GÜLSEN CANDEMİR/ İZ GAZETE- Her bir oyuncusunu evladı gibi seviyor. Bucaspor’u ne antrenmanda ne sahada yalnız bırakıyor. 75 yaşındaki Güler Bulsu, 45 yıldır takımının hep yanında. Bazen taraftar oluyor bazen yönetici. Daha iyi oynamaları için elleriyle baklava yediren, kurşun döktürüp lokma dağıtan Güler Bulsu, Bucaspor’a olan tutkusunu İz Gazete’ye anlattı.

'HASTALIK DİNLEMEM'

“Arefe günü bile maça giderim” diyerek anlatmaya başlıyor Bucaspor tutkunu. “En son İstanbul’a kupa maçına gittim. Bu sezon henüz daha deplasmana gitmedik, olursa giderim mutlaka. Geçen haftaki maça hasta olmama rağmen gittim. Oğlum beni yatıyor zannediyordu ama ben maçtaydım. Antrenmanları dahi kaçırmam. Maç neredeyse üşenmeden giderim. Evdeki işlerimi ayarlarım, harcamam gereken parayı ufak ufak bir kenarda biriktirir maç neredeyse orada olurum.” diye anlatıyor Bulsu.

'LEVENT’İN CANINI YEDİM!'

Futbol tutkusu 20’li yaşlarda başlamış Bulsu’nun, evlendikten sonra da devam etmiş. “Ne ailem ne de evlendikten sonra eşim ve oğlum benim bu merakıma, tutkuma engel oldu. Hep desteklediler beni. Yıllarca yanımda ailemden kimse olmadan deplasmanlara gittim. Ben futbol aşığıyım. Bucaspor’a tutkuyla bağlıyım. Oyuncuların hepsi benim için evlat, her biri birer pırlanta. Diğer takımlara gidenler bile hala arar, el üstünde tutarlar. Herkes benim Bucaspor aşığı olduğumu bilir. Geçen gün Bucalılar olarak, yeni kaymakama ziyarete gittik. Kaymakam beye ‘Neden maçlara gelmiyorsunuz?’ dedim, ‘Çağırmadınız ki’ deyince hemen kulübü aradım. Konuştular, bir sonraki maça geleceğini söyledi. Levent Prişina’nın da canını yedim, takıma destek olsun diye sürekli arardım.” diye anlatıyor.

KURŞUN DÖKTÜRMÜŞ

Takım gol atamazsa kurşun döktüren, antrenmana elinde börek, çörek ile giden Güler Bulsu,  deplasmanda yaşadıklarını ise şöyle anlattı:“Akhisar maçına gitmiştik olaylar çıktı, taraftarlar otobüsümüzün camlarını indirdi. Gelen taşlardan, kırık camlardan korumaya çalıştım kendimi.  Yine 20’li yaşlarımdayım, Antalya maçından dönüyoruz. Maçı penaltı gölüyle kaybetmişiz moralimiz bozuk. Otobüste iki kadın İzmir’e dönüyoruz. Arkamızda oturan üç erkekten biri diğerine ‘Penaltıyı nasıl verdin’ diyor, öbürü de ‘Vermek zorundaydık bizi otelde ağırladılar’ dedi. Ben döndüm ve ‘Siz Antalya maçını yöneten hakemler misiniz? dedim, evet’ dediler. ‘Sizde hiç vicdan yok mu? Şimdi içiniz rahat mı edecek? Yazık değil mi çocukların hakkını yiyorsunuz. Kim verdi size bu hakemliği?’ deyince hiç cevap vermediler. Otobüs Denizli’de mola verdi, o hakemler otobüse bir daha binmedi. Yine bir maçtan çıktık, polisler başımızda bekliyor, çıkan hakemlere tükürdük, arabalarını tekmeledik. Yanlış karar verince dayanamadık tabi. Hakemler kadınlardan bu hareketi beklemiyordu. Seslerini bile çıkarmadan kaçtılar.”

‘O HALDEYKEN BİLE MAÇA GÖNDERDİ’

Eşim ölmeden önce hastanede yatıyordu, maç da vardı o günlerde, bana ‘Sen maça git, kardeşin gelsin kalsın yanımda. Hem moral olur sana hem de gelince bana anlatırsın.’ demiş. Son günlerinde bile maça gitmemi desteklemiş, benim mutlu olmamı istemiştir. O yüzden o günü hiç unutamam. Eşim bana her zaman güvenirdi. Güveni olmasa ne ben rahat rahat deplasmana gidebilirdim ne de eve döndüğümde huzurum olurdu. Ben de onların hayatını zor durumda bırakmamak için özenli davrandım.