Şu sıralar evlerinize girip çıkarken posta kutularınıza bakmayı ihmal etmeyin. Belki de eskiden kalma alışkanlıklarını inatla sürdüren birileri yeni yıl öncesi size telefondan bir kutlama mesajı atmak yerine özenle kapattığı bir zarfın içerisinde kar beyazı bir günün resmedildiği, üzeri parlak simli bir yeni yıl kartı gönderecektir. Birçoğumuz için çok olası görünmüyor öyle değil mi? O kartları bilirsiniz. Karlar içerisinde bacası tüten o evin resmi dahi içimizi ısıtmaya yeterdi. Şimdilerde büyük alışveriş siteleri o kartları internet üzerinden satmaya başladı, denk gelmişsinizdir. Çocukluk yıllarımızda, sert yakalı mavi (bazılarımız için siyah) önlüklerin cebindeki üç beş kuruş bozukluk ile kırtasiyelerden alınıp, arkası özenle doldurulan o kartpostallar, yılın bitmesine birkaç gün kala postaneden yeni sahiplerine gönderilirdi. Bu çağın uzağında böylesi küçük ve anlamlı mutlulukları vardı insanların. Hatırladığım kadarıyla o yıllarda sokaklarda Noel Baba dövenler, yeni yıl kutlamalarını haram kılanlar falan yoktu. Henüz “dünya bizi kıskanmazken” ve siyasetten toplumsal yaşama kadar böylesine bir çürümenin çıkmaz sokaklarında kaybolmamışken memleket, samimi ve alabildiğine değerli insan ilişkilerinin, kentlerin sokaklarında daha görünür olduğu zamanları yaşıyorduk. Bilgi, nezaket ve görgü bugünün aksine kıymetliydi. Ve sonra her şeyin bu denli değişeceğini tahmin bile edemeden koca bir zamanı, içinde bize ait olan birçok şeyle birlikte tükettik. İşin bu kısmı şimdilerde herkes tarafından çok daha iyi anlaşılıyor sanırım.

Sözünü ettiğim o yıllarda dünya halklarına propaganda edilen Yeni Dünya Düzeni denen şey, adeta zamanı önceye göre daha da hızlı akan bir hale getirirken, bize dair ne varsa, başlarken bahsettiğimiz kartpostallar da dâhil her şeyi yok etti. Hızla gelişen teknoloji yeni ürünlerle karşımıza çıkarken çocukluğumuzu da her birimizin ellerinden çaldı aslında. Sokaklarda bilye oynayan çocuklar odasından çıkmadan bütün gününü bilgisayar oyunu oynayarak geçiren çocuklara dönüştü. Daha önceden onlarca kez bakılmış da olsa akşamları evlerde fotoğraf albümlerine bakmanın yerine Instagramı hayatımızın bir parçası yapan o lanetli zaman, fotoğrafı yaşamımızdan söküp attı. Yani artık makinesindeki otuz altılık pozları fotoğrafçıya bırakan kimse yok, filmlerin yıkamasını yapan fotoğrafçı da yok. Artık filmlerin yıkanması sonrası ortaya çıkan fotoğrafa değil, bir fotoğrafın sosyal medya hesabının ekranına yansıyan görüntüsüne bakar olduk. Güzellik algısının yaşamımızda ağırlığının artmasıyla birlikte beğenmediğimiz fotoğrafları üzerinde oynayarak değiştirme şansımız bile var artık bu mecralarda. O nedenle fotoğrafçıdan gelecek fotoğrafları heyecanla bekleyen, cüzdanında sevdiklerinin fotoğraflarını taşıyan o sade ve naif insan, bugün yerini telefon ya da bilgisayar uygulamalarıyla bunları yapabilen, histen arınmış insana bıraktı.

Birçok alandaki benzer yok oluşlarla birlikte yeni bir kültürün ortaya çıkışını da yaşayarak tecrübe ettik bu çağın insanları olarak. Bize ait olan her şeyi yok ederek, insanların kendi çocuklukları ile bağını kopararak, kentleri kaotik birer merkez haline getirip, kar hırsıyla, tüketelim diye önümüze aynı anda binlerce ürünü sürerek, cebimizden ve yaşamımızdan çalarak kendisini var eden o yeni kültür her birimizin üzerine inşa edildi aslında. Çocukluğumuzda sokak aralarında üzerlerinden meyve topladığımız ağaçları kesip, yok ederken yerlerine diktikleri binaların balkonlarına bitkiler yerleştiren mimari projelerle müteahhit şiddetine kurban giden şehirlerimiz her birimizi nefessiz bırakan dehlizlere dönüştü artık. Televizyonlar türlü türlü tuhaflıklarla doldu. Yani sokaklarda etrafımıza örülen abluka evlerimizin de içine girmeyi başardı. Ve hatta üretilen son teknoloji telefonlarla ceplerimize dahi girebildi. Her birimize görünür olmak, tanınmak, takip edilmek, beğenilmek gibi yapay vaatler sundu. Beğenilmek denen şey sosyal medyada bir telefon tuşuna basarak mümkün oldu.  O derece hissiz, o derece yapay. Geçici hazlar peşinde koşmak günlük yaşantımızın daimi uğraşları haline geldi. Dahası bu işleyiş genel itibariyle vazgeçilmez ve dışında kalınamaz bir hal aldı. Şimdi o kaosun ortasında posta kutumuza gelebilecek bir yılbaşı kartı, yitirdiğimiz ne varsa her birini yeniden hatırlamamız ve üzerine kafa yorabilmemiz için iyi bir fırsat olabilir. Bu nedenle başlarken ifade ettiğimiz gibi bugünlerde posta kutularınıza bakmayı ihmal etmeyin. Hatta birilerine kartpostal yollayın, mektup yazın. Hatırlamak ve farkına varabilmek için. Eski yıllarınız yeniden kutlu olsun.