DERLEYEN: NİL KAHRAMANOĞLU/ İZ GAZETE- Bülent Kepenek’in sunduğu Emek Dünyası programının konuğu Gazeteci-Akademisyen Murat Büyükyılmaz oldu. Endüstriyel tarımın, onun yol açmış olduğu gıda krizinin ve bu soruna karşı mücadele yollarının konuşulduğu programda gıda hakkı ve gıda egemenliği kavramlarının önemine de değinildi. Gıda egemenliği için toplumsal mücadelenin gerekliliğine vurgu yapan Büyükyılmaz, “Türkiye’de bu mücadele yeni filizleniyor. Aslında pandemiyle beraber en ihtiyacımız olduğu anda, gıda krizinin derinleştiği bir anda çiftçiler bir el uzatıyor, ‘Benim bir yolum var, birlikte üretebilir, bölüşebiliriz’ diyor. Buna kulak vermek gerekiyor. Gıda egemenliği dediğimiz şey, siyasi mücadele, bir yaşam mücadelesidir” diye konuştu.

‘BU KRİZ TARIMIN KRİZİ DEĞİL’

Gıdaya erişim sorunuyla ilgili üreticiden tüketiciye herkesin rahatsız olduğunu ifade eden Büyükyılmaz, “Ne yaşadığımızı tarif etmek en kolay yol aslında. Rahatsızlıklarımızı çözmek adına da en kolay yol ‘ne yaşıyoruz’u konuşmak. Evet, üreticiler üretemez hâle geldi. Borçlarından dolayı topraklarına, traktörlerine el konuyor. Üretici tarafında; üretemediklerini, borçlandıklarını biliyoruz. Yani üreticilerin bir krizi olduğunu çok net ortaya koyabiliriz. Sürecin son aşaması olan tüketicilere geldiğimizde de gıdaya ulaşamıyorlar. Bırakın sağlıklı beslenmeyi doyamadıklarını görüyoruz. Dolayısıyla işin o tarafında da bir sorun var. Aslında sadece gıda için, tarın için değil, her dönem kapitalist yaşamı ilgilendiren konularda belli dönemlerde krize girdiğimiz söyleniyor ama nasıl oluyorsa bir anda o krizden çıkıyoruz. Krize girmemizle çıkmamız bir olduğundan sebebini de sonucunu da konuşamıyoruz. Gıda krizi dediğimiz şey o yüzden üreticileri de, işçileri de, tarım-gıda işçilerini de, gıda hakkına sahip olan tüm yurttaşları da ilgilendiren bir kriz oldu. Bunu ortaya koymak gerekiyor. Bu kriz tarımın da gıdanın da krizi değildir. Bu endüstriyel gıda ve tarım sisteminin krizidir. Çünkü temeli endüstriyel kapitalist tarım ve gıda sisteminde yatıyor” şeklinde konuştu.

‘KAPİTALİST İLİŞKİYLE SÜRDÜRÜLÜYOR’

Endüstriyel tarıma dair açıklamalarda bulunan Büyükyılmaz, “Biraz önce endüstriyel kapitalist tarım ve gıda sistemi diye bir söz söyledim. Bu işin temeli kapitalist bir ilişki biçimde sürdürülüyor olması. Var olduğumuzdan beri besleniyoruz ve bunu doğadan alıyoruz. Ama şimdi gıda üretimini doymak için değil de kapitalist sermaye birikimi için üretir hâle getirdiğimizde, meta hâline getirdiğimizde iş raydan çıkıyor. Elbette yoğun teknoloji kullanımı var. Bunun da sebebi; normalde tarım yaparken elde ettiğimiz gıdanın doğa içerisinde olgunlaşma ömrü var. Kapitalizm bunu hızlandırıyor. Daha fazla teknoloji ve kimyasalla doğayı daha fazla sömürüyor. Endüstriyel tarım bu aslında” diye konuştu.

‘TARIM, KAPİTALİM İÇİN BOŞ ALAN’

Kapitalizmin yaşam biçimi hâline gelmiş olmasına rağmen tarımdaki uzantıları daha geç oluştuğunu söyleyen Büyükyılmaz, “Tarımsal üretimde binlerce yıldır yaptığımız gibi doğal tarım yapıyorduk ama değişen şey şu; sermaye her alanda kârını arttıracak alanlar arıyor. Tarım da boş bir alan. Bunu kentleşmeyle de açıklayabiliriz. Kır boşalıyor, kentlerde daha çabuk ve ucuza doyurulması gereken insanlar var. Endüstriyel tarım daha az zamanda, daha az alanda, daha çok gıda üretmek istiyor. Kendisi açısında maliyetleri düşürmek istiyor. Bu da teknoloji ve emek gücünün daha yoğun kullanılmasına yol açıyor” ifadelerini kullandı.

SERMAYEYE HİZMET

AKP’nin 20 yıldır uyguladığı ekonomi ve tarım politikalarının diğer politikalarıyla benzerlik sunduğunu aktaran Akademisyen Büyükyılmaz, “AK Parti, icracı bir siyasi erk. AK Parti’nin tarım politikaları da kapitalizmin o alanda gelişmesi, sermaye birikiminin artması ve kapitalizmin devam etmesine hizmet ediyor. Bir hata yok ortada. İşin doğal bir akışı var. Sermaye biriktirmek istiyorsanız sermaye biriktirmek için bir şeyler yaparsınız. Gıdadan para kazanmak istiyorsanız onun koşulların yerine getirirsiniz. Ama doymak, beslenmek, doğayla uyumlu bir yaşamı sürdürmek istiyorsanız onun yolu başkadır” diye konuştu.

‘BİR KARAR VERMEK GEREKLİ’

Türkiye’nin temel problemine de değinen Büyükyılmaz, sorunun çözümü için ‘endüstriyel tarım mı yoksa doğaya uyumlu tarım mı?’ noktasında karar vermek gerektiğin ifade etti. “Bir gıda krizi var” diyen Büyükyılmaz, “Nedeni endüstriyel tarım. Peki, bunun sebebi ne? Bir yol var mı? Endüstriyel tarımda devam ederek AKP gibi yapmasak da başka birileri gibi yapsak bu devranı döndürebilir miyiz? Elbette daha akılcı şeyler yapılabilir. Endüstriyel tarımı sürdürecekseniz AK Parti gibi yapmak zorunda değilsiniz. Onların özgün beceriksizliği. Onun yerine bir sosyal demokrat akıl da sol akıl da gelse daha uysal yapabilir ama bir karar vermek zorunda. Endüstriyel tarımla devam edecekseniz, doğanın, küçük çiftçinin, tarım işçisinin sömürüsüne dayanmak zorundasınız. Çünkü zemin bu” dedi.  

‘BAŞA YAZMAMIZ GEREKEN ŞEY…’

2 yıl önce üreticileri, gıda alanında mücadele eden aktivistleri ve akademisyenleri dinlemeye başladığını söyleyen Büyükyılmaz, “Pandemi, tarım-gıda alanına etki etmeye başladığı andan itibaren daha çok ilgilenmeye başladım. İlk önce çay üreticileriyle konuşmuştum. ‘Pandemi var, hasat edecek kimseyi bulamıyorlar ve çay hasadı nasıl yapılacak?’ sorusuyla başladık. 2 yılda 30’a yakın dosya yaptım. Bu alana dair her söz hakkı olan, söyleyen kesimle konuştum. Gıda krizi dediğimiz şey; tarım ve gıdanın her alanında sorun yaşanması. Örneğiz, ayçiçeği üreticileri gübre bulamıyor. Başka biri dağıtım kanalı bulamıyor, tohum bulamıyor. Sistemik bir kriz olduğu için herhangi birine yapılacak müdahale iyi gelebilir ama sorunu çözmez. AK Parti’yi ve tarım politikalarını eleştiren söylemler var; ‘Türkiye daha fazla üretsin. Çiftçiyi destekleyelim. Tarım alanını düzenleyelim. Tarım işini geliştirelim.’ Bu tarz söylemler var. Kulağa hoş geliyor. Toplulaştıralım deniyor. Belki de en tehlikelisi bu. ‘Küçük  küçük arazileri olan çiftçiler zaten cahiller bütün bunları toplulaştırıp daha büyük alanlarda daha büyük üretimler yapalım’ deniyor. Bunlar meselenin özünü yani gıda krizini ortadan kaldırmayan iyileştirme hamleleri. Ama başa yazmamız gereken şey doğaya, hayvana, ihtiyacı olan insana duyarlı, onu gözeten, onun sözü ve yetkisi olan bir şekilde beslenmek aslında. Onun dışında önerilerin hiçbiri doğrudan meseleyi çözecek şeyler değil” açıklamasında bulundu.

‘ÇİFTÇİLERİN MÜCADELE DAVETİ’

‘Gıda hakkı ve gıda egemenliği’ kavramları üzerine de konuşan Büyükyılmaz şunları söyledi:

“Gıda hakkı; her canlının sağlıklı, doyurucu gıdaya erişimidir. Bu insan hakkıdır. Doymak ve beslenmek arasındaki farkı da açmak gerekiyor. Biz genellikle sadece karnımızı doyuruyoruz. Yediğimiz şeyler sağlıksız ve yetersiz. Orada da gıda güvenliği ve gıda güvencesi karşımıza çıkıyor. Gıda güvenliği; yediğimiz şeyin içeriğiyle, saklanmasıyla bize zarar vermeyecek olmasıdır. Sağlığa uygun olmasıdır.  Güvencesi de ona erişebilir olmamız. Türkiye’de çok kaliteli ürünler yetiştirilebiliyor ama nüfusun çoğunluğu buna erişemiyorsa burada gıda güvencesinden bahsedemeyiz. Gıda hakkı, gıda güvenliği ve gıda güvencesinin hepsini kapsayan, bunun politikasını da bilimini de yapmayı olanaklı kılan bir öneri var. Bu öneri dünya çiftçilerinden çıkmış. Kapitalist gıda sistemi denen bir sisteme rağmen yaşamı ve yaşatmayı mücadele konusu hâline getiren, La Via Campesina yani çiftçilerin yolu denen bir mücadele devam ediyormuş. Ben de bunu çiftçilerimizden öğrendim. Onların önerdiği bir kavram var; gıda egemenliği. Bu kavram kilit bir kavram. Çok önemli. Bu da bir öneridir. Sağlıklı beslenip yaşamak isteyen tüm yurttaşlara çiftçilerin mücadele davetidir.”

‘TÜRKİYE’DE YENİ FİLİZLENİYOR’

“Gıda egemenliğinin kapitalizm koşullarında hayata geçme şansı var mı?” sorusunu yanıtlayan Büyükyılmaz, “Gıda egemenliğini anayasasına yazan ülkeler var. Bolivya, Küba böyle ülkelerden. Latin Amerika’dan Hindistan’a kadar dünyanın dört bir yanında gıda egemenliği mücadelesi var. Bizim gibi ülkelerde doğmakta olan bir siyaset aslında. Türkiye’de yeni filizleniyor. Pandemiyle beraber en ihtiyacımız olduğu anda, gıda krizinin derinleştiği bir anda çiftçiler bir el uzatıyor, ‘benim bir yolum var, birlikte üretebilir, bölüşebilir’ diyor. Buna kulak vermek gerekiyor” diye konuştu.

‘YAŞAM MÜCADELESİ’

Gıda egemenliğinin yaşam mücadelesi olduğunu vurgulayan Büyükyılmaz, “Gıda egemenliği; gıda üzerinde emeği ve hakkı olanların, gıdanın üretilip bölüşülmesinde yani gıdanın her şeyinde söz, yetki ve karar sahibi olmasıdır. Türkiye’de neyin nerede üretileceğinin ve tüketileceğinin kararını onu üreten çiftçiler, işleyen, ulaştıran işçiler ve onunla beslenenlerin karar verdiği bir sistem başlığıdır. Mesela tohum meselesi çok önemli. Tohum takas şenliği çok popüler. Gıda krizinin önemli başlıklarından biri tohum ve buna ulaşamıyoruz. Bunun için de birinden izin almak ve karşılık ödemek zorundayız. Çünkü sertifikalı. Hâlbuki tohum sertifika uygulanamayacak bir şey. Tüm insanlığın hakkı olan bir başlık. Eğer tohum takas şenliği üretime yönelik bir şey ise gıda egemenliğini sağlamak için bir adım sayabiliriz. Ama gıda egemenliği dediğimiz şey, siyasi bir mücadele, yaşam mücadelesi” ifadelerini kullandı.

Gıda krizi ve gıda egemenliğine yönelik Türkiye’de farklı çalışmalar yapıldığı bilgisini veren Büyükyılmaz, “Dünyadaki hareketin Türkiye’den kurucusu Çiftçiler Sendikası. Sol-sosyalist partilerde de buna ilgi var.  Sol Parti uzun yıllardır bu mücadeleyi destekleyen bir hareket. Bunun dışında Türkiye İşçi Partisi (TİP) de 17 Nisan’da Kemalpaşa’da 1. Tarım Konferansı adında bir konferans düzenliyor. Bu da sevindirici bir haber. Farklı siyasi hareketler var.  Bu krize dair iktidarın söylediği sözler, yaptığı işler var. Muhalefetin çözümde yeri olan ama tek başına çözüm üretemeyen önerileri var.  Sol siyasi partilerin yaptığı şeyler var.  Ama bu işi biraz daha farklı düşünmemiz gerekiyor. İşin öznelerinin yürütebileceği bir şey bu” diye konuştu.

‘ÜRETİCİNİN SÖZÜ YOKSA EGEMENLİK OLMUYOR’

Aynı zamanda fındık üreticisi olan Büyükyılmaz, Türkiye’nin bu alanda tekel olmasına rağmen halkın fındığa ulaşamadığı, üreticinin de memnun olmadığı bir süreç yaşandığını belirtti. Bu durumu gıda egemenliği üzerinden ele alan Büyükyılmaz şöyle konuştu:

“Endüstriyel tarım nedir? Gıda egemenliği nedir? İkisini de test edebileceğimiz bir yer. Bir proje için bir yıl önce CHP Genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile görüşmemiz olmuştu. Bir şey sunuyordum ve tarım alanına ilgimin nereden geldiğini sorduğunda, ‘Çünkü ben Trabzonluyum’ diyiverdim. Yani ben bir üreticiyim aslında. Fındığa gideriz. Önce ayıklarız, sonraki yıla hazırlarız. Toplarız. Bir sürü işi vardır. Uzun sürer. Yılın her döneminde bir şeyler yapmanız gereken, emek isteyen bir iş. Sonra şunu fark ettim; her yıl daha çok para harcayıp daha az kazanıyoruz. Hep zarar ettik ama son yıllarda bu zarar arttı.  Dünyanın en büyük fındık üreticisi ülke Türkiye. Çok büyük oranda üretiyor ve piyasayı belirleyebilecek bir güçte. Hem yerli hem de uluslararası firmalar tarafından bu alan domine ediliyor. Örneğin, dünyada en fazla fındık üretilen ülkede çikolata diye satılan şeyde fındık yok aslında. Bu çok saçma. Bir önceki yıl her gün sabah 5 buçukta bahçedeydim. Akşam kararana kadar çok uzun saatler babamla çalıştım. İmece usulü yardıma gelenler de vardı. Bir yevmiyecinin çalışamayacağı kadar uzun saatler çalıştık ve hiçbir işe yaramadı. Bu kadar çalışma varsa demek ki orada bir emek var. O emek bir değer yaratmış olmalı ama nerede bu emek? Eğer fındığı üretenlerin o fındığın akıbetinde sözü yoksa o zaman egemenliğimiz de olmamış oluyor.”

‘MÜCADELE ŞART’

Son olarak gıdada emeği ve hakkı olanların söz sahibi olmasıyla gıda egemenliği hareketinin yürütülebileceğini söyleyen Büyükyılmaz, toplumsal mücadele çağrısı yaparak, “Denedik, deniyoruz, planlıyoruz. Elbet bir gün yapacağız. Mesela ben Maçka’da 8-10 tane üreticiyle birleşip fındık kırma, kavurma makinesi alıp fındığı doğrudan tüketilebilecek halde satabilirim ve daha çok kazanç sağlayabilirim. Böyle bir tarım mümkün. Bu da gıda egemenliğin ve agroekolojiyi sağlayarak olur. Üretip beslenmek için tüketene kadar gıdanın yolculuğunda kimin emeği ve hakkı varsa hep birlikte gıda egemenliği hareketini yürütmesi mümkün olabilir. Onun dışındakilere hiç gerek yok.  Bunun için de toplumsal mücadele şart” dedi.

Editör: Haber Merkezi