MEHMET ŞAKİR ÖRS / İZ GAZETE - Yıllar sonra bir araya gelen Tarişli direnişçi işçiler, imeceyle ‘Bir Makas Değişimiydi Tariş’ belgeselini gerçekleştirdiler

70’Lİ YILLARIN TEMEL ANLAYIŞI

1970’li yılların ikinci yarısı, içinde bulunulan dönemin umutlu bir geleceğe evrildiği, farklı ve ilginç bir zaman dilimiydi… O ‘siyah beyaz’ yılların zorlu ama umutlu Türkiye’sinde, yurtseverlik duyguları ile dopdoluyduk. Aynı zamanda büyük şairimiz Nazım Hikmet’in güzelim dizesinde ifade ettiği gibi; ‘kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa, yüreğimiz ürperir’di… Dünyanın ve ülkemizin toplumsal meseleleriyle hemhal olmuş bizler; mutlu ve aydınlık bir toplumsal düzen için, bıraksalar, gökyüzüne uzanıp neredeyse yıldızları kucaklayacaktık!..

Ege’nin kırsal kesiminde, Gediz ovasında; üç kuşaktır üzüm üreticiliğiyle uğraşan, Tariş ortağı üretici bir ailenin çocuğuydum. Rahmetli annem Hatice Örs, göbek bağımı herhalde üzüm bağları içine atmıştı. Hayatım boyunca hiç onların uğraşısından, mücadelesinden kopmadım. Nerede olursam olayım, her daim üretenlerin hakkını hukukunu savundum…

HAYATIN EKONOMİ-POLİTİĞİ

Tariş’te işçi olarak çalışmaya başladığımda, henüz 22 yaşında bir üniversite öğrencisiydim. Bu sütunlarda gördüğünüz siyah beyaz fotoğrafım, 1978’de, Tariş’e giriş işlemleri için çektirdiğim vesikalık olduğu için, benim açımdan büyük anlam taşıyor. O yıllarda, İktisat Fakültesi - Ekonomi Bölümü’nde okuyordum. Ege Bağcılar Birliği’nin kurucularından ve Ege’deki ilk üretici eylemlerinin örgütleyicilerinden olan rahmetli babam Asım Örs, hiç unutmam bana ‘asıl iktisadı, ekonomiyi şimdi Tariş’te öğreneceksin’ demişti…

Gerçekten öyle de oldu. Hayatın iktisadını, ekonomisini Tariş’te öğrendik. Tariş bizler için bir bakıma, ekonominin, siyasetin üniversitesiydi. Tabii aynı zamanda dostluğun, dayanışmanın, paylaşmanın ve toplumsal mücadelenin…

MİTİNGLER, DİRENİŞLER, GREVLER

Daha ortaokul sıralarındayken, düzenlenen üretici mitinglerinde megafonu elime tutuşturup, kitleye ‘üreten biziz, yöneten de biz olacağız’ sloganları attırmam için beni yönlendiren babam, aynı zamanda ilk toplumsal mücadele öğretmenimdi…

Tariş’te çalışmaya başlarken kulağıma eğilip, ‘kendinizi iyi yetiştirin, gün gelecek buraları sizler yöneteceksiniz’ deyişini hiç unutmuyorum. Gerçi egemen güçler hiçbir zaman tam anlamıyla bizim yönetmemize izin vermedi. Ama biz de hayatımız boyunca, onların bizlere kavrattığı değerlere hep bağlı kaldık…

‘BİR MAKAS DEĞİŞİMİYDİ TARİŞ’

Tariş, çalışan işçisiyle, ortağı üreticileriyle; her daim ekonominin, siyasetin, toplumsal mücadelenin harman alanıydı… Biz pek çok gerçeği, gelişmeyi ilk orada görüp kavradık. Büyük direniş, bunların en başta geleniydi. İlk grev gözcüsü gömleklerini orada giydik. Sözün özü; hamdık Tariş’te piştik; Tariş’in örsünde döğülüp olgunlaştık… Tariş, hayatımızda bir makas değişimi oldu pek çoğumuz için…

Bunca zaman aralarındaki bağları hiç koparmayan bir grup Tariş direnişçisi olarak, yıllar sonra bir araya gelerek bu büyük direnişi gelecek kuşaklara aktarmak istedik. İşte bu amaçla bir belgesel film çalışmasına giriştik. Bir grup Tariş emekçisinin imecesi ve desteğiyle, kendisi de eski bir Tariş çalışanı olan Hülya Karcı arkadaşımızın gerçekleştirdiği ‘Bir Makas Değişimiydi Tariş’ belgeseli; her birimizin hikâyesinden yola çıkarak ve onları bir makasta buluşturarak, işte bütün bunları anlatıyor. Yaşayanlara, yaşatanlara ve yaşatacak gelecek kuşaklara…

Geçtiğimiz yılın ekim ayında ilk gösterimi İzmir’de gerçekleştirilen ‘Bir Makas Değişimiydi Tariş’ belgesel filmi, 14’üncü Uluslararası İşçi Film Festivali kapsamında birçok kentte de gösterildi.

BUGÜNE BAKMAK

Elbette o yıllardan bu yana ekonomide, siyasette ve toplumsal hayatta çok şeyler değişti. En başta işçi sınıfı ve emek hareketi önemli ölçüde güç kaybetti. Sendikal örgütlülüğü zayıfladı ve siyasal ağırlığı azaldı.

Bu yaşanan süreçte, ülkemizde yaşanan ekonomik ve siyasal gelişmelerin, özellikle de darbe dönemlerinin çok büyük payı vardır. Ağır baskı dönemlerinde, emeğin sendikal örgütlenmesi dağıtılmış ve siyasal ağırlığı yok edilmeye çalışılmıştır.

Ancak yaşananları yalnızca bu bakış açısıyla açıklamaya çalışırsak, konuyu eksik bırakmış oluruz. Bizce, sendikal ve siyasal alandaki emek dünyası ile ilgili gelişmeler, olumsuzluklar, yetersizlikler, yalnızca bu baskılarla açıklanamaz. Biz, günümüzde, asıl üretim ilişkilerinin değiştiğini, karmaşıklaştığını düşünüyor ve bunun mücadele sürecine olan yansımalarına, etkileşimlerine dikkat çekmek istiyoruz.

EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ

Günümüzde emek ve sermaye arasındaki temel çelişki varlığını sürdürmekle birlikte, artık o eski dönemlerdeki kadar yalın ve sade değildir. Çünkü günümüzde üretimin niteliği değişmiştir; yeni üretim biçimleri ve dolayısıyla yeni üretim ilişkileri ortaya çıkmıştır.

Bütün bu gelişmeler üretim ilişkilerini karmaşıklaştırmış ve sınıfsal konumlanmaları da farklılaştırmıştır. Artık üretimde etkin ve belirleyici olan ‘beyaz yakalılar’ gerçeği vardır. Bunların sayısı ve ağırlığı, bilişim ve teknolojideki gelişmelere koşut olarak sürekli artmaktadır. Öyleyse emeği ve emek güçlerini tanımlarken, bütün bu yeni gelişmeleri göz önüne almak zorundayız. Beyaz yakalılarla mavi yakalıların birlikteliğini savunmak, emek cephesini yeniden tanımlayıp daha güçlü biçimde tahkim etmek gerekiyor.

Aslında bu gelişmeler emeğin nicel ve nitel gücünü azaltmamakta, tam aksine artırmaktadır. Yeter ki emek dünyası, bu yeni gelişmeleri doğru kavrayabilsin ve bu gelişmelere uygun yeni örgütlenme ve mücadele biçimleri geliştirebilsin. Bu da ciddi anlamda yoğun bir çabayı, hazırlığı ve uzun erimli bir çalışmayı gerektirmektedir.

40 YIL SONRA

40 yıl sonra büyük Tariş direnişini anarken ve anımsarken, şu gerçeğin altını bir kez daha kalınca çizmek gerekiyor. Ülkemizin işçi hareketi ve emek güçleri, o günlerden bu yana çok daha geri noktalara düşmüştür. Sendikal örgütlenme alanında bu durum rakamlarla da ortaya çıkmaktadır. Bu gerileme siyasal alanda da etki ve güç yitimini beraberinde getirmiştir.

Biz bu gerilemede, genel anlamda sermaye kesiminin baskı ve dayatmaları kadar, emek dünyasının ve onun örgütlerinin, gelişmeleri yeterince kavrayamamasının ve yeni duruma uygun politikalar geliştirememesinin de payı olduğunu düşünüyoruz. Örneğin bugün işçi hareketi çok dağınık durumdadır. Birçok sendika da yanlış siyasal duruşlara prim vermektedir. İşçi hareketinin sendikal ve siyasal alanda bundan sonra ne yapması, nasıl davranması gerektiği konusunda ortaya konulmuş ciddi bir yol haritası da yoktur. Belirsizlik, pusulasızlık ve politikasızlık ağır basmaktadır. Bu durum, emeğin siyasal ağırlığını tümden azaltmaktadır.

Bunca yıl sonra, sendikal ve siyasal gelişmelere, elbette yarım asır önceki çözümlerle ve söylemlerle yaklaşılamaz. İşçi sınıfı ve emek hareketi, yeni üretim ilişkilerini ve sınıfsal konumlanmaları öncelikle doğru çözümlemeli ve bunlara uygun yeni politikalar geliştirmelidir. En azından bu ihtiyaç görülüp bir an önce harekete geçilmeli ve ortak arayışlara yönelinmelidir.

EMEK VE DEMOKRASİ MÜCADELELERİ BELLEĞİ - ENSTİTÜSÜ

Yazı dizimizin son sözü olarak, 40 yıl geçse de Tariş direnişinin unutulmayacağının altını bir kez daha çizmek istiyoruz. 40 yıl sonra, Tariş direnişini ve direnişçilerini yürekten selamlıyoruz. Artık aramızda olmayan emekçilerin ve tüm mücadele insanlarının anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Bir sözümüz de, başta yerel yönetimler olmak üzere, İzmir’in emek ve demokrasi güçlerine olacak. Zaman zaman çeşitli platformlarda dile getirdiğimiz, ‘Emek ve Demokrasi Mücadeleleri Belleği – Enstitüsü’ önerisini, Tariş direnişinin 40’ıncı yıldönümü nedeniyle bir kez daha seslendirmek istiyoruz.

Tariş direnişi gibi nice ekonomik, siyasal ve toplumsal harekete ev sahipliği yapan güzel kentimiz İzmir’de, doğrusu böylesi bir merkez çok anlamlı olacaktır. Bütün bu belge ve bilgi birikimi, bu merkezle korunup geleceğe aktarılabilecektir. Emek ve Demokrasi Mücadeleleri Belleği – Enstitüsü’nün, emeğin, barışın ve demokrasinin kenti İzmir’e çok yakışacağını düşünüyoruz. İşte o zaman, Tariş direnişi gibi nice toplumsal ve siyasal olay, gerçekten unutulmaz olacaktır.

Editör: Haber Merkezi