Özgür Coşkun ile Sektör programının konuğu Ege Koop. Genel Başkanı ve gazeteci Hüseyin Aslan oldu. Aslan, kentsel dönüşümden medyada yaşanan sorunlara kadar birçok konuda değerlendirmelerde bulundu.

Ege Koop inşaat şirketi olmadığının arlını çizen Aslan, “Sivil toplum örgütlenmesiyiz. Her meslek grubundan oluşan 200 kooperatifin üye olduğu bir yapı birliğidir. 37 yılda yeni kentler kurduk. İzmir’in 12 ilçesinde 12 farklı projeyi hayata geçirdik. İzmir’in son günlerde sıkça konuştuğu kentsel dönüşümü sağladık. Yaptığımız projeler kentsel dönüşüm modelidir. Son yaşadığımız 30 Ekim depreminde, 86 yılında tamamladığımız konutlarda dahi ciddi bir çatlak, sorun yok. Demek ki yaptığınız konutun temeli, projesi sağlamsa ne zaman yapıldığının önemi yok” diye konuştu.

‘ŞEHİR PLANLAMASI YAPILMALI’

Ege Koop. gibi kurumların yeni projelerde desteklenmesi gerektiğini ifade eden Aslan, “Çünkü kar amacımız yok. Kooperatifler demokratik kuruluşlardır. Her yıl genel kurul yapıp hesap veriyor. Vatandaşın demokrasiye alıştırılmasıdır. İsterim ki belediyeler, hiç konutu olmayan vatandaşları uygun şartlarda nasıl ev sahibi olacağı tartışılmalı. Örgütlü bir şekilde uydu kentler kurmalıyız. Kentsel dönüşümü hangi alanda yapacaksak o bölge halkını da örgütleyelim. 2050 yılında İzmir nüfusunun 8 milyon olması bekleniyor. Biz de şimdiden şehrin çevresini bu nüfusa göre ayarlamalıyız ki herhangi bir sıkışma yaşanmasın” şeklinde konuştu.

‘KENTSEL DÖNÜŞÜMÜ TARTIŞMALIYIZ’

Kentsel dönüşüm konusunda açıklamalarda bulunan Aslan, çıkarılan kanunların amacına uygun kullanılmadığını ifade etti. Aslan, “Kentin dönüşmediğini herkes görüyor. Bir kanun çıktı ve bu kanunla kentin merkezindeki lüks binalar yıkıldı yeniden yapıldı. Asıl amacın depreme dayanıksız yerlerin dönüşüme girmesiydi. Yani amaç kötüye kullanıldı. Belediyeler gecekondu bölgelerinin sorunlarını en iyi bilen kurumlardır. Burada belediyelerin daha yetkili olmasını ve sorumluluk verilmesini bekliyorum. Göçü önleyemiyoruz. Plansızlık devam ediyor. Her seçim zamanı imar affı çıkarıyoruz ve kaçak yapıları göz göre göre affediyoruz. Bu bir suç. Bu yüzden ciddi anlamda kentsel dönüşümü tartışmalıyız. Kentsel dönüşüm konusunda hassasiyetim var. Çünkü İzmir deprem bölgesi ve bu yüzden işi gücü bırakıp bilim insanlarıyla bu sorunu tartışmalıyız” diye konuştu.

‘ORTAK AKIL OLUŞTURULMALIDIR’

Bayraklı’da deprem sonrası yapılan çalışmalara da değinen Aslan, “30 Ekim’den sonra herkes bir şey söyledi. Belediyeler ciddi bir şekilde bir şey yapmaya çalıştı ama yetkileri sınırlı olduğu için bir şey yapamadı. 29 Ekim’de ne isek hala oyuz. Bornova’da yıkılan konutların yerine ne yapılacak? Oradaki vatandaşlara hangi semtte konut verilecek? Ne yapacağımız belli değil. Uygun yerde ve zeminde vatandaşı mağdur etmeden bir plan sunmazsanız o iş olmaz. İzmir’in deprem master planı bir an önce yapılmalıdır. Bu kenti seviyorsak ortak bir akıl oluşturulmalıdır” dedi.

Recidance kültürünün yerleşmeye başladığını anlatan Aslan, “Birlikte yaşama, paylaşma kültüründen uzaklaşıyoruz. Dört duvar arasında yaşıyoruz. Deprem ve pandemiyle birlikte müstakil konutlarda yaşama aramaya girdik. Biz de o yüzden bir aksilik olmazsa böyle bir projeyi hayata geçirmeyi düşünüyoruz” dedi.

‘STK’LARA ÖNEM VEREN BAŞKAN’

İBB Başkanı Tunç Soyer’in kentsel dönüşüme yaklaşımını da değerlendiren Aslan, “Yıllardır tanıdığın, beğendiğim ve Avrupai bir yönetim tarzına sahip ayrıca sivil toplum kuruluşlarına önem veren bir belediye başkanı. İlk ziyarete gittiğimizde Ege Koop.’tan herhangi bir konutu olmayan belediye işçilerini konut sahibi yapalım dedi. Bir de konutu olmayan vatandaşlarla ilgili biz talepte bulunduk. Ancak şu ana kadar ciddi bir çalışma olmadı. Şimdiye kadar çok yol kat edebilirdik” diye konuştu.

‘DEMOKRASİ İSTENİYORSA SENDİKALI OLUNMALI’

Son olarak medyanın durumuna ilişkin konuşan Aslan, “İzmir’deki medya da Türkiye’nin içinde bulunduğu medya önemli. Ancak bunu üzülerek izliyorum. Asıl mesleğim gazetecilik. 80 öncesi dönemde gazetecilik yaptığım dönemlerde matbaalar da dâhil yayın yapan tüm gazeteler Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) üyesiydi. Herkesin TGS’ye üye olma şartı vardı. Sendika olduğu için çalışanların, çalışma özgürlüğü, soysal hakları vardı. Özellikle Özal’ın ilk başladığı dönemde gazeteler el değiştirdi, patronların eline geçti. Patronlar siyasetle içli dışlı olunca gazeteciler sendikadan zorla istifa ettirildi. Gazeteciler de buna uydu. Bugün ne yazık ki ulusal gazetelerde neredeyse hiç üye yok. Siz bu koşullar altında TGS ile toplu sözleşme imzaladınız. Bu çok önemli. Bu ülkeye demokrasi gelmesini istiyorlarsa önce sendikaya üye olunmalıdır. Çünkü kendi hakkını savunamayan başkasının hakkını nasıl savunsun? Çünkü gazeteci kamu görevi yapıyor. Gazetecinin özgürlüğü halkın özgürlüğüdür” diyerek sözlerini noktaladı.

Editör: Haber Merkezi