Depremin etkilerini en aza indirecek değişikliklerin yapılması çocuklarımıza bırakacağımız en değerli miras olacaktır. 

30 Ekim 2020 tarihinde 118 kişinin hayatını kaybettiği, ardında birçok yaralı ve yaklaşık 80 bin depremzede bırakan İzmir depremi birinci yılını doldururken yapılan çalışmalara baktığımızda; deprem komisyonun kurulmasından, raporu teslim alana kadar yaklaşık sekiz aylık bir çalışma gerçekleştirdik. Birçok resmî kurumu, sivil toplum kuruluşunu dinledik, yerinde incelemeler yaptık ve sonunda 268 öneri içeren 522 sayfalık bir rapor ortaya çıktı. Geldiğimiz noktada raporun büyük bir bölümüne katılmakla birlikte eksik bulduğumuz kısımlara ilişkin de ek görüşlerimizi sunduk. 

Komisyonun ilk toplantısında da dediğim gibi, bizler Cumhuriyet Halk Partisi’nin temsilcileri olarak parti rozetlerimizi kapıda bırakarak, siyaset üstü gördüğümüz, her ne kadar teknik gibi gözükse de aslında vicdani olan bu Komisyonda elimizi vicdanımızdan hiç ayırmadan ve depremden dolayı acı çekmiş herkesin acısını yüreğimizde hissederek çalıştık. Biz çalışmalarımızı yaparken hayat devam etti, komisyon devam etti, siyaset devam etti ancak deprem mağduru vatandaşlarımız bir türlü gün yüzü göremedi. Depremzedeler bile bu iktidar tarafından kutuplaştırıldı. Proje alanı depremzedeleri ve proje alanı dışında kalan depremzedeler diye bir ayrım yapıldı. 

Depremzedelerin kimisi 6306 sayılı Yasa'ya kimisi 7260 sayılı Yasa'ya tabi tutuldu. Kredi şartları, süreleri, miktarları derken tam bir kaos hâkim oldu. Kimi depremzedeler kira yardımı aldı, kimileri alamadı; kimileri eşya yardımı aldı, kimileri alamadı. Ve sonuçta son gelinen noktada da neredeyse boş kâğıt diyebileceğimiz evraklara kendilerine kaç metrekare ev verilecek, ne kadar ödeyecekleri bile belli olmadan çaresizlikten imza atmak zorunda kaldılar. Hâlâ kim ne kadar ödeyecek, nasıl bir eve kavuşacaklar ve ne zaman kavuşacaklar belli değil. 65 yaş üstü deprem mağduru vatandaşlarımızdan bankalar kredi çekebilmeleri için kefil istiyor. Oğlunu, kızını, bir yakınını getir bana diyor. Konu depremzedeyken bile en temel anayasal hak olan eşitlik ve hakkaniyet ve tabii ki adalet de ayaklar altına alınıyor. 

Sosyal Devlet işte böyle zamanlarda vatandaşın yanında olmalı. Afetzedelerin cebinden bir kuruş çıkmadan mağduriyetleri giderilmeli. Yeter ki konu, yeter ki gaye depremzedelerin acılarını dindirmek, yaralarını sarmak olsun. Ranttan değil vatandaştan yana olmak bunu gerektirir. 

Başta Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere Meclis grubumuz ve yerel yönetimlerimiz üzerine düşenin fazlasını yapmaya dünden hazır. Bunu da Büyükşehir ve Bayraklı Belediyelerimizin almış olduğu emsal artışı kararıyla kanıtladığımızı düşünüyorum ki zaten deprem mağduru vatandaşlarımız için de güçlü bir adım, büyük bir umut oldu. Tabi sorunlar bununla bitmiyor. Deprem nasıl bu ülkenin gerçeğiyse raporda ek görüşlerimizde de belirtiğimiz gibi görülüyor ki ülkemizin hâlâ deprem ve afetlerle mücadelede daha çok yol kat etmesi gerekiyor. Yani derli toplu bir afet yasası, bir deprem kanunu çıkarılmalı. 

Birbiriyle çelişmeyen ve Cumhuriyet Halk Partisi olarak ısrarla savunduğumuz bağımsız deprem kurulları oluşturulmalı. AFAD çok kıymetli ama Kandilli Rasathanesinin çalışmaları da göz ardı edilmemeli. Yapı envanterlerinin tespitleri tamamlanmalı, yapı riskleri tespit edilmeli, kurumlar arası koordinasyon etkin bir biçimde sağlanmalı, DASK Kanunu'nda ivedilikli iyileştirilmeler yapılmalı ve hep konuşuyoruz, toplanan deprem vergileri depremin zararlarını azaltacak tedbirler ve deprem sonrası çalışmalar için harcanmalı ve en çok da belki en önemli konulardan biri de bilimden bir an için bile uzaklaşılmamalı. 
Bilimden uzaklaşırsak ortaya çarpık, sürdürülebilirliği olmayan kentler çıkıyor. Ülkemizdeki konutların yaklaşık yüzde 40'ı kaçak ve ruhsatsız, denetimden uzak bir şekilde âdeta felakete davetiye çıkarıyorlar. Son on bir yılda 7 kere imar affı çıkarıldı ve bu sorun büyüyerek içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Ancak Deprem Araştırma Komisyonu Raporunda bununla ilgili tek bir satır bile yazılmadı. Yine 1999 depremi sonrası uygulamaya konulan ve depremin etkilerini en aza indirmek için değil, birilerinin cebine indirmek için kullanılan Deprem Vergisi’nden de tek satır söz edilmedi. 

İmar affı ya da imar barışı gibi felaketlere davetiye çıkaracak uygulamalardan bir an önce vazgeçilmeli. Deprem için toplanan vergiler ise yol, köprü gibi projelerle yandaşların cebine değil, ülkenin kötü yapı stokunu iyileştirmek için yani vatandaşın canı ve malı için harcanmalı. Bu raporla birlikte depremin etkilerini en aza indirebilecek değişikliklerin yapılması çocuklarımıza ve torunlarımıza bırakacağımız en büyük miras olacaktır. Gelecek kuşaklara güvenli bir ülke bırakmak zorundayız. O yüzden bu raporu, raporda da belirttiğimiz ek görüşlerle birlikte yasalaştırmalıyız.


 

Editör: Haber Merkezi