İçinden hüzün akan fincan gözlü kadınların bakışları insanın içine işliyor. Neden bu kadar hüzünlü bakıyorlar deyince Fikret Otyam şöyle anlatıyor. “Ben, bütün bu yüzlerdeki acıyı ve dehşeti olduğu gibi veririm. Benim resim anlayışım oydu. Pamukta çalışan kadınlar, pancarda çalışan kadınlar, buğday ve arpada çalışan kadınların yüzleri. Yorgun, hepsi acılar içinde. Çökmüş avurtlar, gözlerinin altı mor. Portrelerimde çoğunluk bunlar vardı. Bir Ankara sergimde, iç hastalıkları profesörü bir hanım dostum var, benden hep resim alır. Sergimize geldi. Hep çiçek getirir. Ben de, “Yaa hocam, bir şişe rakı getirsene, daha makbule geçer” diye ona takılırım. Ondan sonra, bütün sergilerimize rakı şişesiyle geldi. Ve her sergiden muhakkak ufak ya da büyük bir portre alır. O gün sergiye geldiğinde almadı. Cumhuriyet Gazetesinde yazıyorum o zamanlar. Bana “Sen, bugün kendi gazeteni okudun mu?” diye sordu. “Okudum” dedim. O günkü Cumhuriyetin manşeti, “Bugün 19 Ölü”. Gençler vuruşmuş, 19 genç hayatını kaybetmiş. “Yaaa. Ben bu gençlere, onların acılarına yanarken, düşünebiliyor musun 19 genç can gitmiş, bir de para vereceğim, bu acı suratları alacağım, bu acıları duvarıma asacağım. Ne hakkın var buna” dedi. Onun bu söyledikleri beni çok düşündürdü. Ve ben kadınlarımı güzelleştirdim ama o yüzdeki hüznü getirdim, gözlerine koydum.”

Türkiye’nin diğer yüzü, çorak topraklar, mevsimlik işçiler, diz boyu sefalet, yoksulluğun içinde yüreklere umut kıvılcımları düşüren kocaman gözlü çocuklar. Fotoğraflar, söyleşiler, resimler, kitaplar ve zengin bir ömre sığan renkli anılar. Daha moda olmadan çekilen belgeseller, sahici insanların, sahici hikayelerini anlatan, sahici bir adamın Fikret Otyam’ın hikayesini yansıtıyor. 60 yıllık öz yaşam öyküsünü anlattığı “Dosttan Gelen Selamsın” isimli kitapta, 60 yıl boyunca biriktirdiği mektuplar yer alıyor. Dile kolay, 60 yıl boyunca onca mektubu insan nasıl toplar, nasıl biriktirir diye sorunca Fikret Otyam gülüyor. “Ben eskiciyim. Ben toplarım. Adam sana, Malazgirt kazasının bilmem ne köyünden bir mektup yazmış. Nasıl atarsın? Atılır mı o? Dosyama koyuyordum. Ve bu birikti. 2003 yılında, “Dosttan Gelen Selamsın” diye yayınlandı. Mektupları tıpkıbasım koydum, çoğunu özetlememe rağmen bir baktım ki, kitap 1500 sayfa oldu. Sonra, 800 sayfaya indirdim. Yazdığım kitapların en belgeselidir ve 1943 ile 2003 yılları arasında Türkiye’nin bir dönem tarihine ışık tutan bir kitaptır. Bu kitap benim hayatımdır. Okuyucularım, Otyam’ı nasıl tanıyorlar, hepsinin adresi var, onların kaleminden bunu öğrenebilirsiniz. Bir de seçme yapmadım. 50’den fazla çok tanınan isim var. Falih Rıfkı Atay, Sait Faik Abasıyanık, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Melih Cevdet Anday ve Şevket Süreyya gibi isimlerin mektuplarını imzalarıyla birlikte yayınladım”.

İçinden hüzün akan fincan gözlü Anadolu kadınları, sevimli keçileri, beyaz Ankara kedileri, şahmeranları, yağlı boya tabloları, söyleşileri, kitapları, belgeselleri ve konuşan olağanüstü fotoğrafları ile yüreğimize kazınan Fikret Otyam, 9 Ağustos 2015 tarihinde aramızdan ayrıldı. Büyük ustayı sevgi ve saygıyla anıyoruz.