İZ GAZETE - Bir yılı şöyle bir başından alıp “acaba neler yazmışım, neler düşünmüşüm, nelere kızmış ve nelere sevinmişim?” diye ilk kez gözden geçiriyorum. 2019 değerlendirme yazısı yazıyor olmak biraz da bunu gerektirdi ama şimdi anladım ki bence herkes yıl sonu geldiğinde yapmalı. İnsana çok şey anlatıyor.

2018 yılının sonlarında 2019’a girmeden önce gündemimiz İZBAN greviydi. Yeni yıla giremeye 1-2 gün kala bisikletimle arkadaşların grev yaptığı Alsancak İZBAN İstasyonu'na, önceden planlamadan, tanışmadan, haber vermeden gitmiştim. Niyetim yeni yıla grev yerinde girecek olan, hak talebinde bulunan işçilere kulak vermek, ne istediklerini ve neden istediklerini anlamaktı. Aracısız, kayıtsız, fotoğrafsız konuşmalar sonrasında ertesi gün onların sesi olmak ve İzmirlilere bu insanların ne istediğini aktarabilmek için sosyal medyada uzunca bir yazı yazmıştım. Yazı sonrası hiç tanımadığım yüzlerce insandan olumlu tepki almıştım. Çocukları adına teşekkür eden İZBAN çalışanı anne/babalar, seslerini duyuramamış olmanın verdiği bıkkınlık ve aç gözlü olduklarını ima eden yayınlar sonrasında yaşadıkları küskünlüğü biraz olsun attıklarını söylüyorlardı.

O günleri hatırlayınca aklımda kalan şey İzmirlilerin ve o dönem şehrin yönetiminden sorumlu yerel yönetim kadrolarının bu hak arayışı karşısında iyi sınav vermediğiydi. İzmirliler mağdur olduklarını söyleyerek “buna hakları yok” diyorlardı, dönemin belediye başkanı Aziz Bey de zam görüşmesine girip zam verirken “Ben şimdi salondan çıkıyorum. Bunu aranızda konuşun oylayın. Kabul ettiniz, ettiniz. Etmezseniz bundan sonra bu oranın üstünde zammı bir daha bulamazsınız” şeklinde tehdit dili kullanmıştı. Soysal medyada “atın hepsini işten sokakta bir sürü işsiz var” yazanlar hiç de az değildi. Bu hem yapılan işi küçümsemek (cehalet) hem de emeğe olan saygının, toplum nezdindeki bilinç seviyesinin dışavurumuydu belki. Belki de herkesin bilinçaltında hepimizin rol yaptığı ve hak etmediğimiz her şeye talip olduğumuz yatıyordu. Vatandaş mağdur İZBAN çalışanlarına aç gözlü, var olanla yetinemeyen nitelemeleri ile yaklaşırken, siyasetçiler de piyon gözü ile bakıyordu. Herkesin karşısında aslında diğerini değil kendisini gördüğü, aynalar ile kaplı bir kentte, toplumsal bir histeri dönemiydi belki de bunlar.

İzmir’de kıyı şeridi boyunca uzanan bisiklet yollarına 2018 başında yerleştirilmiş bisiklet ve yaya sayaçları da yılı 1 milyonu devirerek bitiriyordu. Yani sayaçlar yıl boyunca tüm İzmir genelinde bir milyon bisikletli geçiş saymıştı. Bu veri bize bir sonraki sene ile karşılaştırma yapmak için gerekliydi ve bisikletli ulaşım adına veri ile strateji geliştirmenin henüz bebek adımlarından birisiydi.

2019 yılına girerken aslında kentin en önemli gündemi yaklaşmakta olan yerel seçimlerdi. İzmir’de 3. dönemimi tamamlamış Aziz Bey ve 3 dönemde yaptıkları işler konuşuluyor, değişimin gereği ya da Aziz Bey’in devam etmesi gereği üzerine fikirler dillendiriliyordu.

Kentte yaşayan birisi olarak, kentin sorunları ile sürekli temas halindesinizdir. Bunun haricinde ya mesleğiniz ya da ilgili alanlarınız doğrultusunda birkaç alan ile ilgili gelişmeleri daha yakından izlersiniz. Benim de kente dair bisikletli ulaşım konusunda odaklı olduğumu herkes bilir. O sebeple kimin aday olacağı bisikletli ulaşım adına da önemliydi. Önümüzdeki 5 yılda en azından bisikleti rahatça konuşabileceğimiz ve bu konuda bir şeyler yapmaya istekli bir başkanı hepimiz istiyorduk.

Aziz Bey ve ekibine dair İzmir’deki bisikletlilerin intibası pek iyi değildir ama kötü de değildir. Çünkü Kocaoğlu İzmir’de bisikletli ulaşım altyapısı adına ilklerin adımını atmış ama sonrasında onları ilerletememiş bir başkan olarak bilinir. O sebeple aday olacak kişinin İzmir’de bisikletin lehine, otomobillerin aleyhine adım atabilecek birisi olması önemliydi o günlerde bizim için.

Bisiklet ve yerel yönetim seçimleri konusunda gündem halen sürmekte. Bu konuya geri döneriz. Biz kronolojik olarak devam edelim.

Ocak ayının sonlarında kentin gündemine düşen bir diğer konu da Alsancak Tarihi Elektrik Fabrikası’nın ihale ile satışı konusuydu. Henüz Kültürpark’ın içindeki İzfaş (eski) Binası’nın özel bir üniversiteye İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından tahsisinin bulutları üzerimizden kalkmamışken şimdi de gündemde elektrik fabrikasının satışı vardı.

Endüstriyel mimarlık tarihimizin önemli eserlerinden ve tescilli bir yapı olan Alsancak Tarihi Elektrik Fabrikası’nın ihale ile özelleştirilmesi niyeti belli olunca bu binanın kamu elinde kalması ve kamu yararına kullanılacak şekilde restore edilmesini sağlamak için harekete geçme gereği ortaya çıktı. Şehrin bir değeri yitip gitme tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında “bir şey yapmalı” diye yerinden kalkan ve işe koyulanlar grubunun içindeydim yine. Hemen toplanıldı, fikirler ortaya konuldu, yapılacaklar ve görev dağılımı yapıldı ve yola çıktık. “ASFALYALAR ATMASIN” dedik. Oluşum hem kamuoyunun bilgilendirilmesi hem konu ile ilgili kurum ve kuruluşların harekete geçirilmesi adına önemli işler yaptı. Ayrıca “Gerekirse halk olarak organize olalım ve biz alalım.” niyetini de ortaya koyup bunun kanuni ve ticari boyutta nasıl yapılabileceğine dair bir çalışma içinde olması ile de Türkiye’de sivil toplum alanında bir ilki de temsil ediyordu.

Ocak ayı içinde aday adaylarından adaylığa geçiş sürecinde de ilginç şeyler yaşadık hep birlikte. Çalıştığım işyeri Buca’da olduğu için gün içinde öğle yemeği için gittiğim Buca merkezde karşılaştığım manzara, adaylık dönemi ve aday belirleme süreçleri adına aklımdan hiç silinmeyecek bir manzarayı bana göstermişti. Buca Menderes Bulvarı üzerindeki üç büyük dükkanda 100m ara ile şu vardı o zamanlar . Önce, CHP Buca Belediye Başkanı Adayı Seçim Ofisi, sonra AKP Buca Belediye Başkanı Adayı Seçim Ofisi ve sonrasında da CHP Buca Belediye Başkanı (eski) Adayı Seçim Ofisi. CHP Buca’da bir aday açıklamış ancak adayların YSK’na bildirilmesine saatler kala aday değişmiş ve başka bir aday açıklanmıştı. Haftalarca bu üç seçim ofisi açık kaldı ve hepsinin önünde partililer vardı. Benim için inanılmazdı.

Bu manzarayı ve olan biteni uzaktan izlerken “Gençler siyasete girmeli.” lafı kulaklarımda çınlıyordu. Gençler nasıl siyasete girsin? Konuşulanlar, anlatılanlar o kadar kirli ve bel altı şeylerdi ki adeta şu mesaj yayılıyordu etrafa; ”Türkiye’de siyaset işte böyle mücadele alanıdır. Gerektiğinde en karanlık ve beklenmedik yöntemler ile mücadele etmesini, öne çıkmasını bilmeli veya bu yöntemleri kullanabilmelisin.” Kimileri için bunlar başarı iken, toplumun gözünde siyasetin ve siyasetçilerin olumsuz intibasının katmerlenmesinden öte bir durum değildi bana göre. Yerelde bu sebeple kötü bir sınav verilmişti.

Ocak sonu gibi CHP’nin İzmir Büyükşehir Belediyesi başkan adayı olarak Tunç Soyer’i açıklaması, en yakın rakibinin de belli olması ile kentte yerel seçim odaklı gündemden çıkabilmek mümkün değildi. Şubat ayı bitip mart ayına girdiğimiz günlerde artık yerel seçimin gündem baskısı iyice üzerimize çökmüştü.

Seçim çalışmaları başlayınca tabii ki Tunç Bey kentin tüm kesimleri ile bir araya gelmeye başlamıştı. Bu sebeple birkaç kez bisiklete de bindi İzmirli bisikletliler ile. Ben hiçbirine katılmadım. Bu bilinçli bir tercih değildi ama öyle gerçekleşti. Belki de dışarıdan izlemek biraz daha iyi olmuştu.

Tunç Bey’i Seferihisar Belediye Başkanı olduğu dönemden tanıyor ve seviyorduk. Ulamış’a sürüdüğümüz turda arkadaşlarımızı Ulamış'ta karşılamış yeni açılan kütüphaneye kitap bağışımız sırasında bizlerle birlikte olmuştu. Kendisi sadece bisiklete dair değil hareketliliğe, sağlıklı yaşamaya dair fikirleri olan, bisiklete binen, koşan, yaşam tarzı da bu doğrultuda olan birisi olduğu için onun başkanlığının bisikletliler adına olumlu bir durum olduğunu biliyorduk. Bu sebeple Tunç Bey’in kredisinin bisikletliler tarafında geniş olacağı seçim öncesinden belliydi diyebilirim.

Adayların seçim vaatlerini dinlerken benim süzgeçlerimden biri de otomobile dayalı bakış ve otomobil ile yapılan ulaşımı teşvik edeceğini bildiğimiz yatırımlardır. “Acaba adaylar bu konuda ne diyor?” diye özellikle bakarım. O günlerde duyduklarım ümitlerimi kırmadı diyemem. Ulaşıma dair vaatlerin içinde toplu ulaşımı arttırmak, bisikletli ulaşım altyapısını geliştirmek anlatılırken şehir merkezindeki otopark kapasitesini arttırmak, yolları, alt geçitleri, üst geçitleri de arttırmak telaffuz edilebiliyordu. Bu durum çağdaş şehircilik anlayışı açısından bir felaketti aslında.

Çünkü hem otomobilleri hızlandırmaya, kesintisiz bir yere bir yere ulaşmalarını sağlamaya çalışırken diğer yandan toplu ulaşım ve bisikletli ulaşım için çalışacak olmanız sadece popülizm ile açıklanabilir. O günlere İzGazete’de Tunç Bey’in “İzmir’in Dağlarında Çiçekler Açacak!” sloganına göndermede bulunarak “İzmir’in Asfaltlarında Çiçekler Açar Mı?” başlığı ile bir yazı kaleme almıştım. Yazıda, BirGün Gazetesi’nde Özgür Gürbüz tarafından kaleme alınan bir haberden alıntı yapmış ve Prof. Dr. Haluk Gerçek’in “Yol yapmazsanız ulaşım sorunu çözülür.” cümlesine yer vermiştim. Özgür Gürbüz bugün Tunç Bey’in basın koordinatörü görevini yürütmekte. İlginç değil mi?

Seçime doğru ilerlerken benim için 2019 yılının önemli gelişmelerinden birisi de mart ayının başında Bisikletli Ulaşım Derneği’nin (BİSUDER) kurulmasıydı. 17 kurucu üyeden birisi olduğum derneğin varlığını önemsiyordum ve önemli bir boşluğu dolduracağını düşünerek hep birlikte yola çıktık. Çünkü İzmir’de bisiklet ile ilgili bir sivil toplum kuruluşu yoktu. Bisikletli ulaşımı artık hak olarak tanımlayan ve dayanaklarını hak temeli savunudan alan bir oluşuma ihtiyaç vardı. Bisikletin sosyal faaliyet yönünü çokça doldurmuş, bölüne bölüne İzmir’in neredeyse her ilçesinde 2-3 sosyal bisiklet grubu düşecek şekilde dağılmış, ama işin bu hukuka, demokrasiye ve bilimselliğe dayalı kısmını hep atlamıştık. BİSUDER o günlerde kuruldu ve yoluna devam ediyor.

Mart’ın sonuna geldiğimizde “Mart’ın Sonu Bahar?” sloganı gerçek olmuş ve İzmir, İstanbul ve Ankara’da CHP ve İYİ Parti’nin desteklediği adaylar ipi göğüslemişti. Ancak İstanbul bunların arasında en önemli sonuç ve aynı zamanda merkezi siyaseti de etkileyecek boyutlarda bir öneme sahipti. Önce sonuçların tartışması, sonra seçimin iptali ve yenilenmesi kararı... O günlerin en hararetli konusuydu.

İstanbul seçim sonuçları halen bugün artçı gündemleri ile etkisini sürdürüyor. Önümüzdeki 5 yılda da bu sonucun etkileri merkezi siyasette etken olacak diye düşünüyorum.

Nisan ayına geldiğimizde zaman benim için Az Bilinen Antik Kentler Turu zamanıydı. Kısaca ABAK adı ile bilinen ve Olcay Ormankıran ve arkadaşları tarafından organize edilen bisiklet turu başlamak üzereydi. Ben daha önceki yıllarda katılmayı çok istesem de bu sene nasip oldu diyebilirim. İzmir ve çevresinde çokça bilinmeyen, Efes ve Bergama gibi ortaya çok çıkmamış antik kentler üzerinden 23 Nisan’ı da içine alacak şekilde düzenlenen bir yarımada bisiklet turu bu. Dayanışma ve yardımlaşma temelli bu turun bu seneki ayağı çok keyifli geçti benim için.

Nisan ayı sonuna geldiğimizde İzmir’deki ilk bisiklet-otomobil paylaşımlı şerit uygulaması İnciraltı Kent Ormanı paralelindeki haydar Aliyev Bulvarı’nda hayata geçirilmiş oldu.

Benim için mayıs ayının önemli gelişmesi yine önemli bir bisiklet turu olan Gökova Bisiklet Turu’ydu. Bu sene 13.sü yapılan, Gökova yarımadasını dolaştığımız bu turun keyfi her zaman bir başkadır.

Belki bilmiyorsunuzdur ama bisikletli ölümlerinin en yoğun yaşandığı aylar Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarıdır. Hem bisiklete binen sayısı havaların güzelleşmesi ile artar hem de kışın yağmurlu ya da soğuk havalarda daha temkinli olan sürücüler yollarda daha fazla hız yapma eğilimindedir. Sonuç bize acı haberler şeklinde gelir. Haziran ayının girişi ile 2019 yılında bisikletli ölüm haberlerini almaya başladık. 19 yaşında bir kardeşimizi İzmir’de kaybettik. Bu ne ilk ne de son ölümdü. Çünkü otomobil odaklı bakışı gerek halk nezdinde gerekse yönetim bazında halan kıramamış, çağdaş şehircilik bakışını ne şehrimizde ne de ülkemizde inşa edebilmiştik. Sonrasında ölümler devam etti. Son kaybımız Bostanlı’da verdik. Bisikletli ölümleri dursun dedik ama bırakın durdurmayı otomobilleri yavaşlatamadık.

Tüm yılın bence en önemli olayı, yerel seçimler ve sonuçlarıydı. Bu sonuçların hem kentimize hem de ülkeye daha çok k yansımaları olacak.

Geçen seneden değişmeyenler bakiyemizde ise İzmir’in bir türlü genişleyemeyen bisikletli ulaşım altyapısı ve yapılamayan bisiklet devrimi var. Ölümler yine hep yanı başımızda.

Umut ise hep var. Umudu olmayanın burada sözü bitmiş demektir. Hala buralardaysak umudunuzdandır.

Editör: Haber Merkezi