Çıkarın şiir defterlerinizi hepinizi sözlü yapacağım.

Herkesin gençliğinde sevgilisine veya kendine tuttuğu bir şiir defteri vardır. Koyduğunuz yeri unuttunuz mu? Belki bu şiirleri siz yazmadınız, sevdiğiniz şairlerin dizelerini biriktirdiniz.

Üstelik bahsettiğim defteri, kimisi aklında tutar. Onların bellekleri birer defter gibidir. Mesela karşılaştığınız her yerde size ait bir şiiri, hatta birkaç şiiri arka arkaya okuyabilen Şadan Gökovalı gibi.

Şu zamana kadar iki şeyin hep peşinden gittim. Birincisi sevdiğim kadının, ikincisi bir şiirin. Öykülerimin başına koyduğum, sevgiliye yazdığım birkaç ‘dize’den başka şiir yazmadım. Sadece okudum.

Hangimiz o akşam kırmızı ruj sürmüş sevgilisine kur yapmak için Sunay Akın’ın “Kırmızı” şiirini okumadık. “Sevgilim kızma sakın / Ve yanlış anlama / Kırmızı rujunu sürünce / Paramın yetmediği / Elma Şekerleri / Gelir aklıma”

Ben hep içimi delip geçen dizelerin peşinden gittim. Ahmet Erhan ne güzel yazmış,  “Üzerime bir silah doğruldu sandım. / Rüzgâr beline dolandığında bir dalın.”

Küçük İskender’in “Lucifer’ın Bisikletikitabında yer alan, “Zararlı Günlükler adlı yazısında, beni etkileyen iki dizesi hiç aklımdan çıkmaz;

Tek bir cinayet dahi işlememiş bir seri katilim.

Ben bir tabanca hayaliyim, içimdeki kurşun gerçek.

Ben, şiirlerden çok, dizelere takılırım. Şiir benim arkadaşım, dostum, sevgilim…

Cahit Sıtkı Tarancı ne güzel söylemiştir: Ne doğan güne hükmüm geçer/ Ne halden anlayan bulunur/ Ah aklımdan ölüm geçer…/ Her mihnet kabulüm, yeter ki/ Gün eksilmesin penceremden.

Peki, aramızda Necip Fazıl Kısakürek’in “Beklenen” şiirini okuyup hüzünlenmeyen var mıdır? “Ne hasta bekler sabahı / Ne taze ölüyü mezar / Ne de şeytan, bir günahı / Seni beklediğim kadar”

Hangimiz bir kış akşamı dışarıda fırtına koparken evde, pencere kenarında erkenden kararmış havanın verdiği bunalımla Murathan Mungan’ın şu dizelerini içimizden geçirmedik? Yaz geçer yine gelir/ Yaz geçer iyi gelir sözcükler.

Attilâ İlhan’ın “Ne kadınlar sevdim / zaten yoktular / böyle bir sevmek görülmemiştir...” dizelerini ayrıldığım her kadının arkasından usulca kaç defa fısıldadığımı ben bilirim.

Evde ne besliyorsunuz, bilmiyorum. Kedi, köpek, kuş, balık… Ben, harita metot defterimin arasında şiir besliyorum. Bana ait olmayan, başkalarının şiirlerini.

Hoşuma giden her dizeyi, “Okurun Şiir Defteri”ne not ederim. Kendimi kötü hissettiğimde bu defterlerden herhangi birini açar okumaya başlarım. O defter benim için tutunacak bir dal gibidir.

Mevlana’nın “Kıyısız Deniz” dizelerini okudunuz mu? “İşte sana konuşan biri, dilsiz ve ayaksız / Durmadan koşan biri / Elsiz, ayaksız/ Ben bir denizim kendi içinde taşan / Ben bir denizim uçsuz bucaksız / Kıyısız, hür bir deniz” (Şarkıya gitmek için tıklayın)

İnsan bazen de şiir kitapları için eski sevgilinin peşinde koşuyor.

Eski sevgili, dost, arkadaşlar tarafından okuyup getireceğim diyerek alınan kitapların gelmemesi sanırım hepimizde geleneksel bir yaradır. İyi kitap okuru iki sevgilinin aklı ve kalbi, tozlu raflardaki sevdikleri kitaplarda kalır. Yaşananlar unutulur, geçmişin kirli sayfalarına kitapların temiz sayfaları karışır. Söylenen tüm kötü sözler uçar, kitap aralarındaki birbirine yazılan güzel yazılar kalır.

Hayatım boyunca iki şeyin peşinden gittim: Bir sevdiğim kadının bir de şiirin. Haftalarca, aylarca aradığım bir kitabı eski sevgilimin aldığını fark ettim.

Yıllar sonra tesadüfen karşılaştığımızda, kitabın kendisinde olduğunu çok sevdiğim şiir kitabını sadece benim canımı acıtmak, beni yaralamak için aldığını söyledi.

Ama bilmediği bir şey var;

“Beni bu saatten sonra sadece bir şiir yaralar.”