Merhaba Jale Abla,

On gün arayla İzmir Devlet Tiyatrosuna bu ikinci gelişin. İlkinde sen gelmiştin, Özdemir Nutku’yu uğurlamaya; bu kez dostlarının omuzlarında çıktın dirençle, umutla, heyecanla koştuğun, bir ömür inmediğin sahneye.

Yirmi yedi yıl öncesine, İstanbul’a varıp geliyorum bir koşu. Salâh Bey için geldiğimiz o, ikindiden akşamüstüne uzanan ılık sonyaz günü. Ne güzeldi karşılayışın, gülümsemelerin, alçakgönüllü duruşun, ev içine yaydığın huzur. Oysa Salâh Beyin yazın alanındakince büyüktü tiyatroya emeğin/ saygın. Bugün bile aklım ermez onca büyük yürüyüşü böylesi sessizlikle, böylesi kibirsiz sergilemelerine! Kimi anlar/ günler unutulmuyor işte...

Sonra Ankara çağırıyor; senin de sahnede harikalar yarattığın, benim Devlet Tiyatrosunda, AST’ta, öteki tiyatrolarda (ne çok topluluk vardı o yılların Ankara’sında!) kitaplar arasında kendimi keşfettiğim/ bulduğum yıllar...

Ah ki ah o İzmir, Karşıyaka günlerin!

Çok sevinmiştim “İzmirli” oluşuna, “Karşıyaka benimdir!” diyen Salâh Beyin “memleket”ine gelişine! O kapının önüne her varışımda, birkaç dakika bütün bunları düşünmüş, sonra çalmıştım zili.

Sen sahnede; en mutlu olduğun, çok yakıştığın, tadını da çıkardığın yerdesin. Koltuklarda, galaların tanıdık yüzleri/ yakın mı yakın dostların... “Oyunumuzun başlamasına...” seslenişini boşuna bekliyorum. Başka türlü bir an bu!

Mete Çubukçu, seninle dolu dünyasından kimi anları aktarmaya gayret ediyor.

Salâh Beyin, şiirlerini; konuşarak, rol ezberince yineleyerek, işaretparmağını oynatarak yazdığını... anımsatıp senin de “Üzülme!” demelerine işaretparmağını katışını ekliyor.

İstanbul’a varıp geliyorum. Sınıf arkadaşın Yıldız Kenter, yine birliktesiniz, o da son kez başka bir sahnede bugün.

Deniz (Üstüngel Süer) de oradaydı, evet; doksan yaşında çıktığın sahneyi, kırk yıl sonra, sevgili Alp Öyken’le yeniden oynadığın “Tombala”yı, üstelik oyunda, Sevda Şener’in senin için kırk yıl önce ördüğü hırkayı giydiğini, oyunun hazırlık sürecinde yaşadıklarınızı... hepsini anlattı. Yok, senin kimseye söyleme dediklerini söylemedi, merak etme!

Kırk yılı aşkın yol arkadaşı Özdemir Nutku’yu dokuz gün önce uğurlayan Hülya Nutku da hayattan ve sahneden sözcükler aktardı senin için.

Özdemir, bir ömür yaptıklarıyla yaşayacağını biliyordu. Onların bütünüyle ortaya çıkması gerekiyor. Kısacası ev ödevim yüksek olduğu için ayaktayım... Tiyatroya, bir an olsun sızlanmadan, yorulmak nedir bilmeden ömrünü vermiş, büyük sevgi duymuş Jale Ablaya teşekkür ediyorum...”

Kalemim bunları not alırken, ben varıp Karşıyaka’ya kapını çalıyorum. Koluma giriyorsun, yakındaki bir kafeye varıyoruz. Kahvelerimiz geliyor. Yüzüncü yaşında, uğurlayışının yirminci yılında Salâh Beyi anlatıyorsun. Seni de söylemeye heves ediyorum o metin içinde. Uyarıyorsun: “Usulcacık söz edersin bir yerde... Sakın ha sakın, Salâh’ı incitecek bir şey yapma!” diyorsun.

Işıklar sönüyor, salona dönüyorum. Sahne de söz sırası da senin şimdi; en çok sevdiğin yerdesin:

İncelikli ne ki kocaman bir yaşam dersi dökülüyor dudaklarından:

Mutsuz olmak için çok sebep var. Ben mutlu olabileceklerimi arayıp buluyorum. Bir gün olsun yakınmadım...

Evet, salondayım ama yine kaçtım salondan, Karşıyaka’dayım. Günlerden 30 Mart Cumartesi, Karşıyaka’dayız. Kahve de ne güzeldi!

O söyleşiyi yazıya dökmüş, defalarca da çalışmıştım üstünde... ‘Evet, sever bunu Jale abla!’ dediğim noktada da vermiştim yayına. “Günizi”nin nisan sayısında yer almıştı. Sonra senin için iki dergiyi şeffaf bir gömleğe yerleştirip yerine ulaştırılacaklar arasına, çalışma masamın bir kıyısına (unutmayayım hevesiyle) yerleştirmiştim. Sen sahnede o her zamanki vakur duruşunla bizi izlerken torunun Damla’ya uzattım “Günizi”ni... Ne çok benziyor sana Damla! İncelikle ve teselliyle aldı sana ulaştırmam gerekeni. Gülümsedi, senin hep görmek istediğin gibi...

Alp Öyken, Hülya Savaş, İbrahim Raci Öksüz, Seval Deniz, Şebnem Doğruer, Tomris Çetinel, Zeynep Nutku... Ah ne çok isterdim kimler var, hepsini anayım!

Ve Olcay Poyraz! Onun çevirdiği oyunu taşıyacaktınız ya hani sahneye... Oturduğu koltuktan seslendi sana: “Nereye gidiyorsun? Projemiz n’olacak!”

Bütün gecikmelerim düştü (aslında “üşüştü”) aklıma; sana da geciktim Jale Abla, hayat bağışlasın beni ama sen de bağışla.

İzmir Devlet Tiyatrosu, Konak

........................

Jale Birsel (tiyatro oyuncusu; 1927-17 Kasım 2019)

Günizi Kültür-Sanat-Edebiyat dergisi, sayı: 7, Nisan 2019, İzmir