ÖZLEM KARA/ İZ GAZETE - İzmir Barosu LGBTİQ+ Hakları Komisyonu üyesi Avukat Sena Yazıbağlı ile LGBTİQ+ bireylerin Anayasa’daki haklarına dair röportaj gerçekleştirdik. Gerçekleştirdiğimiz röportajda LGBTİQ+ bireylerin cinsiyet uyum sürecinden, askerlikte maruz kaldıkları uygulamalara, trans kadınların yaşadığı hukuksal sorunlardan, yaşadığı temel hukuki sorunlara kadar birçok konuya değindik. Avukat Sena Yazıbağlı, Türkiye’deki yasal mevzuatta LGBTİQ+ bireylerin olmadığını, bireylerin her türlü ayrımcılığa maruz kaldığını ve en temel hak olan yaşama haklarının bile tehlikede olduğunu belirtti. Yazıbağlı, “LGBTİQ+ bireyler Türkiye yasal mevzuatında nerede derseniz pek bir yerde değiller. Açık bir şekilde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığı ifadesi maddemiz yok” dedi.

CİNSİYET UYUM SÜRECİ

Türk Medeni Kanunun 40’ncı maddesinde bulunan cinsiyet değişikliği ibaresinin aktivistler ve hukukçular olarak doğru bulunmadığını ifade eden Yazıbağlı, “Cinsiyet değiştirmek sanki keyfi bir işlemmiş gibi algılanılıyor. Meselenin temelinde, biyolojik cinsiyetle bizim kendimizi tanımladığımız cinsiyet arasındaki fark var. Biyolojik cinsiyet bize atanan bir cinsiyet. Kendimizi tanımladığımız cinsiyet ise biyolojik görüntüsünden tamamen farklı bir durum. Bu bir değişim, tercih değil. Eğer bir tercih ise heteroseksüeller ne zaman heteroseksüel olmayı tercih ettiler?” dedi.

“İSPAT ŞARTI!”

Cinsiyet uyum süreci için 40’ncı maddenin düzenlediği belli şartlar olduğunu aktaran Yazıbağlı, 40’ncı maddedeki şartlar sağlandığında cinsiyet uyum sürecine mahkemenin izin verdiğini kaydetti. Yazıbağlı, “Ailelerin bireylere atamış olduğu cinsiyet gibi bir isim var. Hem isim hem de cinsel operasyonun gerçekleşebilmesi için yasal prosedür içerisine girmeleri gerekiyor. Kişiler hem isim değişikliği davasına hem de operasyon iznini alabilmek için aynı zamanda başvurabilirler. Bireylerin süreçlerine psikolojik açıdan adapte olabilmesi için önce isim değişikliği davasını, daha sonrasında cinsiyet uyum sürecini başlatabilirler. Mevzuatın öngördüğü, terapi süreci başlatılırken mahkemeyle birlikte başlatıldığında süre uzuyor. Önce kişinin böyle bir duruma ilişkin yasal engelleri aşabilmek için psikiyatri servisine başvurması, daha sonra hormon alınımına uygun olduğunun belgelenmesi, hormon sürecini devam ettirmesi, bir yandan da psikiyatrı sürecini devam ettirmesi ve transseksüel yapıda olduğuna, doktorlar tarafından da bir operasyonun gerçekleşmesine engel olmadığına dair belgeyle mahkeme sürecine başvurması gerekiyor” diye konuştu. Mahkemenin, kişinin bir Eğitim ve Araştırma Hastanesine sevk edilmesini ve orada operasyona uygun olup olmadığının sorulmasını istediğini kaydeden Yazıbağlı, gelen uygunluk raporuna göre operasyona izin verildiğini belirtti. Yazıbağlı, “Burada temel sıkıntılar, kişi avukat yardımından faydalanmıyor, Google’dan yazılmış sıkıntılı dilekçelerle süreçlerini başlatıyor ya da mahkemeyi yanlış yere açıyor ve süreçleri uzuyor. Davaları reddediliyor. Bir de bu konunun hakim önüne çok taşınmamamsından dolayı, hakimde de bir bilgisizlik söz konusu oluyor. Burada kişinin kimliği ile uyumlu bir hayat sürebilmesi için hem isminin hem de görünümün kamu düzeni içinde esasen belirlenebilir olması lazım” ifadelerini kullandı

Yazıbağlı, askerlikle ilgili olarak bireylerin, insanlık dışı muamelelere maruz kaldığını, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kişilerden doküman istediklerini, hatta dünyanın en büyük porno arşivinin TSK’de yer aldığına dair iddiaların olduğunu söyledi. TSK’nın artık bu insanlık dışı muameleyi terk ettiğini duyduğunu, bunun yerine kişileri psikiyatrik teste tabi tutuklarını ve o test sonucunda muafiyet verildiğini de sözlerine ekledi. Muafiyet alan kişilerde ise ilkel bir söylem olan ‘psikoseksüel kimlik bozukluğu’ teşhisi konulduğunu dile getiren Yazıbağlı, bu durumun en büyük sıkıntılarından bir tanesinin kişi bir işe başvurduğu esnada, kişilerin cinsel yönelim ve kimliklerinden ötürü işverenlerin devletin onayladığı makam tarafından yargı geliştirmesine sebep olduğunu söyledi.

HAK İHLALİ

Trans kadınlara hem İzmir özelinde hem de başka yerlerde Kabahat Kanunu’ndan dolayı ceza kesildiğini belirten Yazıbağlı, kesilen cezaların esasen işportacılara, motorlu taşıtlara kesildiğini, kişilerin çoğu zaman haklarını bilmedikleri için cezalara itiraz edemediklerini, cezaları ödeyebilmek için ise daha çok çalıştıklarını, devletin de bu yöntemle seks işçiliğini teşvik ettiğini ifade etti. Kabahatler Kanunu kapsamında bireylerin orada bulunduğu esnada cezanın kesilip belgenin verilmesi gerektiğini dile getiren Yazıbağlı, Ahlak Şube çalışanlarının, trans kadınları kimlik tespiti için karakola götürdüğünü, bazen bütün gece çalışmalarına engel olmak amacıyla karakolda tuttuğunu söyledi ve bu durumun Anayasa’nın 17’nci maddesine göre kişiyi güvenlik, özgürlük ve hürriyettenden yoksun bıraktığını, kolluk kuvvetlerinin görevi kötüye kullandığını aktardı.

DAMGALAMA SÜRECİ

Yazıbağlı, ayrıca devletin heteroseksüel seks işçilere sağladığı ayrıcalığı, trans seks işçilerine sağlamadığını, trans kadınların sağlık haklarından yararlanamadığını belirtti. Yazıbağlı, sözlerine şöyle devam etti, “Devlet trans kadınları hem seks işçiliğine itiyor hem de merdiven altında güvencesiz bir şekilde çalıştırıyor. Bu kişiler, seks işçiliği yaptığı için bir damgalanma sürecine giriyor. Devletin kişileri bilinçlendirdiği politikada eksik kaldığı için, ataerkil sistemin çok güçlü olmasından kaynaklı olarak kimse trans insanlara iş, ev verme eğiliminde bulunmuyor. Kişiler herhangi bir işte çalışamıyor, okuyamıyor, sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar. Çünkü herhangi bir devlet kurumu ile karşı karşıya gelmek istemiyorlar. Orada kimliklerinin üzerine çok büyük bir afişe durumu söz konusu oluyor. Bu kişilerin çoğunluğu, mecburiyetten, hayatta kalabilmek, temel hak olan yaşamayı sağlayabilmek için seks işçiliği yapıyorlar”

‘İFADE SIKINTILI’

LGBTİQ+ bireylerin yaşadığı temel hukuki sorunlardan da bahseden Sena Yazıbağlı, Anayasa’nın 10’ncu maddesinde, eşitlik başlığı adı altında bir madde düzenlendiğini, o maddeye LGBTİQ+ bireylerin dahil edilmediğini ifade etti. ‘Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. (Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür’ ifadesini hukukçular olarak sıkıntılı bulduklarını belirten Yazıbağlı, “Kanunlar silsilesinin içerisinde, bizim yasal çizgilerimizi belirleyen bir düzlemde temel bir yasa olan Anayasa’da ‘benzeri’ ifadesinin yer almaması gerekir, net bir şekilde ifade edilmesini istiyoruz. Çünkü bu durum bir keyfiyet yaratıyor. İnsanlar arasında bir ayrımcılık oluşturuluyor. Her ne kadar cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığının bu ve benzeri sebepler içerisine girildiği düşünülüyor olsa da bazı özgürlükçü hakimler de bizim gibi düşünüyor. Bazı hakimler ise ‘benzeri’ ifadesinden bunun anlaşılmadığını söylüyorlar. Yine bazı özgürlükçü yorumlarda cinsiyet ifadesi altında geçtiği düşünülüyor. İş Kanunu madde 5’te işe alımda, ayrımcılık yasağında yine benzer ifadeler var. Kimse cinsiyeti, dini, mezhebi dolayısıyla işe alımda bir ayrımcılığa maruz bırakılamaz. Ama bizler çok iyi biliyoruz ki LGBTİQ+ bireyler çoğunlukla bu nedenle ayrımcılığa maruz kalıyorlar, bu durumu ispat edemiyorlar. Yasal bir mekanizmaya başvurma konusunda belli sıkıntılar yaşıyorlar. Onun dışında Ceza Kanunun 122’nci maddesi açık bir şekilde kişilerin herhangi bir hizmeti alırken bu gibi sebeplerle bir ayrımcılığa maruz kalamayacağını söylüyor” ifadelerini kullandı.

‘YOL GÖSTERSİN’

LGBTİQ+’lara yönelik son dönemlerde en sık karşılaştıkları davaların engellenen toplantı, gösteri ve yürüyüş hakkından dolayı olduğunu söyleyen Yazıbağlı, bu durumun 2013 yılından beri daha sistematik bir şekilde başladığını ve İstanbul, İzmir, Ankara başta olmak üzere diğer illerde temel bir hak olan gösterilere müdahaleler gerçekleştiğini hatırlattı. “Polisin zor kullanmada sınırı aştığını pek çok dosyada görüyoruz” diyen Avukat Yazıbağlı, “Kolluğun görevi göstericilerin can güvenliğini korumakken, göstericilerin can güvenliği kolluk tarafından tehlikeye düşürülüyor. Valilik kişilerin toplantı, gösteriş ve yürüyüşlerini gerçekleştirecekleri yerin güvenliğini iyi bir şekilde sağlayamayacaklarını düşünüyorsa göstericilere ikinci alternatif yer göstermeli, gösterdiği yerde kamuoyu oluşturulabilecek, yaptıkları gösteriyi manalı kılabilecek bir yer olmalı. Toplantı gösteri yürüyüşünün anlamı dikkat çekmek, Meclis tarafından mevzuatlar anlamında sesinin duyurulmadığı noktalara halkın dikkatini çekmek, kamuoyunu toplamaktır. Ancak burada ikinci bir yer gösterilmediği gibi direkt ‘yasak’ ifadesi kullanılarak göstericilere müdahale ediliyor” dedi.

SIĞINMACI VE MÜLTECİ LGBTİQ+’LAR ÖTEKİNİN DE ÖTEKİSİ

Sığınmacı ve mülteci LGBTİQ+’ların, ‘ötekinin de ötekisi’ konumunda olduğunu belirten Yazıbağlı, “Türkiye’deki yasal mevzuatın boşluklarından kaynaklı, Türkiye’de yaşayabilmek çok mümkün değilken, üzerine bir de göçmen ve mülteciyseniz yaşadığınız mağduriyet sayısı oldukça fazlalaşıyor. Kişilerin bulundukları ülkede ölüme, yaşam halklarının riske girdiğine ispata yönelik veriler isteniyor. Türkiye’deki cezaevlerinde olduğu gibi, onların kalacakları yerlerin belirlenmesi konusunda da belli sıkıntılar var. ‘Erkekler koğuşunda mı, kadınlar koğuşunda mı kalacaklar?’ veya orada temel ihtiyaçlarını gidermeleri sıkıntılı oluyor gibi. Bulundukları koğuşlardaki kişiler onları bazı sıkıntılara maruz bırakıyor. Onların süreçleri de oldukça sıkıntılı olarak işliyor. Sokağın kendisinden, diğer beyaz Türk LGBTİQ+’lardan belli ayrımcılıklara maruz kalabiliyorlar” diye konuştu.

FARKINDALIK ARTIYOR

Uyarıların ve yakalamaların kanuna uygun olarak yapılmadığını dile getiren Yazıbağı, “Kişilerin özgürlük ve güvenlik hakları ihlal ediliyor. Ama ben 2002 yılında 17 kişiyle yapılan onur yürüyüşünden, bugünlere baktığımda sadece, LGBTİQ bireylere, LGBTİQ+ aktivizminin temel bir hak olduğunun ayrımına varmış olan pek çok insanın destek olduğunu görüyorum. Bu müthiş mutluluk verici bir şey. LGBTİQ+ haklarının temel insan hakları olduğunu bilen İzmir Barosu ilk defa LGBTİQ+ Hakları Komisyonu’nu kurdu. İzmir’in ardından Ankara ve Diyarbakır’da da kuruldu” diyerek mutluluğunu belirtti.

Editör: Haber Merkezi