Esas ekonomik hortumu değil de Çeşme Alaçatı doğal hortumunu konuşuyoruz. Doğa, sermaye tarafından hortumlanıyor. Bu nedenledir, hortumu, selleri ve depremsel etkileri konuşuyor olmamız. Elbette başkaca ekolojik yıkımlar da var.

Sermaye, varlığı ve egemenliği için artık doğayı da yaşamı da iyiden iyiye hortumlamaya hız verdi. Ne çıkarılmadık maden ne el konmadık su ne de yakıp yok etmediği orman bıraktı. Yaşamamız için hiç de gerekli olmayan üretimlere gerekli olan enerji için yapılan yatırımlara bir bakalım:

İlk olarak fosil yakıtlar kullanıldı. İlk önce kömürler kullanıldı. Sonrasında petrol ve türevleri. İş nükleer enerji üretimine kadar vardırıldı.

Kömürlerin, petrollerin bulundukları yerlerden çıkartılmaları da apayrı ekolojik yıkımlara neden oluyorlardı. Ne orman ne toprak ne de su kurtuluyordu bu yıkımlardan. 

Sonunda bu yakıtların gaz salımlarının neden olduğu sera etkisiyle atmosferin, denizlerin, karaların ısınması süreci... Kutuplar, buzullar eriyordu; seller, doğal hayvan ve bitki varlığının yok edilişleri... Okyanuslardaki ısınan sular nedeniyle akıntılarda yaşanan değişiklikler...

Bu ekolojik yıkımlara neden olan ekolojik emperyalist ülkeler pek o kadar da zarar görmüyorlar bu süreçten. Oysa yoksul ve sömürülen ülkeler yıkım üstüne yıkım yaşıyorlar. ABD NewYork’ta Manhattan’daki bir avukatlık bürosunda bir ayda tüketilen elektrik enerjisi, yoksul Bangladeş’deki ortalama bir kasabada bir yılda bile tüketilemiyor. Ama ABD’de harcanan elektriğin üretim ve tüketim süreçlerindeki ekolojik yanlışlıkların bedelini Bangladeşliler canları, ürünleri ve mallarıyla ödemektedirler.

Elbette yalnızca Bangladeşliler değil, Hindistanlılar, Pakistanlılar da diğer Uzakdoğu Asya ülkeleri gibi bedeller ödemektedirler. Çünkü Himalayalar’da eriyen buzullar bu ülkelerde üzerlerine seller, su baskınları olarak karşımıza çıkmaktadırlar.

Artık bu sorunlarla yaşamak sırası ülkemizdedir. Tıpkı, dünyada sadece Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Çin’de yapılabilen tehlikeli gemi sökümlerinin ülkemizde de yapılıyor olması gibi. Alaçatı’daki hortum, Güzelbahçe’deki dolu yağmuru da bu küresel ısınma etkisiyledir. Bundan sonra da hep olacak hem de sıklaşacaktır. Ne Allah’tandır ne de doğal afettir; sermayenin büyütülmesi amacıyla yapılanların sonuçlarıdır bunlar.

Amaç ekonomik kârı en büyük kılmak olunca ekolojik yıkımlar da o oranda büyük oluyor. Bayraklı – Bornova’daki tarımsal alanları imara açarsanız, ülkemiz fayları ile ilgisi olmayan fayların kırılmasıyla sıvılaşan zemin insanların, hayvanların mezarı oluverir. Buraları ve benzeri yerleri imara açanlar kimlerdir? Bunların sorumlulukları yok mudur? “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir fendir...” değil mi? Yoksa rehberleri sermayedarlar mı çıkarcılar mı?

Şimdi İnciraltı imara açılacak, tıpkı Bayraklı – Bornova gibi. Kültürpark’ta ne olduğunu kentin tek adamından başka kimsenin bilmediği 12.000 metrekarelik yeni yapılaşma alanı... Yıkılıp yeniden yapılacak Celâl Atik Spor Salonu... TARKEM’in “ham etmeğe” hazırlandığı Kemeraltı... Çeşme Alaçatı’da bunca yaşananlara karşın yapılmak istenen turizm amaçlı imar plânları... Hele susuz Çeşme’de orta büyüklükte bir kasabamız kadar su tüketecek olan golf sahaları yapımı yok mu? Su ve kimyasal gübre tüketimleri nedeniyle var olan suların da kirletilmesi cabası...

Hortumdan söz edeceksek ülkenin hortumlanmasından söz etmeliyiz önce. Bilmeliyiz ki, sermayeye doğamızı hortumlatırsak doğa da bizim yaşamlarımızı hortumlayacaktır. Bu nedenle esas hortumu anlamalıyız öncelikle.