İklim krizi gündemimizden düşmüyor. Belli ki önümüzdeki günlerde gündemimizde daha çok yer tutmaya devam edecek. Hatta o kendisi gündemi ele almadan bizlerin bu konuda yapılabilecekler ve talep edilebileceklerle ilgili kendimizi geliştirmemiz, konuya daha yakından bakmamız çok büyük önem taşıyor.


SAYFANIN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Bu noktada bu hafta Sinek Sekiz Yayınevi’nin kitaplarını hatırlatmak istiyorum. Ben bu sene, ekoloji üzerine uzun süredir okumak istediğim kitaplardan bir paket hediye ettim kendime.

Bu paketin ilk kitabı Maria Mies ile yazdığı Ekofeminizm adlı kitaptan da tanıyabileceğiniz Vandana Shiva’nın İyilerin Yanında adlı kitabıydı.

Tanımayanlarınız için biraz Vandana Shiva’yı tanıtayım.

ÇEVRE KAHRAMANI

Shiva 5 Kasım 1952’de Hindistan’da, Dehradun’da doğdu. Babası orman memuru, annesi ise çiftçiydi. Doğayla iç içe yaşamı, doğada olan şeyleri merakla izlemesi ve dahasını keşfetme arzusuyla Kanada Western Ontario Üniversitesi’nde fizik okudu. Doktorasında ise kuantum teorisi üzerine yoğunlaştı. Ardından Bangalore’da, Hindistan Bilimler Enstitüsü ve Hindistan İşletme Enstitüsü’nde bilim, teknoloji ve çevre politikaları üzerine bir araştırmayı yürüttü. Bu disiplinlerarası bakışının hayatına yansıdığını söyleyebiliriz ya da hayatının bu disiplinlerarası çalışmalara…

1982 yılında doğduğu kente dönen Shiva; Bilim, Teknoloji ve Ekoloji Araştırmaları Vakfı’nı kurarak yaşamın ve yaşam kaynaklarının bütünlüğü, biyolojik çeşitliliğin korunması, sürdürülebilirlik üzerine çalıştı. Dünya çapında bu alanlarda hareketler başlattı, üniversiteler, okullar ve derneklerle dünya çapında büyük projeler yürüttü.

2003 yılında Time dergisi Shiva’yı çevre kahramanı olarak lanse etmişti. Asia Week onu Asya’nın en etkili beş konuşmacısından biri olarak seçti. 2007’de Slow Food hareketine başkan yardımcısı seçildi.

Shiva, bugün de çalışmalarına devam ediyor, küreselleşmenin maliyetleri üzerine dünyayı bilgilendiriyor, çokuluslu şirketlerin sürdürülebilir olmayan tarım yöntemlerine karşı mücadelesini sürdürüyor.

YEŞİL DEVRİM’E KARŞI

Shiva, günümüzde yaşadığımız sorunların kaynağında doğa fikrindeki değişimin olduğunu söylüyor. “Toprak anadan kimsesiz topraklara doğru” evrildiğimizi belirtiyor.

“Doğa, endüstriyel paradagmanın yayılmasıyla bir nesne, bir meta haline geldi. Bilim, teknoloji ve ekonomi insanın toprak üzerinde zorla hüküm kurmasına hizmet etti. ‘Oikos’ Yunancada ev anlamına gelir, ekoloji terimi de bu kökten türemiştir; ‘ev olarak toprağın bilimi’ anlamına gelir. Aslında, ekonomi sözcüğü de kökeninde ‘ev olarak toprağın idaresi’ anlamını taşır. Oysa şu anda yaptığımız kapitalist modelin önermesi üzerinden kaynakların ve ekolojik süreçlerin yok edilmesini matematiksel olarak ölçmek ve kayda geçirmekle yetinip tüm bunları da büyüme olarak adlandırmaya devam etmekten başka bir şey değil. Bilim bile, yaşayan ve kendi kendine organize olan Gaia’nın çalışma şeklini analiz etmeyi bıraktı. Toprak ana işte bu şekilde kimsesiz topraklara dönüştü ve sadece bir kâr ve iktidar elde etme aracı haline geldi.”

Küreselleşmeyle birlikte, üretkenlik adı altında çeşitliliğin yok edilip yaşam kaynaklarının tektipleştirildiğini, tarımsal kaynaklardan vazgeçilip monokültürler ile dünyanın yaşama fırsat tanıyan ve her canlının hakkı olan çeşitliliğinden vazgeçildiğini belirten Shiva; geleceğimizi kurtarabilmenin tek yolunun insan ile toprak arasındaki bağın güçlendirilmesi olması gerektiğini söylüyor.

Kitapta hayatından, bakışının gelişiminden, yaptığı çalışmalardan, elde edilen sonuçlardan, küreselleşme ve çokuluslu firmaların eylemleri sonucunda ortaya çıkan maliyetlerden çok güzel bir dille bahsediyor Shiva. Bu aşamada kitabın çevrisini yapan Çağrı Ekiz’i de anmadan geçmeyeyim. Kitap boyunca bazen anlatıma epey veri dahil olsa da rahatlıkla anlaşılan, akıcı bir okuma sizi bekliyor.

ORTAK HAKLAR

Vandana Shiva’nın savunduğu ve çevresini bilinçlendirmeye çalıştığı en önemli konulardan bir tanesi kaynaklar üzerindeki ortak haklar. Kamuya ait arazilerin geri kazanılmasını ekolojik iyileşme, ekonomik refaha erişme ve gerçek bir demokrasi yaratmanın temelinde görüyor Shiva. Küreselleşmeyle oluşturulan büyüme illüzyonunun ise her alanda “monokültür zihinler” yaratarak fakirliğimizin temelinde yattığını tane tane anlatıyor. Doğadan örneklerle genişlettiği metinlerinde çeşitliliğe sadece bir ihtiyaç olarak değil, doğaya saygı ve ona sadece kendi olmasından ötürü verdiği bir değerle yaklaşıyor.

BİLMEDİĞİMİZ NE ÇOK ŞEY

Geçen hafta “Satırların İzinde” kısmında da alıntılamıştım. Burada yeniden bahsetmekte fayda görüyorum. Şehirde yaşayan ve doğadan uzaklaşan insanlar olarak doğa ve toprakla ilgili bilmediğimiz çok şey var. Nitekim ne zaman toprağı bilen biriyle iki laf etsek ondan çok şey öğreniyoruz. İşte bu nedenle Shiva, “bilgi toplumu” kavramını biraz yanıltıcı buluyor.

“Bilmediğim ne kadar çok şey olduğunu fark edip köyde resmi eğitim almamış, okuma yazma bile bilmeyen kadınların aslında ne çok şey bildiklerini görünce, akademik çalışmalarımla ilgili daha alçakgönüllü oldum” diyor. Endüstriyel dünyadan uzak kalanların – ki bunları kadınlar ve yerel toplumlar olarak belirtiyor- o dünyayla kıyaslandığında “gerçek” bilgiye sahip olduklarının altını çiziyor.

“HAREKETİN BAŞLADIĞI YER BİLİNÇLİ TOPLUMLARDIR”

Bilinçli olmak, bilgiyi almak ve yorumlamak çok kıymetli. Bilgiden uzak tutulup yorum yapma yeteneğimizi yitirdiğimiz sürece, bağlamı kaçırdığımız veya bağlamları kuramadığımız müddetçe ileriye dönük sürdürülebilir adımlar atmamız mümkün değil. İçinde bulunduğumuz “bilgi toplumu”nda ise bilgiye ulaşmak -yani doğru ve gerçek bilgiye ulaşmak- ise bizden ekstra bir çaba istiyor. Doğru kaynaklar bulmalı, sebep-sonuç ilişkileri kurmalı, karşılaştırmalı bilgileri zihnimizde harmanlayıp doğru düşünceye ulaşmalıyız.

Shiva, “Hareketin başladığı yer bilinçli toplumlardır” diyor. Bu, zihinlerde ve yüreklerde her zaman “canlı” tutulması gereken bir düşünce. Ve uyarıyor; “Gerçek dünyaya geri dönmediğimiz takdirde, iklim değişikliğini yavaşlatmak için gereken çözümleri bulamayacağız.”

Bu çağrıya kulak vermek isteyenler için İyilerin Yanında iyi bir başlangıç olabilir.


Erkekler, Erkeklikler

 Murathan Mungan’ın aralıklarla yaptığı öykü seçkilerini takip etmeyi seviyorum. Bu seçkilerde usta ve yeni öykücülerle buluşmayı, kimi zaman okuduğum bir öyküyle veya öykücüyle, kimi zaman hiç okumadığım biriyle veya tamamen o öykü seçkisi için yazılmış bir öyküyle karşılaşmaktan mutluluk duyuyorum. Böylelikle aynı konuya farklı yazarların farklı pencerelerden nasıl baktıklarını düşünmek de bana keyif veriyor.

Geçtiğimiz ay Metis Yayınları’ndan yine Mungan’ın seçtikleriyle bir öykü seçkisi yayımlandı: Erkekler Yalnızlıklar. Yayımlanmasıyla birlikte de okuma listemde ve masamda yerini aldı kitap.

Murathan Mungan, bu seçkide erkek yalnızlığına odaklanmış. Erkeklerin onlara öğretilmiş erkekliklerden sıyrılamamasıyla birlikte kendilerini mahkûm ettikleri yalnızlıklar üzerinden ilerlemiş. Farklı kuşaktan yazarları seçkiye konuk etmiş ve bu yazarların farklı ekonomik statülerden yarattığı kahramanların öykülerini dahil etmiş.

Şair Ahmet Güntan bu seçki için ilk defa bir öykü yazmış. Mehmet Bilâl Dede, Polat Özlüoğlu, Sibel K. Türker ve Türker Armaner de seçkiye giren öykülerini bu kitap için kaleme almış. Diğer öyküler ise daha önce yayımlanmış kitaplardan seçilmiş. Kadir Öztopçu, Melisa Kesmez, Mehmet Günsür, Tarık Buğra, Ayşegül Çelik, Pınar Kür, Başar Başarır, Ayfer Tunç, Behçet Çelik, Neslihan Önderoğlu, Murat Gülsoy, Türker Ayyıldız, Murat Özyaşar, Vüs’at O. Bener, Memduh Şevket Esendal, Ahmet Büke, Oktay Akbal, Selim İleri, Ömür İklim Demir, Cemil Kavukçu, Necati Cumalı, Ayşegül Devecioğlu, Uğur Nazlıcan, Doğu Yücel ve Onur Çalı ise seçkide öykülerini okuyabileceğiniz diğer isimler.

Yoğun okuma tempomda bu öyküleri okumak için çok acele etmiyorum. Buna rağmen kitabın yarıdan çoğunu okumuş durumdayım. Bu okumamı başka bir kitapla da paralel götürüyorum: Erkekliğin Türkiye Halleri.

Erkekliğin Türkiye Halleri, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları tarafından yayımlandı. İlk baskısı 2017 yılında yapıldı. Benim elimdeki 2018 yılında yapılan ikinci baskı. Bu kitap Hale Bolak Boratav, Güler Okman Fişek ve Hande Eslen Ziya’nın araştırmalarına dayanıyor. Onların araştırmaları, literatür taramaları, yorumları, nicel ve nitel bulgularıyla çok kıymetli bir kaynak olarak karşımızda.

Bildiğiniz gibi kadın çalışmaları ve erkeklik çalışmaları akademide kol kola yürüyor. Erkeklik çalışmaları da 1980’lerden bu yana daha çok ilgi görüyor.

Kadın erkek eşitliğini savunduğumuz, özgür ve birlikte bir yaşamı arzuladığımız ve birbirimizi anlamaya en çok ihtiyaç duyduğumuz günlerde ilgilisine…


KELİMELERİN İZİNDE

çevre

a.

1. bir şeyi dört yönü bakımından kuşatan yakın yerler, bir şeyin dolayı. eş. esk. etraf, havali, muhit, yeni dolay, yöre.

2. kıyıları sırma işlemeli mendil ya da oyalı yazma.

3. mec. bir kimse ile yakın ilişkisi olanların tümü. eş. esk. etraf.

4. mec. özdeş konu ile ilgili, o alanda çalışan, o alanla uğraşan kimselerin tümü. eş. esk. muhit.

5. mec. insanın içinde bulunduğu toplumsal ortam.

6. ruhb. bireye dıştan etki yapan bütün nesne, güç ve uyarımların toplamı.

7. topb. bireyin, bir toplumsal kümenin ya da toplumun yaşambilimsel, toplumsal ve kültürel yaşamını etkileyebilen dış etmenlerin tümü.

8. mat. düzlem üzerindeki bir şekli sınırlayan çizgi.

9. dil. bir birimden önce ya da sonra gelen özdeş türden birimlerin tümü.


SATIRLARIN İZİNDE

“Tüm dünyayı cinlerle perilerin olmadığına inandırmakta kararlıydı. Çünkü bu cinler ve periler, bu tozu dumana katan, kara gözlü, saldırgan, bencil, bedensiz varlıklar, sadece ve sadece kendilerine inanıldığı müddetçe vardılar. İnancı yıkmak, onların dünyasını alt üst etmek anlamına geliyordu. Kimse inanmazsa, kimse onlara aldırmazsa, kimse onları umursamazsa, otoriteleri ta kökünden sarsılırsa… Bu dünya cinlerle perilerin egemenliğinden kurtulabilirdi.

Olduğuna inanmadığınız bir şeyi yok edemezsiniz. Ama bir şeyin varlığını zedelemek istiyorsanız ona olan inancı yok ederek işe başlayabilirsiniz.”

Mine Söğüt – Beş Sevim Apartmanı, YKY


YAZARIN İZİNDE

Tarık Dursun K.

1931 yılında İzmir’de doğdu, ortaokulu dışarıdan bitirdi.

Senaryo, çocuk kitabı, öykü, roman, şiir, deneme gibi farklı türlerdeki ürünleriyle 1950’lerin en verimli kalemlerinden sayılan yazarın İnsan Kurdu ve Kurşun Ata Ata Biter adlı romanları sinemaya aktarıldı.

Yabanın Adamları ile 1967 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı; Kurşun Ata Ata Biter ile 1984 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı; Ona Sevdiğini Söyle ile 1985 Sait Faik Hikâye Armağanı’nı; Ağaçlar Gibi Ayakta ile 1990 Yunus Nadi Roman Armağanı’nı, Hepsi Hikâye ile de 2006 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü’nü kazandı.

2014’te Altın Portakal Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne değer görüldü.

Hoşça Kal Küçük (1978), Otobüsüm Kalkıyor (1990) ve Benim Dedem Bir Tane (1998) adlı çocuk romanları da bulunan yazar, heyecanla beklediği Elde Var Hikâye kitabının baskı hazırlıkları sürerken, 11 Ağustos 2015’te aramızdan ayrıldı.

(Kaynak: https://gunisigikitapligi.com)


KİTAPLARIN İZİNDE

Korku ve Titreme – Gulam Hüseyin Saedi (Yapı Kredi Yayınları, Aralık 2021, Roman)

Modern İran edebiyatının en önemli isimlerinden olan Gulam Hüseyin Sâedi, bu kitabında gerçekçilikle büyülü gerçekçiliğin iç içe geçtiği bambaşka bir iklime götürüyor okuru. Balıkçılıkla geçinen küçük bir kıyı köyünde, deniz kültürünün yaşamını biçimlendirdiği köy halkı kimi zaman komik, kimi zaman üçkâğıtçı, kimi zaman da çocukça bir saflıkla ama hep cahilce ve korkuyla hareket ediyor. Durağanlığın bile kendince bir tempo yarattığı gündelik hayat, sahile demirleyen tuhaf bir gemiyle birlikte değişerek adeta dönüşüm geçiriyor.

Sâedi’nin, sıradan diyaloglarla olağanüstü bir atmosfer yarattığı, gerçekle gerçeküstü arasında gidip gelen özgün yapıtlarından biri.


Koltuk – Aleksandr Potemkin (Alfa Yayınları, Aralık 2021, Roman)

Koltuk sevilir mi? Evet. Koltuk, Dulçikov’a inanılmaz mutluluklar sağlar. Koltuğuna hayrandır. Hayatının bütün anlamı, neye mal olursa olsun koltuğunu korumaktır.

Aleksandr Potemkin’in kitapları ilginç, alaycı, özlü ve zaman zaman hiciv doludur. Okuru coşkuya sevk eder. Kayıtsız kalmak mümkün değildir. Canlı, hayat dolu, içimizden birilerine dokunan kitaplar… Kolay okunur ve derin izler bırakır. Kahramanları günümüzde, bizim aramızda yaşar, o nedenle elimizden düşürmeden bir solukta okuruz.


Geçmişten Günümüze Obsesyon – Lennard J. Davis (Doğu Batı Yayınları, Aralık 2021, Psikoloji)

Lennard J. Davis, obsesyonun izini Rönesans kültüründe hâkim olan posesyon (yani şeytan girmesi) ile sürmeye başlar. Obsesyonun Kökeni’nin ardından obsesyonun tarihsel sürecini histeri, buharlar, melankoli, hipokondriyle incelemeye başlar ve akabinde delilik kategorilerini genel olarak ele alır. Devamında edebiyata geniş bir yer ayırır. Merak ile obsesyon arasındaki ilişkiyi ve monomaniyi inceler. Cinsellik, aşk ve obsesyon üçgenine geniş bir yer ayırır. Yaşadığımız yüzyıla yaklaşırken de obsesyon ile görsel sanatlar arasındaki ilişkiye odaklanır. Daha çok 19. ve 21. yüzyıllar arasını mercek altına alır, modernite ile obsesyon arasında büyük bir ilişki olduğu savunur.


Boşanmanın Anatomisi – Ahmet Aslan, Begüm Gürel (İnkılap Kitabevi, Aralık 2021, Bilim)

Türkiye’de her yıl on binlerce çift boşanıyor. Peki, davullu zurnalı düğünlerle başlayan evlilikler neden mahkeme salonlarında ayrılıkla sonlanıyor?

Eski Türklerden Cumhuriyet dönemine boşanmanın hukukumuzdaki yerini ele alan bu kitap, dünden bugüne yaşanmış örneklerle ayrılıkların sebeplerini de açıklıyor. Mahkeme salonlarının trajikomik hikâyelere sahne olduğu boşanma davaları evliler için “tedirgin” fakat bekârlar için “keyifli” bir okuma vaat ediyor.

Editör: Haber Merkezi