Nuray Almaç- İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri tarafından 1 Nisan’da yapılması planlanan ‘’Hayır’’ festivali Konak Kaymakamlığı tarafından gerekçe gösterilmeden yasaklandı. ’Hayır’ çalışması yürütenler önlerinin farklı gerekçelerle kesilmeye çalışıldığını belirtiyor. Anketlerde evet/hayır oranlarının birbirine yakın olduğu belirtilirken İzmir’de ise ‘hayır’ın önde olduğuna ilişkin bilgiler kamuoyuna yansımış halde.

Referandumda İzmir’de nasıl bir hava hakim ve sandıklarından nasıl bir sonuç çıkar? Bu soruları İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Danışmanı Ali Süha Sabuktay’a sorduk. Sabuktay, şehir plancısı ve siyasal iletişimci. 1999 yerel seçimlerinden beri çok sayıda yerel siyasal kampanyalarda yönetici olarak çalıştı. Sabuktay, aynı zamanda  İzmir Akdeniz Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi.

İzmirli seçmenin ‘evet’ ya da ‘hayır’ tercihinde mevcut durumu nasıl size göre?

Rivayet muhtelif. Ama geçmiş seçim sonuçlarına ve güvenilir araştırmalara dayanarak şunu söyleyebiliriz: Yüzde 65 civarında ne yaptığını bilen, kararlı, firesiz “hayır” seçmeni var. “Evet”inden emin gibi gözüken seçmen ise, yüzde 25’in altında. Kararsızların önemli bir kısmının merkez sağ seçmen tanımına uyduğunu düşünüp eşit dağıtırsak, makul sonuç yüzde 70 “hayır”, yüzde “30” evet olabilir.

“Evet” seçmeni için, “emin gibi” dedim. Çünkü orada da boşluklar var. Şu anda AKP’nin yapmaya çalıştığı, kendi seçmenindeki ve kararsız seçmendeki tereddütleri giderme çabası ki, bu da zor gözüküyor. Çünkü değişikliğin ontolojisiyle ilgili bir kaygı var insanlarda.

Türkiye’de genel olarak seçmen, özelde de merkez sağ seçmen temsili demokrasiyle bir ilişki kurmuş. Yerel ve genel seçimler seçmenin siyasetle temas ettiği tek nokta, devletle ilişkilenmesinin yegane aracı. Yetki verdiği insanın, tanıdığı insan, seçildikten sonra da “nazını” çekebilecek insan olmasını istiyor seçmen. Son derece pragmatik nedenlerle tabii. Vekiline ulaşıp kızının tayinini yaptırabilecek. Ya da düğümlenmiş bir ruhsat problemini tepeden çözdürebilecek. Bu durumun sağladığı pratik sonuçlar, çoğu zaman ortalama seçmene yeterli geliyor, daha incelmiş bir demokrasiyi aramıyor. Şimdi yapılacak değişikliğin elindeki bu olanağın alınması anlamına geldiğini seziyor.

Seçmen başkanlık sistemini öncelikli bir sorun olarak görüyor mu?

Başkanlık sistemi, bütün ara kademeleri ortadan kaldırdığı için, vekalet ilişkisini bozduğu için, durumu bir türlü içine sindiremiyor. Başkanlığın ne kadar öncelikli olduğu meselesine baktığımızda; “Evet” diyeceklerin ancak yüzde 70’i, kararsızların ise yüzde 30’u öncelikli buluyor. Yani, “Memleketin bu kadar derdi varken sırası mıydı başkanlığın?” diye başlayan bir söylemin kararsızlarda ve “evet”çilerde her zaman bir karşılığı olacaktır.

Bugünlerde iktidarın “fesih” meselesine takması, hiç de rastlantı veya “suni gündem yaratma” değil. Çünkü “evet” oyu verecek seçmenin yüzde 30’u, kararsız seçmenin yüzde 70’i bu maddeyi onaylamıyor. Dış düşman ya da iç düşman icat etme de bu temel meselenin üstünü örtemiyor.

Evetçiler’de tereddüt uyandıran değişiklikler hangileri daha çok?

Yetkinin Meclis’te olması gerektiğini düşündüğü konular var seçmenin: Mesela, tek kişinin bütçe yapma yetkisi veya başkanın KHK çıkarma yetkisi “evet” cephesinin kafasını karıştırıyor. İzmir için böyle olan durumun ülke genelinde de benzer olduğunu düşünebiliriz. Varlığı “tek adam için” nitelemesiyle anlatılabilecek bir değişikliğin sindirimi zor. Büyük olasılıkla AKP kurmayları da bu sonuçları görüyor ve buradaki sorunları gidermek için taktik oluşturmaya çalışıyorlar. “Evet” sözcüleri oturdukları zeminin çürüklüğünün farkında olduğundan ikna edecek bir iletişim keşfedemiyorlar. Yani, her seçimde iyi kötü bir şeyler kazanan seçmen bu alışverişte kazıklanacağını sezmiş, ürüne ve reklama inanmıyor. O nedenle “hayır”cılar açısından içerik tartışmak, bilgilenmemiş seçmeni bilgilendirmek önemli.

En baştaki sorunuza dönecek olursak şöyle diyebilirim: İzmir’de “hayır” açısından yüzde 65 garanti, yüzde 70 olağan gözüküyor. Ama niye yüzde 75 olmasın ki? Aradaki yüzde 5’lik fark yaklaşık 170 bin oy demektir ve bu nicelik, başa baş geçeceğini varsaydığımız bir seçimde, Türkiye’deki “hayır”ları yüzde 49’lardan yüzde 50’nin üzerine taşıyacak kritik kütle olabilir.

AKP’nin son seçimdeki oranı ile bugünü karşılaştırdığımızda “evet” oyları fire verecek mi? Aynı şeyi MHP için de sorarsak önceki seçimlerdeki oranına baktığımızda farklı bir tablo görebiliyor muyuz?

Çeşitli araştırma sonuçlarını birlikte incelediğimizde şu anki durumu şöyle özetlemek mümkün. 1 Kasım seçimlerindeki oy davranışı açısından baktığımızda AKP seçmeninin yüzde 70’i “evet” derken yüzde 10’dan fazlası “hayır” diyor. Gerisi ise kararsız. MHP seçmeninin ise sadece yüzde 15’i “evet”e ikna olmuş durumda. Yüzde 70 civarında “hayır”, yüzde 15 kadar kararsız var. Bu iki partinin 1 Kasım’da İzmir’deki oy oranı yüzde 42’ye yakındı. “Evet” bloğu, 1 Kasım oylarının yüzde 10’dan fazlasını “hayır”a kaptırmış, yüzde 8’ini de ikna edemediğinden kararsız duruma getirmiş gözüküyor. Ama sorun bununla da sınırlı değil: Başka verilerle çapraz analiz yaptığımızda “evet” diyen seçmen içinde de yüzde 20’ye yakın bir tereddütlü seçmen görüyoruz. “Evet” oyu verecek seçmenin dörtte biri Erdoğan için, dörtte biri hükümete güvendiği veya istikrar için evet diyor. Diğer gerekçeler iktidarın ürettiği soyut kalıplardan oluşuyor. “Evet” diyenler neden öyle dediklerini açıklarken yeni sistemin getiri ve götürülerini en basit düzeyde bile anlatamıyorlar. Tutumlarını ancak “iyi olacak” gibi genel klişelerle ifade ediyorlar.

Peki genel olarak İzmir’deki kararsızlarda durum ne?

Kesin sayı vermek zor ama kararsız seçmenin 450 bin ile 500 bin kişi arasında olduğunu tahmin ediyorum. Bu kitlenin yarısından biraz azı 1 Kasım’da AKP ve MHP seçmeni. Yüzde 80’i ortaokul ve altı eğitim seviyesinde. Kararsızların oranı 44-55 yaş arasında görece yüksek olmasına rağmen, diğer yaş gruplarında eşit dağılıyor. Neredeyse tamamı referandum konusunda az bilgili veya bilgi sahibi değil. Yüzde 70’e yakını kadın. Kırsal yerleşimlerde daha yoğun kararsız var. Yüzde 40’ı hayır’a daha kolay ikna edilebilir durumda.

Geçtiğimiz pazar günü İzmir’de yapılan Meral Akşener’in mitingi şaşırtıcı derecede kalabalıktı. MHP ilçe teşkilatı bu yüzden istifa etti. Bütün bunları göz önüne aldığımızda çok yüksek bir “hayır” oranı bekleniyor mu?

“Hayır” oranı yukarıda belirttiğim bandın her noktasında olabilir. Top bizim ayağımızda. Yükselmesi veya alçalması hala “hayır”cıların insiyatifinde sanki…

Ama burada, orandan çok MHP’ye bakmakta fayda var. Bugünkü MHP seçmeni, önemli ölçüde 1970’lerin, 1980’lerin milliyetçi-muhafazakar seçmeni değil. Onların klasik tabanı, Orta Anadolu, Karadeniz ve kısmen Doğu Anadolu bölgesine denk düşüyordu. Ve bu taban AKP ile geçişli bir kesim. 7 Haziran’da MHP’ye oy atan bu seçmen 1 Kasım’da AKP’ye döndü. İki seçim arasında MHP oyları yüzde 16’dan yüzde 12’ye indi. Mesela, Karadeniz’e baktığımızda 7 Haziran’da kazanılmış 10 milletvekili, 1 Kasım’da 1’e düştü. Zaten önemli ölçüde AKP tarafından asimile edilmiş bir geleneksel tabandan söz ediyoruz.

Bir de, merkez sağın ortadan kalkması ve pop milliyetçiliğin yükselişiyle ortaya çıkan MHP’nin yeni seküler tabanı var. Bu taban, Marmara, Ege ve Akdeniz’de bütün kıyı boyunca yayılıyor ve MHP’nin 1 Kasım’da aldığı oyların büyük yekününü oluşturuyor. 80 öncesi İzmir’de yaşayan bir devrimci olsanız, Gümüşpala Maraş Mahallesi’ne, Erzurumluların yoğun olduğu Bayraklı Çay Mahallesi’ne veya Bornova Manavkuyu Mahallesi’ne uğramadan yaşarsanız bir ülkücüyle karşılaşmadan yıllarınızı geçirebilirdiniz. Geçmişte İzmir’in sol içi çatışmaların en çok yaşanıldığı kentler arasında olmasında belki bu durumun da payı vardır. Oysa, son 20 yılda MHP tabanı çeşitlendi ve farklı oranlarda kent bütününde temsil edilir hale geldi. Bu insanların temel meselelere bakışları CHP seçmeninden pek de farklı değil. Zaten o nedenle, yerel seçimlerde MHP seçmeni, güçlü olan CHP’li adayın etrafında kolayca kümeleniyor. Bu referandumda da benzer bir şey oluyor. Gerek Bahçeli’nin yarattığı hayal kırıklığı, gerekse kıyı bölgesindeki MHP seçmeninin sosyo-kültürel özellikleri, onları hayır cephesi etrafında topluyor.

MHP’li muhaliflerin yürüttüğü hayır çalışmaları tabanda nasıl bir karşılık buluyor?

Sürecin getirdiği yeni bir faktör de MHP muhalifleri. Hukuk oyunlarıyla bir kenara itilmiş muhalifler, bir yandan bu yeni tabana önderlik ederken, diğer yandan da önlerinde geniş bir politik alan buluyor.

Tabii bir de Kavala göçmeni olan Akşener’e olan teveccühün altında, İzmir’de Balkan göçmenliğinin belirleyici bir ölçü olması ve Ege’nin merkez sağın doğduğu bölge olması da var. Şu anın konusu değil, ama bu cepheden baktığımızda, orta vadede kurulacak merkez sağ bir partinin böyle bir zemin üzerinde yükselmesi sürpriz olmaz.

Özellikle CHP tabanının bir kısmının HDP’li Kürt seçmenin referandumda boykot yapacağına ilişkin kuşkuları var. Sizce bu kuşkular İzmir yereli için de gerçekçi mi?

İzmir’de 7 Haziran’da yüzde 10, 1 Kasım’da yüzde 8 kadar bir HDP oyu var. 2011 seçimlerinde, içlerinden bir bölümü AKP’yi destekledi. Fakat, çözüm sürecinin çıkmaza girmesiyle bu kesim aslına döndü. Yaptığımız analizlerde yerel seçimlerde de akıllarına yatan CHP adaylarını desteklediklerini gördük HDP seçmeninin. Onlar şimdi en az CHP seçmeni kadar “hayır”da ısrarlı ve kararlı. Araştırmalarda malum nedenlerle kısmen kendini gizliyor olabilirler. Doğu ve Güneydoğu’daki havayı bilemem ama İzmir’de boykota yönelik en ufak bir gösterge yok. Belki referandumu “kendi meselesi” olarak görmeyip sandığa gitmeme olabilirdi ama o da yok. Referandumun bir hayrı da ülkeyi kuşatan suskunluk sarmalının kırılmasına hizmet etmek oldu. İzleyebildiğim kadarıyla, HDP’liler bu süreçte diğer “hayır”cılar kadar aktif. HDP seçmeni “hayır”için kolları sıvamış gözüküyor.

Türkiye genelinde “evet”e ilişkin nedenlerin ekonomik, politik istikrar ve güvenlik kaygısı olduğunu biliyoruz. Aynı kaygılar İzmir halkı için de geçerli mi?

Seçmenlerin tümüne yakınında bir endişe olduğu kesin. Kararsızlar açısından bakıldığında; güvenlik, ekonomi ve gelecek belirsizliği en temel kaygı temaları. Sistem ve rejimle ilgili endişeler çok düşük düzeyde. Aynı korkular, “evet” vermeyi düşünen ama kafası karışık seçmen için de geçerli.

“Hayır” verecekler açısından bakıldığında ise, bu korkulara, rejimin değişmesi, diktatörlük, laikliğin elden gitmesi gibi başlıklar da eklenebilir. Bu durum, CHP, AKP ve MHP seçmeni olup da “hayır” diyecek bütün kesimler için geçerli. HDP seçmeninde tek adam diktatörlüğünden endişenin daha önde olduğuna inanıyorum.

Peki, endişe konusunda kararsızları ve tereddütlü “evet”çiler “hayır”a ikna edilebilir mi?

“Negatif kampanya yapmayalım” tuzağından kaçınılmalı bence. Tek kişinin karar aldığı bir sistemin, kaygıların gerçeğe dönüşmesi olduğu anlatılmalı. Tek ve denetimsiz bir kişinin vereceği kararlarla ekonominin, güvenliğin, geleceğin ne kadar büyük risklere gireceği vurgulanmalı. Yani, endişeler mevzuunda da içerik tartışılmalı. Tabii ki, kararsız seçmenin büyük çoğunluğunun eğitim düzeyi düşük ve konu hakkında pek de bilgi sahibi olmadığı unutulmadan…

DUVAR

Editör: Haber Merkezi