15-16 Ekim tarihlerinde gerçekleşecek olan İzmir Barosu Genel Kuruluna sayılı günler kala seçim çalışmaları da hızlanmış durumda. Yaklaşık 8 bin avukatın oy kullanacağı seçimlerde, baroyu önümüzdeki iki yıl boyunca yönetecek liste seçilecek. Genel Kurul ise Kültürpark Celal Atik Spor Salonu’nda yapılacak. Yönetime şimdilik 5 avukat grubu aday. Mevcut yönetimde olan ve İşçi Partililerin, CHP’lilerin ve milliyetçi avukatların oluşturduğu Cumhuriyet İçin Güçbirliği grubu, yaşadığı ön seçim krizinden dolayı üçe bölünmüş durumda. Baroyu uzun yıllar yönetmiş Çağdaş Avukatlar Grubu ve Bağımsız Savunma Grubu da seçimlere katılacak.

Baro seçimlerine ‘Çağdaş İzmir’in çağdaş barosu için’ sloganıyla hazırlanan Çağdaş Avukatlar Grubu’nun Başkan Adayı Avukat Cemal Nedret Erdem, Evrensel’den Metahan Ud’un sorularını yanıtladı. Erdem, mesleki sorunların çözümünün yanı sıra hukuk devleti, adil yargılanma, yargı bağımsızlığı için mücadele edeceklerini vurguladı.

İlk olarak Çağdaş Avukatlar Grubu, “Nasıl bir baro” sorusunu nasıl yanıtlıyor ?

Barolar, 1969 yılında çıkartılan Avukatlık Kanunu’na göre yönetiliyor ancak avukat sayısının artışı ile birlikte bu durum bazı yapısal sorunlar açığa çıkardı. Örneğin 7 bin 151 üyesi ile İzmir Barosu, orta ölçekli bir baro ile aynı sayıdaki yönetim kurulu ile yönetilmekte. Tabii kanunu değiştirmek TBMM’nin işi ancak sorunların çözümü aciliyet bekliyor. Çözüm ise belli, katılımcılık, çoğulculuk ve demokrasi.

Baro yönetimi, yönetim faaliyetinde katılımcı bir mekanizmayı harekete geçirmeli. Bu yönde bir çaba olmayınca meslektaşlarla etkileşim azalıyor ve baro birkaç kişi tarafından yönetilen hantal bir yapıya dönüşüyor.

 

AVUKATLARIN MESLEKİ SORUNLARI ÇEŞİTLENDİ VE ÇOĞALDI

Avukatların mesleki sorunları nelerdir? Gökdelen yapmakla bu sorunlar çözülür mü?

Avukatların mesleki sorunları zaman içinde çeşitlendi, çoğaldı. Bunda yüksek öğrenim politikasının da olumsuz bir etkisi oldu. Avukat sayısı artmasına rağmen meslek tekelinde bir genişleme söz konusu değil, bir yandan avukatlık asgari ücret tarifelerinde budanmalar yapılırken, öteki tarafta Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamında alınan görevlerde ücretler, tarifenin çok çok altında belirleniyor. Yine Ceza Muhakemesi Kanunu kapsamındaki zorunlu müdafiilik/vekillik dediğimiz görevlerin kapsamı dar tutuluyor. Bir tarafta da “işçi avukat” olarak tanımladığımız, bir iş sözleşmesine bağlı olarak başka bir avukat yanında çalışan avukatların sorunları var. Bunun yanında mesleğin yapısal sorunları bütün avukatlar açısından bir sorun. Onun dışında daha lokal ancak mesleğin yürütülmesini zorlaştıran birçok uygulama da sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tabii OHAL döneminde avukatlık yapmanın daha zor hale geldiği başka bir gerçek.

Gökdelen sorunuzun nedenini de anlıyorum. TBB’nin, İzmir’de bir bina inşa edeceği ve binanın belli bir kısmını İzmir Barosunun kullanımına tahsis edileceği iddia ediliyor. İddia diyorum çünkü resmi bir açıklama yok. Bu yapı için kullanılacak bütçe ise vekaletnamelere yapıştırılan baro pulu. Bu pullardan oluşan bütçeye en büyük katkıyı yapan üçüncü baro İzmir Barosu. Doğru olan, bu bütçenin kullanımında da İzmir Barosunun söz sahibi olmasıdır. Bu bina, mesleki sorunların ancak fiziki mekan ihtiyacını gidermek için faydalı olabilir. Baroya yeni bir bina yapıldı diye yukarıda belirttiğim sorunların çözülmesi mümkün değil. Kurumlarda devamlılık esastır, dolayısıyla İzmir Barosu yönetimi değişse de TBB ile bu kapsamdaki iletişimin sürdürüleceğinden şüphe yok. Ancak çevre, kent estetiği, şehir planlaması gibi konular bizim hassas olduğumuz bir konulardır.

Yönetime geldiğinizde ne tür projeleriniz olacak?

Söylemsel olarak ifade etmek gerekirse, “projelerimiz” yok, mesleğe ilişkin hedeflerimiz var. Bu hedeflerin bir kısmı yasa değişikliği gerektiriyor. Avukatlık ücretinden KDV alınmaması, mesleğe yeni başlayan meslektaşlardan ilk 5 sene için aidat alınmaması, SGK primi indirimi ve gelir vergisi istisna tutarı belirlenmesi, öteki tarafta staj kredisinin geri ödeme koşullarının kolaylaştırılması ve staj bursu kurumunun getirilmesi, zorunlu sözleşmeli avukatlık CMK kapsamındaki zorunlu müdafiilik/vekillik kapsamının genişletilmesi gibi hedeflerimiz var. Tabii uzun yıllardır avukatlara yeşil pasaport verilmesini savunmaktayız. Öteki tarafta, yasa değişikliği gerektirmeyen bazı adımları atacağız.

OHAL OTORİTER REJİMİN KILIFI OLDU

Çağdaş Avukatlar Grubu olarak, ülkenin içinde bulunduğu OHAL ve KHK kararlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Siyasi iktidar, Türkiye’yi din referanslı bir otoriter anlayışla yönetmek konusunda her türlü hukuksuzluğu gerçekleştiriyordu zaten. Henüz ortada OHAL ilan edilmemişken HSYK aracılığı ile Adalet Bakanı yargıya doğrudan müdahale ediyor, hakim teminatı yok sayılıyordu. Anayasa’ya aykırılığı tartışmasız olan bir yasa ile bir gecede birçok hakimin yüksek yargı üyeliğine son verildi. Gene, gazetecilik faaliyeti nedeniyle Can Dündar tutuklandı, tutuklamanın insan haklarına aykırı olduğunu belirten Anayasa Mahkemesi kararının yok sayılması çağrısı yapıldı. Mahkemelere açık talimatlar verildi. Özellikle HSYK’cae alınan karar ile kürsüde dini simge taşıyan hakimlerin görev yapabileceğine ilişkin karar, iktidarın gerçek niyetini gizleme ihtiyacı bile duymadığı bir duruma ışık tuttu. OHAL bu koşullarda ilan edildi. Hükümet darbe girişimini OHAL ilanının gerekçesi olarak sundu. Çok geçmeden bu gerekçe ile ilan edilen OHAL’in hem olağanüstü hal rejimi konusunda uluslararası hukukun karşılanmasını istediği geçicilik, tedbir niteliği gibi unsurlar karşılanmadı, hem de KHK’ler Meclis ve Anayasa Mahkemesi denetiminden kaçırılmaya çalışıldı ve kısmen başarılı oldu. Bu süreçte, darbe girişiminin başlıca faili FETÖ Cemaati ile ilgisi olmadığı çok açık olan birçok muhalif kesim, bu Cemaate dönük olarak çıkartıldığı söylenen KHK’lerle kamudan ihraç edildi, açığa alındı. Bugün Türkiye’de OHAL, siyasi iktidarın otoriter anlayışını sürdürmesi için fırsat olarak değerlendirilen bir hukuki kılıftan ibaret değildir. Ancak mızrak çuvala sığmıyor. Siyasi iktidar ne kadar uğraşırsa uğraşsın, bu hukuka aykırılıklar onu yaratanların karşısına elbette çıkacak.

 

SİYASİ İKTİDARIN ‘MAKUL’ BAROSU OLAMAYACAĞIZ

Baronun, emek, demokrasi, barış, kadın, kent ve doğa mücadelesindeki yeri ne olmalı?

İzmir Barosu, çok uzun bir geleneğin sahibidir. Ve bu geleneğin oluşumunda Çağdaş Avukatlar Grubunu görürsünüz. Çok değil, bundan yaklaşık üç yıl önce Gezi Parkı eylemleri sürecinde İzmir Barosunun toplumsal muhalefetle ilişkisinin ne düzeyde olması gerektiğini bütün somutluğuyla ortaya koyduk. Demokrasi, zaten Avukatlık Kanunu’nda vurgulanan bir husustur. Baroların hukukun üstünlüğünden ve insan haklarından yana olan kanuni niteliği onun barıştan yana olmasını bir görev olarak yükler. Emek konusu da böyledir. Keza erkek egemen sistemin dayattığı bütün normatif düzenlemelere karşı barolar kadın haklarının yanında olmak zorundadır. Neyse ki artık bugün bulunduğumuz nokta bu taraf olma halinin nasıl daha da geliştirilebileceği üzerine bir tartışmayı getirdi. Doğa mücadelesinin asli bir parçası barolar olmak durumundadır. Bildirgemizde de ifade ettiğimiz gibi doğaya karşı ranttan, özgürlüğe karşı baskıdan, emeğe karşı sömürüden, çağdaşlığa ve laikliğe karşı post-modern dinsel bir sistemden yana olduğunu gizlemeyen siyasi iktidarın “makul” bir avukat ve baro profili özlemi çektiğini iyi biliyoruz. Biz, siyasi iktidara göre değil; tarihimize, bin yıllara dayanan meslek geçmişimize ve insanlığın evrensel kazanımlarına göre makul olanı, yani çağdaşlıktan ve demokratik hukuk devletinden kısacası demokrasiden yana olanı dile getirmeye ve savunmaya devam edeceğiz.

Editör: Haber Merkezi