakta 100 bin üzerinde mülteciye sağlık taraması yaptıklarını ve 7 bin kişinin tedavisini üstlendikleri bilgisini veren Dr. Zeynep Altın, bugüne kadar yaptıkları tüm çalışmaları raporladıklarını aktardı. Bazen yetkilileri harekete geçirmek bazen de çözüm üretmek için kamu otoriteleri ile görüştüklerini ifade eden Altın, aşısız çocuklar, takipsiz gebeler, mülteci yaşlılar ve engelli mültecilerin sağlık sorunlarının ilgi alanları olmaya devam edeceğini dile getirdi.

Suriyeli mültecilerin ülkemize ilk geldiklerinde sağlık hizmetlerinden faydalanamadıklarını hatırlatan Altın, “Sağlığın temel bileşenleri anlamında; mültecilerin yaşadıkları alanların son derece sağlıksız olması, dengeli beslenememeleri, günde 15 saat ve karın tokluğuna en kötü şartlarda çalışmak zorunda kalıyor olmaları, psikolojik travmaları, göç yollarında maruz kaldıkları fiziksel travmalar, bedenlerindeki şarapnel parçaları, geride bıraktıkları yaşama duydukları özlem; tüm bunlar mültecilerin sağlık sorunlarının devam etmesinin temel bileşenleridir. Hâlâ hastanelerde tercüman yok. Kayıt altına alınamadığı için sağlık hizmet erişimi olmayan mülteciler var. Bu sorunların çözümünün bir parçası olmak için tüm yetkili kurum ve kuruluşlarla görüşerek onlarla sokağın bilgisini, paylaştık.”

‘MASALLARIN İÇİNDE HALKLARIN YAŞAMINA IŞIK TUTTUK’

“İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel şeylerden birinin konuşabilmek, meramını anlatabilmek olduğunu biliyoruz.” diyen dernek gönüllüsü İlyas Nas, kültür sanat çalışmaları kapsamında gerçekleştirdikleri masalları anlattı. Hikaye ve hikaye anlatabilme becerisinin türümüzün dünyada varlığını sürdürebilmesinin temel taşlarından biri olduğunu söyleyen Nas, “Çünkü ancak hikayeler, insanları aynı hayallerin hedefleri etrafında toplayabilir, onları bir araya getirebilir. Bizi Halkların Köprüsünde bir araya getiren de bir hikayedir. Hepimizin, bu coğrafyanın ortak hikayesi, buranın hikayesidir. Tam da bir araya geliş nedenimize, derneğin ruhuna uygun bir biçimde farklı halkların hikayelerini, masallarını konu alıyoruz. Eduardo Galeano Hikaye Avcısı kitabında “… Öykü anlatıcıları yitik hatıranın, aşkın ve acının görünmeyen ama hiç silinmeyen izini arar ” der. Ve bizde yitik hatıraların, aşkların ve acıların peşinden gittik… Hikayelerin, masalların, destanların içinde halkların yaşamlarına ışık tuttuk. İstedik ki yazılı masallar veya hikayelerden çok sözlü gelenekle nesilden nesile aktarılmış ve o halkın folkloruna, tarihine de ışık tutan ve bize fikir veren hikayeler, masallar, destanlar olsun” diye konuştu.

‘BU YIL YAKLAŞIK 40 FİLMLE FRANSIZ KÜLTÜR MERKEZİNDE OLACAĞIZ’

Halkların Köprüsü Derneği çalışmaları kapsamında gerçekleştirilen 2. İzmir Uluslararası Mülteci Film Festivali hakkında bilgi veren festival koordinatörü Ufuk Tambaş ise mültecilerin sorunlarının sadece barınma, sağlık, beslenme ve güvenlikle sınırlı olmadığını düşündüğünü söyledi. İnsani ihtiyaçların bireysel ve toplumsal varoluşla ilgili ihtiyaçlarının da karşılanması gerektiğinin altını çizen Tambaş, “Bu nedenle özellikle mültecilerin yaşadığı ülkelerde bizim gibi insanlara çok önemli sorumluluklar düşüyor. Burada ilk basamak olarak ihtiyaçların karşılanması ile birlikte, mültecilerin de sosyal, kültürel ihtiyaçlarını gözetip ortaklaşa çalışmaların zeminini yaratmak önemli. Yereldeki insanların bu konuda empati yapabilmesini sağlamak için en önemli araçlardan bir tanesi de sinema. Mültecileri istatistik rakamları olmaktan çıkarıp hikayesi ve hayalleri olan, bu anlamda bizlerden farkı olmadığını gösteren filmler insanlarda empati duygusunu ortaya çıkarıyor ya da geliştiriyor.” diyerek, geçen yıl yapılan festivalde toplam 22 filmi İzmirlilerle buluşturduklarını, bu sene yine dünyanın dört bir yanından yaklaşık 40 filmle Fransız Kültür Merkezi’nde olacakları bilgisini verdi.

YARDIMLAŞMA DEĞİL DAYANIŞMA

Yaptıkları saha çalışmalarını anlatan Osman Çakar, dernek olarak yardımlaşma değil, dayanışmayı esas aldıklarının altını çizdi. “Halkların Köprüsü Derneği olarak 5 yılda, 100 binden fazla mülteciye temas ettiğimizi düşünüyoruz. Ancak mülteci dramının ülkemizde olabildiğince yaşandığı şu son 7-8 yıllık süreçte yaptıklarımız muhtemelen denizde bir kum tanesi. Elbette bizi oldukça aşan bir alanda elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Ama dayanışmayı ezilenlerin nezaketi olarak yorumlayan bizler gücümüz, enerjimiz ve imkanlarımız yettiği sürece elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz. Elbette yaptığımız muazzam işlerin yanında yapamadığımız çok daha fazla çalışmalar var. Çünkü sorunun büyüklüğü bizim gibi gönüllü dernekleri aşan devasa boyutlarda. Nitekim devletlerin de bu konuya yaklaşımı malumunuz.” diyen Çakar, “Mültecilik suç değildir” ve “Hepimiz bir gün mülteci olabiliriz” şiarını unutmadan hepinizi saygıyla selamlıyorum.” diyerek sözlerini sonlandırdı.

‘YAPTIKLARIMIZI YETERLİ GÖRMÜYORUZ’

Engelli komisyonunun çalışmalarını aktaran Yusuf Ak ise Derneğin kuruluşundan bu yana engellilik olgusunun gündemlerinde olduğunu söyleyerek engelliler için değil, engelli dostlarının fikirleriyle yol aldıklarını ifade etti. Engellilik olgusuna tıbbi model ekseninde yaklaşan birçok sivil toplum kuruluşunun aksine sakatlığın kadın, LGBTİ, vegan meselesine yaklaştıkları gibi baktıklarını aktaran Ak, şunları söyledi:

“Dernek olarak hak odaklı engelli eğitimi, kör kadınların karşılaştığı zorlukların işlendiği Toplumsal Körlük Paneli ve sesli betimleme çalışmaları gerçekleştirdik. Fakat yaptıklarımızı yeterli görmüyoruz. Bugün tüm etkinliklerimizde işaret dili desteği imkanını yaratmamız gerektiğinin farkındayız. Zihinsel engellilerin yaşadığı istismarın ve engellilerin yaşadığı ayrımcılıkların üzerinin örtüldüğü, çözüm odaklı olunmadığının farkındayız. Derneğimiz de dahil olmak üzere birçok binanın topal bireyler için erişilebilir olmadığının farkındayız. Fakat derneğimiz bünyesinde kendi içinde özerk engelliler komisyonu kurabilirsek, hak odaklı çalışmalar yürüten engelli sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliğini güçlendirebilirsek daha hızlı yol alacağımıza inanıyoruz. Bundan ötürü sesimize ses, ışığımıza ışık, dilimize dil katmak isteyen tüm engelli dostlarımız bilmelidir ki Halkların Köprüsü Derneği her zaman dayanışma içerisinde olacağının sözünü vermektedir.”

“6. Yılında Halkların Köprüsü” başlığını taşıyan atölye, katılımcıların çalışmalara dair görüş ve önerilerini sunduğu bölümle sona erdi.

GAZETE DUVAR

Editör: Haber Merkezi