EFE CAN TAN/ iZGAZETE - Koronavirüs nedeniyle çalışmalarına ara verilen Meclis’in ilk gündem maddesi ‘Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi’ oldu. Kanun teklifinin ilk yedi maddesi AKP VE MHP’nin oyları ile kabul edildi. TBMM Genel Kurulu bu hafta ise çarşı ve mahalle bekçileri düzenlemesine ilişkin kanun teklifini yasalaştırmak için mesai yapacak. Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi'nin TBMM Genel Kurulundaki görüşmeleri, 8. madde üzerinden devam edecek. Düzenleme ile çarşı ve mahalle bekçilerine en az 3 ay süreli temel ve hazırlayıcı eğitimler verilecek ve bunun ötesinde bekçiler neredeyse polislere yakın yetkilere sahip olacak. Görev yapmaya başladıkları andan itibaren tartışmalara konu olan bekçiler, birçok kez de vatandaşlar yaşadıkları kavga ve yaralama olayları ile gündeme geldi. Geçtiğimiz günlerde ise İçişleri Bakanlığı polis ve bekçilerin yetkilerini karşılaştıran bir grafik yayınladı. Biz de göreve başladığından bu yana tartışmalara neden olan bekçilerin mevcut düzenleme ile yetkilerinin ne olduğunu ve Meclis’te görüşülen yeni düzenlemenin neler getireceğini İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Mehmet Baran Selanik ile konuştuk.

ŞU ANKİ MEVCUT DÜZENLEME İLE BEKÇİLER KİMLİK SORAMAZLAR!

Öncelikle İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı grafiği yorumlayan Selanik mevcut şartlarda bekçilerin kimlik sorma, durdurma, arama yapma yetkileri olmadığını ama yeni düzenleme ile bu yetkilere kavuşacaklarını belirtiyor.

Selanik; Bilindiği gibi İçişleri Bakanlığı, polislerin ve bekçilerin yetkilerini gösteren bir görsel yayınladı. Şunu belirtelim: Mevcut düzenleme bekçilere kimlik sorma yetkisi vermemektedir. Kanunla düzenlenmediği takdirde bekçilerin hiçbir yetkileri yoktur. İsterse kolluk kuvveti olarak yetkilendirilsinler kanunlarında yazmadığı sürece hiçbir şekilde kimlik soramazlar böyle bir yetkileri yok. Fakat Meclis’teki yasa tasarısı ile bekçiler için durdurma ve kimlik sorma yetkisi getiriliyor. Yine düzenleme ile bekçiler bizim kaba arama dediğimiz herhangi bir detaya girmeden, kişinin üzerindeki bir şeyi çıkarttırmadan yapabileceği arama yetkisine de kavuşacaklar. PVSK’nın 16. maddesinde polislere tanınan “zor ve silah kullanma” yetkileri Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunun un 5. maddesi ile bekçilere de tanınmıştır. Ancak bu yetkinin günlük hayatta kötüye kullanıldığını, bekçilerin kişilere orantısız şiddet uyguladıklarını, bu durumun da işkence suçunu oluşturacağını unutmamak gerekir.

ÖNLEME ARAMASI NEDİR?

Meclis’te görüşülen yeni düzenleme ile bekçilerin önleme araması yapma yetkisine erişeceğini belirten Selanik bu yetkiyi şöyle tanımlıyor;

Yeni düzenleme ile Bekçiler bekçi statüsünden alınıp kolluk statüsüne geçecek. Böylece önleme araması yapma yetkileri olacak tabi valilik veya hakimlik izni olması kaydıyla. Önleme araması şudur; bir suçun işlenme ihtimali varsa bunu önlemek amacıyla yapılan arama anlamına gelir. Milli güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silah, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti amacıyla, hakim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde mülki amirin yazılı emriyle Adli ve Önleme Araması Yönetmeliğinin 19. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kağıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir. Bir miting öncesinde veya maç öncesinde stadyum çevresinde veya metro istasyonlarında valilik veya hakimlik kararıyla yapılabilecek bir uygulama bu. Polisler bile istedikleri zaman önleme araması yapamazlar. Örneğin; Halkapınar İzban İstasyonunda saat 18:00 ile 20:00 arası önlem araması yapma yetkisi veriyorum ben diyecek valilik ancak bu şekilde olabilir, valiliğin veya sulh ceza hakimliğinin yetkisinde olan bir konu. Böyle bir karar olmadan zaten polis de yapamaz bu aramayı. Şu anki mevcut düzenleme ile bekçiler de önleme araması yapamazlar.

YENİ YASADAN SONRA DAHİ BEKÇİLER, KİMSENİN CEBİNE, CÜZDANINA BAKAMAYACAK!

Bir diğer konu olan adli arama konusunu ise şöyle özetliyor Selanik;

Adli arama bambaşka bir konu. Adli aramayı sadece polis, jandarma, sahil güvenlik ve gümrük muhafaza personeli yapabilir.

Adli arama suç işlendikten sonra yapılan arama anlamındadır veya suç şüphesi doğduktan sonra yapılan aramadır. Yeni yasa ile bile bekçilerin durdurduğu vatandaşın cebine cüzdanına, çantasına, ayakkabısına bakma yetkisi de olmayacak. Sadece kaba arama dediğimiz elle üst arama uygulamasını yapma yetkileri olacak. Eğer bir suç şüphesi doğarsa polise haber vermek durumundalar, polis de o durumda savcıya haber verir ve işlem ondan sonra yapılır.

BEKÇİLERİN BU TİP YETKİLERİ VARSA NEDEN DÜZENLEME YAPILIYOR?

Özet olarak bekçilerin mevcut düzenlemede sahip oldukları yetkileri ve sahip olacakları yetkileri anlatan Selanik;

‘Şu anki düzenleme ile hiçbir yetkiler yok. Kimlik soramazlar, arama yapamazlar. Bekçilerin görev tanımı aslına bakarsanız toplumun huzurunu sağlama olarak tanımlanıyor. Örneğin; mahallede sarhoş birisi varsa o kişiyi uyarma ve çevreye verdiği rahatsızlığı önleme şeklinde tanımlayabiliriz. Bir kişiyi durdurup kimliğini sormak özgürlük kısıtlaması anlamına gelir ve bizim anayasamıza göre bu yetki ancak ve ancak kanunla belirlenir. Bekçilerin bir kanunu var; Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu, burada bekçilere bir kimlik sorma yetkisi tanınmıyor. Fakat bu kanunun yönetmeliğinde bekçiler için şöyle bir görev tanımı var; ‘hüviyet araştırması yapar’. İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü de bu maddeye dayanarak ‘bakın kimlik sorma yetkisi var’ diyor ama yönetmelikle tanınacak bir yetki değildir bu. Mahkeme kararları vardır, Anayasada açıktır bu tip durumlar ancak ve ancak kanunla düzenlenir. Zaten bekçilerin bu tip yetkileri olmadığı için bir düzenleme ihtiyacı hissedildi. Yetkisi varsa neden düzenleme yapılıyor ?

HALK BEKÇİ VE POLİSTEN KORKUYOR!

Selanik Meclis’te görüşülen kanun tasarısının gerekçesini ise gerçeklikten kopuk bulduğunu ekliyor.

Selanik; Değişikliğin gerekçesine baktığımızda ülkemizde halkın ihtiyaç duyduğu güvenlik hizmetleri kapsamında halka yakın, halkın problemlerini sahada çözecek yapıların etkinleştirilmesi gerekmektedir şeklinde bir bölüm göze çarpıyor. Bu gerekçenin gerçeklikten kopuk olduğu aşikar. Halk, polisten ve bekçiden her zaman olduğundan daha fazla korkmakta. Bu korkunun haklı bir nedeni de var.

İKTİDAR KENDİ ORDUSUNU KURUYOR

İşkencenin ve yaşam hakkı ihlallerinin üstünün örtülmesi ve faillerinin cezasız kalması polis ve bekçi şiddetinin artmasına sebep olmaktadır. Yetkilerini temel hak ve özgürlükler aleyhine kullanan polis ve bekçilerin yetkilerinin daha da genişletilmesi demokrasiye ve hukuk devletine zarar verecektir. Paranoyaklık seviyesinde bir güvenlik korkusu yaşayan iktidar, daha öncekilerde olduğu gibi bu değişiklikle de halkın haklarını törpülemek istemektedir. Korku ve baskı rejimini her sokağa, her mahalleye yaymak için adeta kendi ordusunu kurmaya çalışmaktadır. Bekçiler ile ilgili değişikliği buradan da okumak gerekmektedir.

İşin özü; halkın haklarını kendi güvenliği için tehdit olarak gören devletin, ajanları eliyle yaygınlaştırdığı sınırsız şiddeti bir kanuna dayandırması evrensel hukuk kurallarıyla açısından kabul edilemez. Unutulmamalıdır ki halkına düşman bir devletin de meşruluğu kalmayacaktır.

ARTAN BEKÇİ ŞİDDETİ SORUŞTURULMALI!

Bekçi düzenlemesine herhangi bir ihtiyaç olmadığını belirten Selanik ‘’tam tersine, artan bekçi şiddetinin etkin şekilde soruşturulup faillerinin cezalandırılması için bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var’’ diyor

Selanik; Ülkemiz bir ekonomik yoksulluğun içindeyken iktidar yine güncel olmayan bir konu ile algı değiştirmekte. Bekçiler ile ilgili yapılmak istenen değişikliklerin başka bir anlamı yok ne yazık ki. Bir ihtiyaç mı? Bekçiler hangi ihtiyacı karşılıyor? Toplum huzurunun ve güvenliğin sağlanmasında bir katkıları var mı? Bu ve benzeri sorulara cevap vermeden değişiklik ihtiyacının olup olmadığına karar vermek zor. Bize sorarsanız, herhangi bir değişiklik ihtiyacı yok. Tam tersine, artan bekçi şiddetinin etkin şekilde soruşturulup faillerinin cezalandırılması için bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var.

Herkes kendini güvende hissetmek ister. Sokağa çıkarken, ekmek almaya giderken, parkta otururken, arkadaşıyla telefonda konuşurken. Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Kişinin kendisini güvende hissetmesi için en temel koşul devletin, halkın temel hak ve özgürlüklerine saygı göstermesidir. Aksi halde bir “güvenlik”ten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Daha doğrusu, kişilerin güvenliğinden bahsedilemeyecektir.

Konuya daha geniş bir açıdan bakarsak; Türkiye’de devlet ile güvenlik kavramı arasındaki bağın tarihine kısaca baktığımızda güvenliğin, devletin kendisi için aradığı bir durum olduğunu anlıyoruz. Örneğin, devletin güvenliğini sağlayan garabet mahkemeler vardı. Eski DGM yani Devlet Güvenlik Mahkemeleri. İnsanın aklına geliyor tabii, sıradan bir mahkeme güvenliği sağlamıyor mu, diye.

BU YETKİ GEZİ PARKI’NDA GENÇLERİ, FESTUS OKEY’İ ÖLDÜRDÜ!

Polis ve bekçilerin yetkilerinin konuşulduğu bu günlerde biraz geriye gidip geçmişte yaşanan olaylara değinen Selanik;

‘’Devletin, şiddet tekeline sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu şiddet sokakta gezen ve “arkasında koruyucu güçlerinin” olduğunu bilen polisler tarafından kullanılıyor. Ya da şöyle diyelim: Polislerin yasal olarak böyle bir yetkileri vardı. Bu yetkinin sonuçlarını görüyoruz. Cumartesi Anneleri bu yetkinin kullanılması ve kullananların korunması nedeniyle yıllardır evlatlarını, kardeşlerini, eşlerini arıyor. Çok mu eski oldu? Bu yetki, Gezi Parkı’nda ağaçları kesmeyin diyen gençleri, bir karakolda Festus Okey’i öldürdü. Ateşli silah örnekleri biraz can sıkmış olabilir. Biber gazı ile öldürülen Metin Lokumcu, tekmeyle beli kırılan Av. Zeynep Balcı, hamile olduğunu söylemesine rağmen tekmelenen ve bebeğini kaybeden Ezgi Özen. Daha binlerce örnek verilebilir. Hepsinin hikayesi ve acısı farklı ama sebebi aynı: Polis şiddeti.

HER GÜN ÜLKENİN BİR KÖŞESİNDE BİRİLERİNİ DÖVEN BEKÇİLER…

Henüz bu sorunu çözememişken her gün haberlerde ülkenin bir köşesinde sokakta bir kişiyi döven, birilerine hakaret eden, birilerini tehdit eden haberlere konu olan bekçilerin yetkileri arttırılmak isteniyor. Sormakta fayda var. Sokakta yürürken, kulağınızda kulaklık olduğu için duymamış olma ihtimalinizde bekçinin (polisin) silah kullanacak olmasından dolayı kendinizi güvende hissediyor musunuz? Çok düşük bir ihtimal gibi gelebilir siz. Bu ülkede, sadece polisten korktuğu için motoruyla kaçarken kafasından vurulan gençler var. Ekmek parasını kazanmak için sokakta dolaşırken ceza yemekten korktuğu için kaçan ve kalbinden vurulan gençler var. Evinin bahçesinde oynayan çocukları, kapısının önünde oturanları döven polisler var. Bunlar, münferit diye geçiştirilemeyecek kadar çok sayıdadır. Daha da kötüsü işkencenin, yaşam hakkı ihlallerinin faili olmaya devam eden polislerin sayısı hiç de az değil. Sorunumuz, yargı eliyle oluşturulan cezasızlık kalkanı.’’ diyerek sözlerini tamamladı.

Editör: Haber Merkezi