NİL KAHRAMANOĞLU/İZ GAZETE- Bülent Kepenek’in sunduğu Emek Dünyası programının bu haftaki konuğu yazar, hukukçu ve siyasetçi Haluk Yurtsever oldu. Programda 104. yılına giren Ekim Devrimi, önemi ve bugüne sonuçları konuşuldu.

Üzerinden 100 yıldan fazla geçmesine rağmen hala üzerine çok tartışılan bir devrim olduğunu söyleyen Yurtsever, “Yakın tarihte dünya üzerinde iki büyük devrim var; biri 1789 Fransız Devrimi biri de Ekim Devrimi. Ekim Devrimi’nin ne olduğu ve bundan sonra ne gibi etkilerinin olacağı sorularını yanıtlarken henüz yakın bir geçmişte olduğunu akılda tutmak gerekir. Çünkü 100 çok uzun bir zaman değil. Ekim Devrimi’nin ne olduğuna ilişkin hem karşıtlarının hem de zaman zaman Marksistlerin birbirlerine yaklaşan bir görüşü var. Devrimin neredeyse bir rastlantı olduğu, bir darbe olduğu, sonraki gelişmelerin gösterdiği gibi işçi devrimi olmadığı biçiminde bir görüş var” diye konuştu.

ENDÜSTRİYEL YOĞUNLAŞMA

Endüstriyel yoğunlaşma sayesinde az sayıda sanayi işçisi olmasına rağmen devrimin başarılı olduğunu belirten Yurtsever, “1914 yılında Rusya’da yapılmış nüfus sayımı var. Bu sayıma göre 174 milyon insan var. Bunun 110 milyonu köylerde yaşıyor. Yüzde 85’i yoksul köylü. 18 milyon civarında maaşlı insan var. Bunun da 3 milyon kadarı sanayi işçisi diyeceğimiz bir kesim. Dolayısıyla sorunun biri haklı. 175 milyonun yaşadığı bir toplumda 3 milyonluk sanayi kuvveteryasıyla bu nasıl olurdu? Nasıl oldu? Bunun yanıtı şu; sanayileşmiş birkaç kentin bütün toplumu sürüklemekte ne kadar önemli olduğunu göstermesidir. Evet, Rusya kapitalizm yoluna geç girmiş bir ülkedir. Sanayileşmesini daha yeni başlatmış bir ülkeydi ama endüstriyel yoğunlaşma bakımından ABD’den daha yüksektir. Bu da şu demek; 3 milyonluk sanayi işçisinin büyük bir kısmı birkaç kentte yoğunlaşmış, birkaç kentte de çok önemli sanayi merkezlerinde büyük sayılarla yer alıyor. Toplumsal gelişmeye ve Ekim Devrimi’ne yol açan nesnel faktörlerden birisi bu. Savaş var, yoğun bir yoksulluk var. Sadece Bolşevik Partisi değil. 1905 devrim sürecinde Çar’ın yasal düzenlemesinin sonunda fabrika işçilerini temsilcileriyle oluşan Sovyet dediğimiz kesim var. Tüm iktidar partili değil. Zaten Sovyet örgütlenmesi olmasa Bolşevik Partisi Sovyet’in içinde kendini çoğaltmasa orada işçi sınıfını o kadar iyi mobilize edip devrim sonucunu alır mı orası soru işaretidir. Hem parti hem Sovyet, ikisinin bileşkesi oldu” açıklamasında bulundu.

SOVYET TİPİ ÖRGÜTLENME

Sosyalist devrimin Rusya’da gerçekleşmesinin nedeninin ‘devrimci potansiyel’ barındırması olduğunu ifade eden Yurtsever, “Marx’ın ve Engels’in öngördükleri sosyalist devrimler, gelişmiş kapitalist ülkelerde, gelişkin üretici güçler üzerine olacaktı. Baktığımızda Rusya’da devrimci bir potansiyel vardı. Bunun karakteriyle ilgili bir tartışma vardı. Marx ve Engels öngörüleri, düşünceleri açısından başka yoldan gelişmiş bir örnektir. Bunu kabul etmek gerekir. Bir başka noktadan da doğrulanmış oluyor. ‘Darbe midir? Değil midir?’ sorusunun cevabını da bir yandan vermiş oluyor. Çünkü buna içerik kazandıran endüstriyel yoğunlaşmış bir işçi sınıfının Sovyet tipi bir örgütlenmeyle toplumun lokomotif gücü haline geliyor. Kesinlikle bir işçi devrimidir. Bolşevik Partisi zaten sınıfa çok bağlı bir parti. Artı bir şey daha var; ir program var. İktidar sosyal inşa programıyla gelmiştir. Darbe diyeler 4 yıl süren iç savaşı nereye koyacak? Burada ikinci tılsımlı şey; Lenin’in inşa ettiği işçi-köylü ittifakı. Çok yaratıcı bir şekilde uyguluyorlar” şeklinde konuştu.

GEÇİŞ DÖNEMİ

Rusya’da toplumsal gelişmenin ekonomik gelişmeyi aştığını aktaran Yurtsever, “Birçok şeyin düğümlendiği bir yerde devrim ortamı doğuyor. Bir öznel faktör olarak, buna hazırlık yapmış işçi sınıfı da müdahaleyle bunu dönüştürüyor. Sonraki gelişmeyi ayrıca tartışabiliriz. Çünkü üretici güçlerin gelişimi bakımından henüz sosyalizme, komünizme uygun olmayan bir toplumda gerçekleşti. Dolayısıyla çok problemli bir kuruluş süreci yaşandı. Bu dönemi bir geçiş dönemi olarak değerlendirmek gerekir. Bana göre kapitalizmden komünizme geçiş sürecidir” dedi.

‘MODELLİK EDEMEMİŞ’

Ekim Devrimi’nin başka ülkelere uyarlanabilmesinin pek mümkün olmayacağını belirten Yurtsever, “İngiliz burjuva devrimi ile Fransız burjuva devrimi bile birbirinin kopyası değil. Biri ötekine modellik falan edememiş. Devrim tipleri açısından, özellikle biçimi, gerçekleşmesi açısından ve örgüt modelleri bakımından teorik modellerin öngörülemeyeceği kanısındayım. Kaçan devrimlerin bir bölümünde öznel faktörün, liderlik eksikliğinin önemli rolü de vardır. Bütün örgütlerimizin bir tane 1905 senaryosu, Lenin’i, Stalin’i vardı. Bunu fazla modelleştirmek, burada olan her şey doğrudur ve aynen tekrarlamak gerek düşüncesinin diyalektikle, dünyayla falan hiç bağlantısı yok. Bu modellemeden kurtulmak gerekir” ifadelerini kullandı.

‘SOSYALİZMİN SONU DEĞİL’

Yıkılmasıyla ilgili birkaç temel sebep olduğunu söyleyen Yurtsever, “Birincisi; henüz komünizme hazır olmayan bir toplumsallık üzerine geldi. Çok zor bir nesnellik ve bu nesnelliğe yanıt vermekte eksik kalan bir liderlik olduğunu söyleyebiliriz. Ama esas hata şu değildi; o gün o kooperatifleşmeyi ve sanayileşmeyi yapmak gerekiyordu. Başka şansları yoktu. Fakat bunu bir teori haline getirdiler. Sanki her şeymiş gibi. Bu Sovyetler Birliği’nin geleceğinin ekonomik gelişme yoluyla kapitalizme açılacağı gibi teoriler geliştirildi. Bu da hem içeride doğrudan denetlenen bir devlet olmaktan çıkardı hem de dünya devriminden kopardı. Sovyetler Birliği’nin esas oynayacağı alan, bütün gücünü dünya devrimi için yapmasıydı. 74 yılın sonunda emperyalizm tarafından kuşatılmış bir ülkede, zor bir nesnellikte, kendi bazı ciddi hatalarının sonucu olarak yıkıldı. Bunun yıkılması sosyalizmin sonu değildir” şeklinde konuştu.

‘PAYDAŞLIK YOK’

Pandemi başladığında ‘sosyalizm tekrar güncel hale gelecek mi?’ ya da ‘kapitalizm yıkılacak mı?’ gibi düşüncelerin olduğunu söyleyen Yurtsever, “Bence ikisi de yanlış. Pandeminin ilk döneminde nerdeyse pandeminin bir devrimci özne olarak kapitalizmi dönüştüreceği söyleniyordu.  Doğru değildi.  Pandemi elbette önemliydi. Pandemiyle birlikte kapitalist sistemde özellikle birkaç konuda ne kadar yetersiz, sorumsuz olduğu ortaya çıktı. Pandemide evlere hapsolma süreci toplumsal yaşamın devamında temel üretimin ne kadar can alıcı olduğunu da gösterdi. Özellikle Türkiye’de fabrikalar falan kapatılmadı. Bilim insanları dünya çapındaki bilimsel birikimin ne kadar fazla olduğunu gösterircesine süper hızla aşıyı buldular. İnsanlığın toplumsal birikimi aslında çok fazla ancak baktığımızda farklı çıkarımlar, sonuçlar çıktı. Çünkü küresel bir ortaklık, paydaşlık yok. Bir de bölünmüş bir dünya var. Kapitalizmin bugünkü dünya ihtiyaçlarına yanıt veremeyen bir sistem olduğunu gösteriyor” diye konuştu.

Toplumun çok gerisinde bir siyaset anlayışı olduğunu da sözlerine ekleyen Yurtsever, “Bugün baktığımızda AKP iktidarının ya da Tayyip Erdoğan iktidarının devrilmesinin, seçimle düşürülmesinin Türkiye toplumunun ruh sağlığı için bile politik olduğuna inanan birisiyim. Sonrasında ne olacağını belirlemek istiyorsanız bu mücadeleye kendi bayrağınızla katılmanız lazım. Ve etkin bir şekilde katılmanız gerekiyor” dedi.

‘LENİN ÖNEMLİ BİR ROL OYNAMIŞTIR’

“Lenin olmasaydı devrim olur muydu?” sorusuna yanıt veren Yurtsever, “Nesnel koşullar, düğümler üst üste geldiği zaman mutlaka o tıkacı açacak birtakım kuvvetler doğar.  Bu bir kişi olarak da kendi ifadesini bulur. Yalnız kişini rolü, özellikle Lenin’in rolü önemsiz mi? Hayır, çok önemli. Lenin’den sonrası gösteriyor ki Lenin’in bazı meziyetleri Ekim Devrimi’nin başarılmasında da çok önemli bir rol oynamıştır. Bolşevik Partisi kadar yönetim düzeyinde fıkır fıkır fikir tartışmalarının olduğu bir yer yok. Bana sorarsanız Lenin’in en büyük özelliği orkestra şefi olmasıdır. Tüm bunların akortlu bir şekilde düzenliyor. Dolayısıyla tarihteki rolü küçümsenmeyecek önem taşıyor. Nesnel koşullar son derece olgunsa, öznel koşulun ağırlığı artar. Nesnel koşullar olmasa Lenin dahi olsa da başaramazdı” diye konuştu.

 ‘YOK SAYDIĞIMIZ BİR ENERJİ ORTAYA ÇIKTI’

Türkiye’deki gençlerin apolitikleştiği yönündeki düşünceye katılmadığını söyleyen Yurtsever, “Bir kesim gençlerin apolitikleştiğini, çok yavan, günübirlik, fastfood ilişkiler içinde olduğunu söylüyor. Bunun bir gerçekliği var. Ama son tahlilde buna katılmıyorum. Çünkü her dönemin insanları, kendi döneminin ihtiyacının, iletişim araçlarının içeriğinin insanlarıdır. Böyle baktığınız zaman orta yaş üstü birinin politik diliyle, 18 yaşındaki birinin politik dilinin aynı olması mümkün değil. Orta yaş ve üstü insanların gençlerin politik dilini öğrenmesi gerekiyor. Bunun en iyi örneği; Gezi. Gezi neyi gösterdi? Gençler apolitiktir yargısının temelsizliğini gösterdi. Herkesi canlandırdı. Daha önce bilmediğimiz ya da yok saydığımız bir enerjiyi ortaya çıkardı. Bu enerjik damardan daha sonraki dönemde ne kadar beslendik? Enerji var ama bizim enerjiyle aramızdaki iletişim eksik” açıklamasında bulundu.

Editör: Haber Merkezi