İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 71 yaşına gelmiş, orta yaşın epey üstü sayılır… Fakat insanlığa sunduğu orta seviyede bir “hak/hukuktan”tan söz etmek bile çok kolay değil… Haksızlık etmeyelim; yalnızca 2. Dünya Savaşı’nın korkunç yıkımından ardakalan küller savrulurken, ünlü hukukçu René Cassin’in hazırlayıcısı olduğu ve Paris’te imzalanan bu bildirge de değil, Milattan Önce 3000’li yıllardan başlayarak yayınlananlar için de geçerli bu!

Bundan beş bin yıl önceki “Hammurabi Yasaları” dönemin koşulları içindeki ilk insan hakları bildirgesiydi belki de ve insanlığa ‘iyi şeyler’ vaat ediyordu...

Yine bundan iki bin üç yüz yıl önce Kral Ashoka: “Ülkemde hiçbir insan kurban edilemez… Hastalara bakılacak, kölelere iyi davranılacak, İşkence ve uzun süreli hapis yasadışı sayılacak ve uygulanmayacak…” diyordu…

Bin altı yüz yıl önce büyük devrimci Mazdek; “Hiç kimseye yiyecek parası için eziyet edilemez… Bütün insanların durumu muhakkak eşit olmalı…” ilkesi uğrunda canından oluyordu…

Ve 1789 Büyük Fransız Devrimi’nin ardından 26 Ağustos’ta yayınlanan “Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi” şöyle haykırdı dünyaya: “İnsanlar haklar yönünden özgür ve eşit doğar ve yaşarlar. Sosyal farklılıklar, ancak ortak yarara dayanabilir. Her siyasal toplumun amacı, insanın zaman aşımı ile kaybedilmeyen doğal haklarını korumaktır. Bu haklar; özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir. Özgürlük, başkasına zarar vermeyecek her şeyi yapabilmektir. Doğal hakların kullanımı, toplumun diğer üyelerinin aynı haklardan yararlanmasını sağlayan sınırlarla belirlidir. Bu sınırlar ise ancak yasa ile belirlenebilir. Her insan suçlu olduğuna karar verilinceye kadar masum sayılır. Tutuklamaya karar verildiğinde, yakalanması için zorunlu olmayan her türlü sert davranış, yasa tarafından ağır biçimde cezalandırılmalıdır…”

Bir kısmı büyük mücadelelerin içinden doğmuş bütün bu bildirgelerin söylediği hiçbir şey, hâkim sınıfların hukukuna ve savaş gücüne sökmedi. Yerküremiz iki büyük dünya savaşı ve milyonlarca hak ihlalini gördü… Yüzbinlerce insan haksız/hukuksuz katledildi, işkencelerde sakat kaldı, evsiz/yersiz yurtsuz bırakıldı…

Ve nihayet son “evrensel bildirge” olarak tanımladığımız ve 10 Aralık 1948’de 30 madde olarak BM Genel Kurulunca yayınlanan “İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi”nin temel dayanağı da şöyleydi: “Yüzyıllar boyunca dünya üzerinde yaşanan savaşlar ve kıyımlar dünya tarihine birer kara leke olarak kazınmıştır. Savunmasız suçsuz ve günahsız olan azınlıklar ve ölüme mahkûm edilen uluslar kendi haklarını savunamamakta ve adeta bir etnik kıyıma maruz kalmaktadır. Aynı şekilde haklı davası ve mahkeme kararıyla dahi olsa hakkının savunulması eksik kalmış veya milli mahkemelerde gerektiği gibi işlenemeyen davalarında evrensel bir mahkeme ve kanun önünde sonuca kavuşturulması gerekliliği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin açıklanmasını ve korunmasını zorunlu kılmıştır. İnsan haklarının korunması zorunludur ve her bireyin bu haklarını kullanmak istemesi için bir istemede bulunması da uluslararası hukuka uygun ve gerçekçidir…”

Bu kutlu sözlerin de yazık ki günümüzde gerçekçi bir karşılığı kalmadı artık. 2019 yılının Aralık ayında Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın yayınladığı rapor içler acısı ve daha da acı olan, bu gerçek, dünyanın pek çok bölgesi için geçerli. Çünkü yenidünyayı hiçbir acıdan ders almayan merhamet yoksunu adamlar yönetiyor yeniden. Dünyayı kâr hırsına batmış bu merhamet yoksunu adamlar yönettikçe, hangi bildirge yayınlanırsa yayınlansın, bu coğrafyadaki çocuklar ve acılar, korkarım sonsuza kadar kanamaya devam edecek... Çünkü iktidar olanlar her zaman vicdan ve merhameti, hak ve adaleti evlerinde unutarak saraylarına taşınıyorlar. Bu döngü böyle sürüp gittikçe, acılar da katlanarak artacak kuşkusuz.

Ve günümüzün gerçek insanlarının sırtlanacağı tek miras, o bildirgelerdeki insani özü sahiplenerek, mücadeleye devam etmek olacak; bu gerçeği anlamayanlara rağmen, bu gerçeği anlamayanlar için!

11 Aralık 2019, Balçova