MEHMET ŞAKİR ÖRS / İZ GAZETE -  Bu yazı dizisiyle, sizleri, İzmir’in ve ülkemizin yakın tarihinde yaşanmış, emek dünyasında derin izler bırakmış bir büyük toplumsal eylemle buluşturmak istiyoruz. Bu toplumsal hareket, bizim de bir emekçi olarak yer aldığımız ‘Tariş Direnişi’…

Bunca yılın ardından 'Tariş Direnişi'ni anımsamanın, anımsatmanın ve gelecek kuşaklara aktarmanın yararlı olacağını düşünüyoruz. Bu, aynı zamanda hem tarihe hem de geleceğe karşı görevimiz ve sorumluluğumuzdur.
 


Bu bağlamda, bunca yıl aradan sonra, eski DİSK üyesi bir Tariş işçisi ve direnişçisi olarak, anılarımızdan ve gözlemlerimizden yola çıkarak hazırladığımız, 'Ateşten Günler / 40’ıncı Yıldönümünde Tariş Direnişi' başlıklı çalışmayı, o günlerin heyecanı ve coşkusuyla sizlere sunuyoruz. Bu araştırmada, yaşanan olaylardan çok, ağırlıklı olarak dönemin tarihsel özelliklerini ve kitlesel direnişin ekonomi-politiğini irdelemeye çalıştık.

'Ateşten Günler'i tüm sıcaklığıyla birlikte yaşayıp paylaştığımız o dönemin Tariş emekçilerini, en içten duygu ve düşüncelerle yürekten selamlıyoruz. Bugün artık aramızda olmayanların anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Bir asır önce, Egeli üreticilerin, emperyalist tahakküme karşı bir direniş hareketi olarak kurdukları Tariş; bundan 40 yıl önce de, bu kez çalışanların günler süren direnişinin adı oldu…

TARİŞ, EGE’DE BİR DİRENİŞ GELENEĞİDİR

İçinde bulunduğumuz ocak ayının ikinci yarısı ile şubat ayının ilk günleri, tarihe mal olmuş önemli bir toplumsal hareketin, Tariş işçi direnişinin 40’ıncı yıldönümüdür. Bundan tam 40 yıl önce, 1980 yılı ocak ayında, İzmir’in merkezinde yer alan Tariş fabrikaları ile işletmelerine, güvenlik güçlerinin arama yapma bahanesi ile girmek istemeleri üzerine, Tariş direnişi başlamıştı. Dönemin siyasal iktidarının, Tariş kooperatifleri ve işletmeleri üzerinde çeşitli planlar kurguladığı ve oralardaki çalışma huzurunu bozup, çok sayıda işçiyi çıkarma hazırlığı yaptığı biliniyordu. 1970’li yıllardaki Milliyetçi Cephe (MC) iktidarları döneminde, Tariş işletmelerinin içine düşürüldüğü durumdan acı dersler çıkaran Tariş işçileri, yeniden aynı günlere dönmek istemiyorlardı. İşte böylesi bir atmosfer içinde, Tariş işçileri, İzmir merkezinde bulunan işyerlerinde direniş başlattılar.

Tariş direnişi, ülkemiz işçi ve emek tarihinde yerini almış önemli bir eylemler zinciridir. Birçok işyerinde çok sayıda işçinin katılımıyla gerçekleşen direniş, sonraki günlerde daha da genişleyerek, işyerlerinin dışına taştı ve kentin geneline yayıldı. Toplumun farklı kesimleri, Tariş işçilerine destek olmak amacıyla sempati ve dayanışma grevleri, destek yürüyüşleri ve gösterileri yaptılar. Fabrika çevrelerinde ve kentin değişik semtlerinde gerçekleşen eylemlerde, güvenlik güçlerinin müdahalesiyle olaylar yaşandı.

Ünlü 24 Ocak kararlarının alındığı günlere rastlayan bu eylemler, 12 Eylül askeri darbesinin bir gerekçesi olarak gösterilmeye çalışıldı. 12 Eylül sonrası günlerde ve darbenin yıldönümlerinde, Tariş olayları, ülkemiz tarihi için hep bir ‘kara sayfa’ olarak sunuldu ve böyle belletilmeye çalışıldı.

Oysa başta İzmir kentimiz ve Ege Bölgemiz olmak üzere, ülkemizin emek ve demokrasi güçleri için derin anlamlar taşıyan Tariş direnişi, Türkiye’nin sosyal ve toplumsal tarihinde önemli bir sayfadır.

Yaşandığı günlerin üzerinden 40 yıl gibi uzunca bir süre geçmiş olmasına karşın, yeterince bilinmediğini ve değerlendirilmediğini düşündüğümüz Tariş direnişini, gelin hep birlikte irdelemeye çalışalım.

70’Lİ YILLARIN İZMİR’İ VE TÜRKİYE’Sİ

1970’li yıllar, ülkemizde politikleşmenin yükseldiği, örgütlenmenin her alanda güçlendiği sınıfsal ve siyasal ayrılıkların sosyal ve kültürel gelişmeleri belirlediği yıllardı. Bu gelişmelerden işçiler ve sendikalar da alabildiğine etkileniyorlardı. Elbette İzmir de bu gelişmelerin tam odak noktasındaydı.

Siyasal gelişmeler yalnızca kentleri ve çalışanları etkilemekle kalmıyor, kırsal kesime ve köylere de uzanıyordu. Sınıfsal, toplumsal gelişmenin ayırtına varan Ege köylüklerinde de hareketlenmeler başlamıştı. Köy-Koop ve Köy-Der gibi örgütlenmeler Ege’nin kırsal kesiminde ağırlıklarını artırıyorlardı. Kırsal kesimdeki bu etkili örgütlenmelere, özellikle 1970’li yılların sonlarına doğru Tariş kooperatifleri de eklenecekti.

MC hükümetlerinin ve onların uzantılarının, Tariş kooperatifleri ile işletmeleri üzerindeki tahakkümlerinden bıkıp usanan Egeli üreticiler ve Tariş emekçileri, 1978’de Bülent Ecevit’in başbakanlığında kurulan azınlık hükümeti ile görece nefes alabileceklerdi.

MC dönemlerinde Tariş işletmeleri faşistlerin işgali altındaydı. Bu işgale en somut örnek, 1977 yılında İzmir’in Alsancak semtinde Tariş üzüm işletmelerinin karşısında DİSK afişlerini yapıştıran bir grup işçinin saldırıya uğraması ve o saldırıda gencecik bir işçinin, DİSK üyesi Avni Ece’nin katledilmesiydi. Avni’nin cenazesi, on binlerce İzmirli ve Egelinin katılımıyla DİSK’in öncülüğünde, Konak’tan Buca’ya kadar uzanan ve neredeyse bir tam günü bulan görkemli bir cenaze töreniyle kaldırıldı. O gün bir araya gelen İzmir’in tüm anti-faşist güçleri, Tariş işletmelerini faşist unsurlardan temizlemeye ant içtiler.

Aslında MC günlerinde Tariş işletmelerinde yaşananlardan yalnızca sol çevreler değil, Adalet Partililer bile şikayetçiydi. 10 Şubat 1978 günü Cumhuriyet’in birinci sayfasından yayımlanan bir haber, durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyordu. Habere göre, AP İzmir Milletvekili Talat Asal’ın, bir yıl önce, dönemin başbakanı Süleyman Demirel’e 22 Şubat 1977 tarihli bir mektup göndererek, Tariş işletmelerinde yaşanan zorbalıkları örnekleyerek ve belgeleyerek şikayet ettiği anlaşılıyordu.

TARİŞ, EGE’NİN KALBİYDİ

Kuruluş yılları ulusal kurtuluş savaşı öncesine uzanan ve kuruluş felsefesinde emperyalist tahakküme karşı direniş ruhunu taşıyan Tariş, o yıllarda çok etkin ve güçlü bir yapıydı. Ege Bölgesi’nin neredeyse tamamına yayılmış çok sayıda yerleşim biriminde yüzlerce kooperatifte örgütlenmiş 80 bin üretici ortağa sahipti. İncir, üzüm, pamuk, zeytin ve zeytinyağı birliklerinin başta İzmir merkezinde olmak üzere birçok yerde fabrikaları, işletmeleri ve depolama tesisleri vardı. Buralarda çok sayıda işçi çalışıyordu. Ortakları ve çalışanları, aileleriyle birlikte düşündüğümüzde, Ege’de en az yarım milyon insan ‘Tariş Olayı’yla doğrudan ilgiliydi. İzmir ve Ege Bölgesi’nde ‘Tariş’ sözcüğünün her kullanılışında, çok sayıda insan pür dikkat kesilirdi.

Elbette olayın bir de ekonomik yönü vardı. Tariş, İzmir ve Ege ekonomisinde önemli bir güç odağıydı. Piyasada yönlendirici bir özelliğe sahipti. Bu nedenle, başta sermaye çevreleri olmak üzere, birçok kesim bu önemli gücü kontrol etmek, ondan yararlanmak istiyordu.

1978’de başlayan yeni dönemde, Ecevit hükümetinin kooperatifçiliğe önem vermesi ve kooperatiflerle birlikleri ekonominin önemli bir dinamiği haline getirmek istemesiyle, Tariş’in ve benzeri birliklerin ekonomideki rolleri daha da güçlendi.

Tariş kooperatiflerinde ve birliklerinde adeta üretim ve dış satım seferberliği başlatıldı. Fabrikalar, işletmeler üç vardiya ve tam kapasite çalışıyordu. Kooperatiflerden işletmelere uzanan Tariş’in üretim zinciri; adeta, Ege’nin, Gediz ovasının ‘sarı altın’ı kabul edilen sultaniye üzüm gibi, ya da Büyük ve Küçük Menderes ovalarının bembeyaz pamuğu gibi pırıl pırıl parıldamaya başlamıştı.

Bu güzelliklerde, başta Ege’nin farklı üretim bölgelerinden kooperatifçi halk önderleri olmak üzere, İzmir merkezindeki bir grup kooperatif inançlısı aydının da önemli payı vardı.

Burada bir görevimizi yerine getirip; bugün artık aramızda olmayan, dönemin Tariş Genel Müdürü Erdinç Gönenç’in şahsında, o günlerin kooperatifçilik sevdalılarını saygıyla anmak istiyoruz. Bizim de yakından tanıdığımız ve çabalarına tanık olduğumuz Gönenç, dönemin Ticaret Bakanı Teoman Köprülüler’in deyimiyle, “kendisi küçük, ama yüreği büyük bir insan”dı. Köprülüler, fiziken ufak tefek bir yapıya sahip olan rahmetli Gönenç’in cesaretine, azmine, direngenliğine işte bu sözcüklerle dikkat çekiyordu.

Yarın : Tariş işçisi, iş ve can güvenliği için direnişe geçiyor.

Editör: Haber Merkezi