Korku tektir. Ancak bin bir şekilde tezahür edebilir. Korku, gölgeler kadar yanıltıcıdır ama gerçektir. Korkunun içine girer, ona yakından bakarsan gittikçe küçülür, gerçekliği gölge gibi kaybolur. Çünkü korku da gölge gibidir, ışık tuttuğunuzda kaybolur.

İnsanlar en çok da korkunun kendisinden korkar. Nazım’ın dediği gibi ‘tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar…”

Korku aynı zamanda ilkel benliğimizin hayatta kalma motivasyonudur. İlkel benliğimiz hayatta kalmaya ve üremeye programlıdır. Korkularımızı yenmediğiniz sürece bilinç düzeyimizi yükseltemez ve hep ilkel benlikle yaşama savaşı veririz.

Korku kişisel olduğu kadar toplumsal bir olgudur aynı zamanda. Egemenler, diktatörler, zorbalar bu sistemi en iyi bilir ve kullanır. Korku salarak zorbalıklarını devam ettireceklerini bilirler. Korkan kitleler kolay manipüle edilir. İnsanların ilkel benliklerine hitap edilir. Bu yüzden iç düşmanlar, dış düşmanlar, bitip tükenmez tehlikeler hep kapı önünde hazır bekler.

Geçtiğimiz yüzyılın önemli felsefecilerinden mistik-anarşist Osho, bir Zen hikayesinde korkuyu şöyle anlatır:

“Gece yürüyen bir adamın ayağı kayar ve adam taşlı bir yoldan düşer. Metrelerce aşağıya düşmekten korkar. Kenarda sarkan bir dala tutunur. Gecenin karanlığında, altında görebildiği tek şey, dipsiz bir uçurumdur. Bağırır ve tek duyduğu kendi sesinin yankısı olur. Onu duyacak kimse yoktur etrafta. Ölüm sürekli altında bekler, elleri üşür, hakimiyetini kaybeder. Ama tutunmayı başarır ve güneş çıktığında altına bakar. Ve güler! Uçurum falan yoktur. Sadece on beş santim kadar aşağıda kayalık bir düzlük vardır.”

Osho hikayesini şöyle tamamlar; “Kendi tecrübelerimden yola çıkarak sana şunu söyleyeyim. Korku on beş santimden daha derin değildir. Şimdi ister bir dala tutunup tüm yaşamınızı ölüm korkusu ile kabusa çevirin, isterseniz o dalı bırakın ve ayaklarınızın üzerine basın, size kalmış. Korkulacak bir şey yok…”

Osho’nun dediği gibi korku imparatorluğu sayesinde bu köhnemiş düzeni sürdürmelerine izin vermek istemiyorsak ayağa kalkmamız gerekiyor.

Korkanların feryadına, ‘biz varız, buradayız, hep birlikteyiz, korkacak bir şey yok” diyerek ses vermemiz gerekiyor.

İnanın, saldıkları korku gölgelerden başka bir şey değil.

Kendi korkularının gölgeleri.

Suruç anması için denize karanfil bırakmak isteyen 50 genci tomalarla, gaz bombalarıyla dağıtmak, sansür yasasına karşı çıkan meslek örgütlerine ve gazetelere para cezası ve müeyyideler uygulamak, muhalif belediye başkanlarını yargı kararlarına rağmen açığa almak, muhalif kanallara RTÜK karartması uygulamak hep bu korkunun tezahürleri.

Her gecenin bir sabahı var.

Güneşin doğmasına az kaldı.

Göreceksiniz saldıkları korku 15 santimden fazla değil.

Korkmayın.

Haydi ayağa…

Kendi karanlıklarından korkanların yüzüne birlikte haykıralım:

Faşizme karşı omuz omuza…